23 Şubat 2015 Pazartesi

Şirket - John Grisham

ŞİRKET
Orijinal Adı: The Firm
JOHN GRISHAM
Çevirmen: Mehmet HARMANCI
İnkılap Kitabevi
(Orijinal İlk Basım 1991)
436 Sayfa

AFD:
   John Grisham kitaplarını okumak uzun süredir aklımda. John Cussack'ın başrölünü oynadığı 2003 yapımı olan Jüri filminin, Grisham kitabından uyarlandığını öğrenince kitaplarını araştırmaya başlamıştım. Zamanla sahaflarda denk geldikçe de John Grisham kitaplarını toplamaya başladım.

   Şirket; zor şartlar altında okuyan ve sonunda Harvard mezunu çok başarılı bir avukat olan Mitchell McDeere'nin hikayesi. Mitch mezun olduktan sonra gelen teklifleri değerlendirmektedir. Mitch'e bir teklif de büyük avukatlık şirketleri için pek de tercih edilmeyen Seatle'den gelmiştir. Mitch bu iş görüşmesine pek hevesli olarak gitmese de, yaptıkları dudak uçuklatan teklifi kabul etmiştir. Şirket kendisine her türlü imkanı sağlamaktadır, Mitch hayatından memnun bir şekilde çalışırken bir FBI ajanını, kendisini şirket hakkında uyarır ve FBI ile işbirliği yapmasını ister. FBI ajanının iddiaları Mitch'in kafasını karıştırır. İddialara göre; Şirket'in yasa dışı işler yapmakta, kara para aklamaktadır ve kaza eseri öldüğü söylenen iki avukatın şirket tarafından öldürüldüğü iddia edilmektedir.
  Mitch şimdi ne yapacaktır. FBI ile işbirliği yapıp şirketi karşısına mı alacaktır yoksa FBI'yı görmezden gelip yasa dışı işlere bulaşan şirkette çalışmaya devam mı edecektir?

  Polisiye - Macera kitapları seven herkese tereddütsüz öneririm Şirket'i. Gerçekten çok akıllıca kurgulanmış ve elinizden bırakamayacağınız güzel bir kitap.

Dipnot: Kitaptan uyarlanan;  başrölünde Tom Cruise'un oynadığı 1993 yapımı bir film The Firm ve 2012 yapımı bir dizi de var The Firm

20 Şubat 2015 Cuma

Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez

KIRMIZI PAZARTESİ
Orijinal Adı: Cronica de Una Muerte Anunciada
GABRIEL GARCIA MARQUEZ
Çevirmen: İnci KUT
Can Yayınları
Mart 2011, 30. Basım
(Orijinal İlk Basım 1981)
108 Sayfa


AFD:
  Henüz kitabı okumadan o kitabın sonunu duymak tüm kitapseverler tarafından sevilmeyen bir durumdur. İnsan o kitabı okumaktan soğur. Benim sonunu duyduğumdan okumayı ertelediğim çok kitabım var. :( Biz önsözleri bile bu durumdan kaçınmak için sonsöz olarak okurken, kitabın sonunu yazar daha ilk cümlesinde söylerse nasıl olur?

   Kırmızı Pazartesi'nin ilk cümlesi bize kitabın ana karakterinin öldürüleceğini haber vermektedir; "Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, psikoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat 05:30'da kalkmıştı." Aslında bu bilginin kitabın heyecanını azaltması gerekirken, Marquez'in anlatım tarzıyla kitabın her sayfasında heyecan daha da artıyor. Evet, bir cinayet işleniyor fakat cinayetin işlenmesinden çok, tüm kasabanın bu cinayetin işleneceğini bilmesi ve yine de bu cinayetin işlenebilmesi işin ilginç tarafı. Tabii kitapta anlatılan olayın gerçekten yaşanmış olması ise gerçekten şok edici.

   Kurgulanmış kitaplardansa gerçekten yaşanmış olan hikayeleri anlatan kitaplar her zaman daha çok ilgimi çekmiştir. Daha önce yine yaşanılan bir cinayetin anlatıldığı Truman Capote'nin Soğukkanlılıkla'sını her sayfasını merak ederek, üzerinde düşünerek okumuştum. Kırmızı Pazartesi de aynı duyguları yaşattı bana. Bir insanın hayatının ne kadar kolaylıkla sonlandırıldığını, insanların bu psikolojiye nasıl varabildiklerini, sıradan insanların nasıl ve ne uğruna katil olabildiklerini görmek gerçekten üzerine çok düşünmemiz gereken durumlar. Özellikle kar topu oynadığı için öldürülen insanların olduğu ülkemizde....

