2014, 11. Basım
(İlk Basım: 1995)
(İlk Basım: 1995)
230 Sayfa
Altı Çizilesi:
Devlet her zaman 15 yaşında olurdu, canını sıkıp bir kere küstürdün mü, artık dönüp de yüzüne bakmazdı.
Öteki ayrıntılar o denli çoktu ve öylesine büyük bir mercek altındaydı ki , herkes her şeyi görmekten körleşmişti.
O her şeyin bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olamazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde , sözcüklerin dişte , bakışların yüzde.
Düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. Yani varılır bir yere , önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin .Dönsen de, eksik.
...Daha Ramazan'ın öldüğünü bile bilmiyor o. Bu yüzden Ramazan onun gözünde hâlâ yaşıyor... Hâlâ ata biniyor yani, hâlâ yiyip içiyor, yürüyor, koşuyor, gülüyor, ya da ne bileyim, düğünlerde keşkek dövüp halay çekiyor... Kimi zaman bunu düşündükçe, artık muhtar dönmese, diyorum içimden; dönmese de Ramazan hiç değilse onun gözünde yaşayıp dursa... Halay çekiyorsa çekse hani muhtar ölene dek, keşkek dövüyorsa dövse, gülüyorsa gülse...
AFD:
Gölgesizler Hasan Ali Toptaş ile tanışma kitabım oldu. Kitap için ilk olarak şunları söyleyebilirim; çok sade bir dille yazılmış, her bölüm kendi içinde çok rahat bir şekilde okunuyor fakat romanı bütün olarak ele aldığımızda işler biraz karışıyor. Bölümler arasındaki geçişleri anlayabilmekte insan ilk sayfalarda gerçekten zorlanıyor. Tabii kitabın güzelliği de aslında bu; insanı düşünmeye, anlamaya çalışmaya yönlendirmesi. Kitap ilerledikçe her karakter yerli yerine oturmaya başlıyor fakat sadece karakterler yerlerine oturuyor, olaylar ise çığ gibi büyümeye devam ediyor. Kitabın son sayfasını çevirdiğimizde ise; çığ yok edeceğini etmiş, yıkacağını yıkmış artık her tarafı bir sessizlik kaplamış oluyor. Bu sessizlikte; ben, çığın nasıl başladığını neleri kendine katıp büyüdüğünü ve nasıl sonlandığını düşündükçe "iyi ki bu kitabı okumuşum" diyorum.
Bu kitabı anlatmak gerçekten zor. Olaylar şehirde bir berberde başlıyor desem olmuyor, köyde başlıyor desem hiç olmuyor. Şöyle anlatmaya çalışayım. Bir köy var; o köyde insanlar kayboluyor. Köyün muhtarı ve bekçisi bu insanları bulmak için ellerinden geleni yapıyorlar fakat bu girişimler hep sonuçsuz kalıyor. Köyde bu kaos havası sürerken, köyde kaybolan biri şehirdeki berber dükkanında, jilet almak için berberden çıkan çırak ise köyde karşımıza çıkıyor.
Kitabın ben de bıraktığı izi ve kitabın konusunu sizlere aktarmaya çalıştım. Şimdi biraz da kurgudan bahsedelim. Bu kısmı kitabın kurgusunu da kendi başıma keşfetmek istiyorum diyen kitapseverlerin okumamasını rica ediyorum, fakat ilk sayfadan itibaren kitaba daha kolay adapte olmak isteyenlerin de gönül rahatlığıyla okumalarını öneriyorum. Gölgesizler'in kurgusu için iki zamanlı kurgu deniliyor. Ben kurgunun üç zamanlı olduğuna inanıyorum. Birincisi romanın başladığı yer olan şehirdeki berber dükkanı, ikincisi uzaklardaki köy, üçüncüsü ise romanın hayat bulduğu yazarın odası.
Yazarımız bu kurgu içinde hayatı sorgulamış. Bazen insana her gün uyandığı yatak, yaşadığı şehir yabancıymış gibi gelir. Aslında yabancı olan şehir midir yoksa biz mi? Biz kimiz? Bu hayatın hengamesine alışık olarak yıllardır yaşayan insan mı, yoksa bugün yabancı olduğunun farkına varan o kişi mi?
Gölgesizler'in 2008 yapımı filmini de izlemeyi unutmayın. Ben kitap biter bitmez izledim gerçekten çok etkilendim.
Candan Erçetin'in Gölgesizler filmi için yazdığı "Ben Kimim" şarkısını da mutlaka dinlemelisiniz.
Bu kitabı anlatmak gerçekten zor. Olaylar şehirde bir berberde başlıyor desem olmuyor, köyde başlıyor desem hiç olmuyor. Şöyle anlatmaya çalışayım. Bir köy var; o köyde insanlar kayboluyor. Köyün muhtarı ve bekçisi bu insanları bulmak için ellerinden geleni yapıyorlar fakat bu girişimler hep sonuçsuz kalıyor. Köyde bu kaos havası sürerken, köyde kaybolan biri şehirdeki berber dükkanında, jilet almak için berberden çıkan çırak ise köyde karşımıza çıkıyor.
Kitabın ben de bıraktığı izi ve kitabın konusunu sizlere aktarmaya çalıştım. Şimdi biraz da kurgudan bahsedelim. Bu kısmı kitabın kurgusunu da kendi başıma keşfetmek istiyorum diyen kitapseverlerin okumamasını rica ediyorum, fakat ilk sayfadan itibaren kitaba daha kolay adapte olmak isteyenlerin de gönül rahatlığıyla okumalarını öneriyorum. Gölgesizler'in kurgusu için iki zamanlı kurgu deniliyor. Ben kurgunun üç zamanlı olduğuna inanıyorum. Birincisi romanın başladığı yer olan şehirdeki berber dükkanı, ikincisi uzaklardaki köy, üçüncüsü ise romanın hayat bulduğu yazarın odası.
Yazarımız bu kurgu içinde hayatı