 Kitabı gerçekten beğendim ve tavsiye ederim. Şunu da belirteyim: Yüzyıllık Yalnızlık'ı sevemeyenler tarafındayım. Büyülü Gerçekçilik'in benim tarzım olmadığını söyleyebilirim fakat Kırmızı Pazartesi'nin Yüzyıllık Yalnızlık ve Büyülü Gerçekçilikle uzaktan yakından alakası yok, kendini okutturan bir kitap. Yüzyıllık Yalnızlık'tan sonra benim gibi Marquez okumaktan çekiniyorsanız, Kırmızı Pazartesi Marquez'i size de tekrar sevdirecektir.

Altı Çizilesi:
  Bana bir ön yargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.

16 Şubat 2015 Pazartesi

Gölgesizler - Hasan Ali Toptaş

GÖLGESİZLER
HASAN ALİ TOPTAŞ
İletişim Yayınları
2014, 11. Basım
(İlk Basım: 1995)
230 Sayfa

AFD:
   Gölgesizler Hasan Ali Toptaş ile tanışma kitabım oldu. Kitap için ilk olarak şunları söyleyebilirim; çok sade bir dille yazılmış,  her bölüm kendi içinde çok rahat bir şekilde okunuyor fakat romanı bütün olarak ele aldığımızda işler biraz karışıyor. Bölümler arasındaki geçişleri anlayabilmekte insan ilk sayfalarda gerçekten zorlanıyor. Tabii kitabın güzelliği de aslında bu; insanı düşünmeye, anlamaya çalışmaya yönlendirmesi. Kitap ilerledikçe her karakter yerli yerine oturmaya başlıyor fakat sadece karakterler yerlerine oturuyor, olaylar ise çığ gibi büyümeye devam ediyor. Kitabın son sayfasını çevirdiğimizde ise; çığ yok edeceğini etmiş, yıkacağını yıkmış artık her tarafı bir sessizlik kaplamış oluyor. Bu sessizlikte; ben, çığın nasıl başladığını neleri kendine katıp büyüdüğünü ve nasıl sonlandığını düşündükçe "iyi ki bu kitabı okumuşum" diyorum.

   Bu kitabı anlatmak gerçekten zor. Olaylar şehirde bir berberde başlıyor desem olmuyor, köyde başlıyor desem hiç olmuyor. Şöyle anlatmaya çalışayım. Bir köy var; o köyde insanlar kayboluyor. Köyün muhtarı ve bekçisi bu insanları bulmak için ellerinden geleni yapıyorlar fakat bu girişimler hep sonuçsuz kalıyor. Köyde bu kaos havası sürerken, köyde kaybolan biri şehirdeki berber dükkanında, jilet almak için berberden çıkan çırak ise köyde karşımıza çıkıyor.

   Kitabın ben de bıraktığı izi ve kitabın konusunu sizlere aktarmaya çalıştım. Şimdi biraz da kurgudan bahsedelim. Bu kısmı kitabın kurgusunu da kendi başıma keşfetmek istiyorum diyen kitapseverlerin okumamasını rica ediyorum, fakat ilk sayfadan itibaren kitaba daha kolay adapte olmak isteyenlerin de gönül rahatlığıyla okumalarını öneriyorum. Gölgesizler'in kurgusu için iki zamanlı kurgu deniliyor. Ben kurgunun üç zamanlı olduğuna inanıyorum. Birincisi romanın başladığı yer olan şehirdeki berber dükkanı, ikincisi uzaklardaki köy, üçüncüsü ise romanın hayat bulduğu yazarın odası.

  Yazarımız bu kurgu içinde hayatı sorgulamış. Bazen insana her gün uyandığı yatak, yaşadığı şehir yabancıymış gibi gelir. Aslında yabancı olan şehir midir yoksa biz mi? Biz kimiz? Bu hayatın hengamesine alışık olarak yıllardır yaşayan insan mı, yoksa bugün yabancı olduğunun farkına varan o kişi mi?

   Gölgesizler'in 2008 yapımı filmini de izlemeyi unutmayın. Ben kitap biter bitmez izledim gerçekten çok etkilendim.

  Candan Erçetin'in Gölgesizler filmi için yazdığı "Ben Kimim" şarkısını da mutlaka dinlemelisiniz.


Altı Çizilesi:
  Devlet her zaman 15 yaşında olurdu, canını sıkıp bir kere küstürdün mü, artık dönüp de yüzüne bakmazdı.

  Öteki ayrıntılar o denli çoktu ve öylesine büyük bir mercek altındaydı ki , herkes her şeyi görmekten körleşmişti. 

  O her şeyin bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olamazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde , sözcüklerin dişte , bakışların yüzde.

  Düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. Yani varılır bir yere , önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin .Dönsen de, eksik.

  ...Daha Ramazan'ın öldüğünü bile bilmiyor o. Bu yüzden Ramazan onun gözünde hâlâ yaşıyor... Hâlâ ata biniyor yani, hâlâ yiyip içiyor, yürüyor, koşuyor, gülüyor, ya da ne bileyim, düğünlerde keşkek dövüp halay çekiyor... Kimi zaman bunu düşündükçe, artık muhtar dönmese, diyorum içimden; dönmese de Ramazan hiç değilse onun gözünde yaşayıp dursa... Halay çekiyorsa çekse hani muhtar ölene dek, keşkek dövüyorsa dövse, gülüyorsa gülse...

14 Şubat 2015 Cumartesi

Ruh Adam - Hüseyin Nihal Atsız

RUH ADAM
HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
Ötüken Neşriyat
Eylül 2014, 59. Basım
(İlk Basım: 1972)
308 Sayfa

AFD:
  Ruh Adam, doğru olduğunu düşündüğü sözlerini yüksek sözle söylediği için, yaşam felsefesi haline gelmiş olan askerlik mesleğinden atılan Selim Pusat'ın hikayesidir. Sadece söylediği bir sözden dolayı "kralcı" olarak ilan edilmesi, devletin düzenini bozmak için yabancılarla işbirliği yaptığı suçlamalarıyla askerlikten atıldığı gibi iki yıldan fazla bir süre de, aynı görüşü paylaştığı Şeref adlı arkadaşıyla hapiste yatmışlardır. 

  Devletine, milletine bağlı bir birey oldukları halde bu tür suçlamalarla yüz yüze kalmaları Selim Pusat ve arkadaşı Şeref'in psikolojilerini oldukça bozmuştur. Şeref hapisten çıktıktan sonra Selim'e küçük bir not bırakarak intihar etmiş bu olay Selim'in tüm dengelerini alt üst etmiştir. Bu olaydan sonra Selim için yaşıyor demek zordur. Bütün gün evin içinde bir köşeden bir köşeye yürüyen, eşi ve çocuğuyla bile çok büyük bir zorunluluk olmadıkça tek kelime etmeyen, tüm insanları değersiz ve riyakar olarak gören bir Ruh Adam'a dönmüştür.

  Selim'in bir yürüyüş esnasında rastladığı Leyla Mutlak ve  eşi Ayşe'nin öğrencileri, Selim için yıllardır yaşamadığı ve unuttuğu sandığı duyguları tekrardan alevlendirmeye başlar. Ruh Adam tüm insanları riyakar olarak görür ve kendi içinde büyük problemler yaşarken tanıştığı bu yeni kişiler onu hayata döndürebilecek midir? Yoksa Ruh Adam çok daha fazla içine mi kapanacaktır?

  Ruh Adam'ın tanıtım yazısında "tarihî bir roman gibi başlayan bu eserin öyle olmadığını göreceksiniz" gibi bir cümle var. Ben tarihi bir roman olarak bile başladığını düşünmüyorum. Baştan sona psikolojik bir roman. Açıkçası ben Ruh Adam'ı sevdim, bazen olayların hangisi gerçek hangisi rüya acaba diye düşünsem de, kitabın yaşattığı bu ikilem bile oldukça güzeldi.

Altı Çizilesi:
  Yaşlı insanlar hayatın kötülüklerini göre göre kötüleşiyorlar; gönül saflığını, insan duygusunun bütün iyi tarafını kaybediyorlardı. Bu belki normaldi ama yürekleri yalnız iyilikle çarpan, dünyada yalnız iyi şeyler bulunduğunu sanan genç kızların da kötü duygulara kapılmış olması korkunçtu.

   Acizleri lâyık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar!

 İnsanlar okunmamış birer kitaptır. En basitleri hakkındaki hükmü bile tamamının okunmasına bırakmalı. Biraz derince olanların ise, iyice okunduktan sonra üzerinde az veya çok düşünmek lâzım.

  Düşmek bir şey değildir. Kalkamamak, düşkün kalmak korkunçtur.

9 Şubat 2015 Pazartesi

Bülbülü Öldürmek - Harper Lee

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK
Orijinal Adı: To Kill A Mockingbird 
HARPER LEE
Çevirmen: Ülker İNCE
Sel Yayınları
Aralık 2014, 3. Basım
(Orijinal İlk Basım 1960)
357 Sayfa


AFD:
  "Bülbülü Öldürmek" yıllardır okumak istediğim bir kitap, bir kaç yıl önce Oda Yayınları çevirisini almış okumak istemiştim fakat tavsiyeler Oda Yayınları çevirisinin çok kötü olduğunu yönünde olunca elim bir türlü kitaba gitmemişti. Sel Yayınları'nın çevirisinden herkes memnun olunca "Bülbülü Öldürmek"i okumak için gerekli şartlar artık olgunlaşmış oldu.

  Kitabımız Jean Louse "Scout" Finch adında ilkokul çağında olan bir kız çocuğunun gözünden aktarılıyor. Scout ve abisi Jem sıradan çocuklardır. Babaları Atticus ise yaşadıkları Maycomb kasabasında avukatlık yapmaktadır. Kitabın anlatıldığı dönemde zencilere hâlâ ikinci sınıf insan gözüyle bakılmaktadır. O dönemde Atticus bir zenciyi savunmak üzere mahkeme tarafından görevlendirilir. Fakat kasaba halkı savunacağı kişinin suçlu olduğuna peşinen hüküm vermiştir ve Atticus'u onu savunduğu için şiddetle eleştirmektedir. Bu eleştiriler Scout ve Jem'in kulağına ulaşır. Kitabın güzelliği işte burada başlıyor. Atticus'un davranışı, çocuklarını yetiştirme tarzı ve onların iyi birer insan olmaları adına verdiği öğütler insanı gerçekten etkiliyor.  Ben bu kitabı okuyan her ebeveynin Atticus'tan çok fazla etkileneceğini düşünüyorum. Atticus gibi bir baba olabilmek...

  Harper Lee bu romanı 1936 yılında, on yaşındayken yaşamış olduğu benzer bir olaydan etkilenerek yazmış ve romanda kapı komşuları olan Dill adlı karakter de gerçek hayatta kapı komşusu olan Truman Capote'ymiş.

   "Bülbülü Öldürmek" için yıllardır "Harper Lee'nin yazdığı tek kitap" denir. Aslında öyle olmadığı bugünlerde ortaya çıktı. Harper Lee, "Go Set a Watchman" ismiyle "Bülbülü Öldürmek"in devamı olan bir kitap yazmış fakat yayıncısının tavsiyesi üzerine yayınlamamış. Yani aslında "Bülbülü Öldürmek" Harper Lee'nin yazmış olduğu tek kitap değil, basımı yapılan tek kitabıymış. Linkte bulunan bilgiye göre de "Go Set a Watchman" 14 Temmuz'da piyasaya sürülecekmiş. Ben aynı tarihte Türkçe çevirisini de okuruz diye düşünüyorum.

  "Bülbülü Öldermek"in, yönetmenliğini Robert Duvall'ın yaptığı 1962 yapımı 3 Oscar'lı (En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi Uyarlama Senaryo) bir filmi de bulunmaktadır.


Maycomb Kasabası 
10goldmockingbird


Altı Çizilesi:
  Sıfatları kaldırırsan geriye gerçekler kalır. 

  Ortalıkta silah bulundurmak demek, başkalarının seni vurmasına davetiye çıkarmak demektir.

  Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır.

  Bazen bir adamın elindeki İncil, babanın enindeki viski şişesinden daha tehlikeli olabilir.

2 Şubat 2015 Pazartesi

Biz - Yevgeni Zamyatin

BİZ
Orijinal Adı: Мы
YEVGENI ZAMYATIN
Çevirmen: Fatma & Serdar ARIKAN
İthaki Yayınları
Aralık 2012, 2. Baskı
(Orijinal İlk Basım 1920)
250 Sayfa


AFD:
  Distopya kitaplarının en önemlilerinden olan Kara Dörtleme serisini tersten de olsa bitirmiş bulunuyorum. Kara Dörtleme'nin asıl sırası şu şekilde; Biz - Yevgeni Zamyatin, Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört - George Orwell, Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

  "Biz", Thomas More'un Ütopya'sına ve Platon'un İdeal Devlet'ine karşı anti-ütopya olarak adlandırılan distopya türünün ilk örneği. Tüm distopyalarda olduğu gibi aslında yöneticilerin bakış açısına göre ortada kusursuz bir ideal devlet, bir ütopya düzeni var. Yöneticiler bu düzeni korumak adına ellerinden geleni yapıyorlar. Aslında yönetilenlerin de neredeyse tamamına yakını bu düzenden oldukça memnun. Çünkü başka herhangi bir yönetim şekli, ya da herhangi bir yaşam tarzı bilmiyorlar.  Küçük tesadüfler sonunda başka bir yaşam şekli olduğunu öğrenenler ya da yöneticilere göre; hastalıklı beyinlere! sahip olan az sayıda bireyin bu yönetim şeklini sorgulamasıyla distopya düzeni ortaya çıkıyor. 

  Romanımız 26. yüzyılda geçiyor. Geçmişte yaşanmış olan iki yüzyıl savaşlarından sonra bilinen tek ülke, romanımızın geçtiği "TekDevlet"tir. Tek Devlet'te yaşam dakikası dakikasına planlanmış bir şekildedir. Herkes aynı dakikada çalışmaya başlar, aynı dakikada yemek ve istirahat için mola verir ve aynı dakikada uyur. Tek Devlet'in kuralları sadece bunlarla sınırlı değildir tabii, her konuda kurallar vardır, mesela; bir lokma yutulmadan önce 50 defa çiğnenmelidir. Cinsel ilişki yaşamak isteyen bireyler devlete başvurarak bir çeşit bilet almak zorundadır. İnsanlar her tarafı camla kaplı bölmelerde yaşamlarını sürdürürler, bu sayede bireyin ne yaptığı her an denetlenebilir. Sadece Tek-Devlet'in belirlediği cinsel ilişki saatinde bir bilete sahip bireyler o bileti görevliye verip storları indirme hakkına sahiptirler. 

  Böyle bir devlette yaşayan kahramanımız D-503 sıradan, hayatından memnun bir Tek-Devlet bireyidir. Tek-Devlet'in diğer gezegenlere ulaşmasını sağlamak adına inşa edilen İntegral'in baş mühendislerinden biridir D-503.  Her şey onun, I-330 ile tanışmasıyla başlar. I-330 ise başka yaşam şeklinin mevcut olduğunu bilen ve bu düzene karşı eylem yapma planında olan bir Tek-Devlet karşıtıdır. D-503, I-330'a aşık olur ve Tek-Devlet yönetiminden çekinmesine rağmen I-330'un istediklerini yapmaya başlar. Peki I-330 ve arkadaşları Tek-Devlet düzenini yıkabilecek midir? Tek-Devlet haricindeki yaşam nasıl bir yaşamdır? Sorularımızın cevabı için distopyanın öncüsü "Biz" mutlaka okunmalıdır.

  Distopya sevenler için "Biz" mutlaka okunmalıdır. Fakat ilk defa okuyacaklar için ise "Biz" biraz ağır gelebilir. Benim tamamen tesadüf eseri tersten uyguladığım sıra, yeni distopya okuyucuları için oldukça tercih edilebilir bir sıralamadır diye düşünüyorum. Son olarak distopya okumaktan çekinenler için; Açlık Oyunları'nın da bir distopya örneği olduğunu hatırlatmak isterim.


Altı Çizilesi:
   İnsan son sayfasına kadar ne olacağı bilinmeyen bir roman gibidir. Başka türlü olsaydı okunmaya değmezdi...


1 Şubat 2015 Pazar

Ocak 2015 Çok Satan Kitaplar Listesi

 Kitap satışı yapan 20 farklı sitenin çok satan kitaplar listelerini harmanlayarak oluşturduğumuz Ocak ayı listemizin başında Orhan Pamuk'un yeni kitabı Kafamda Bir Tuhaflık var.


KAFAMDA BİR TUHAFLIK
  Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk'un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul'daki hayatlarını hikâye ediyor. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu'dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez.

  Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık bu sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve çaresizliklerini resmediyor.


1. Kafamda Bir Tuhaflık - Orhan Pamuk - Yapı Kredi Yayınları
2. Bana İkimizi Anlat - Ahmet Batman - Destek Yayınları
3. Abim Deniz - Can Yayınları - Can Dündar
4. İN - Sabri Uzun - Kırmızı Kedi
5. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...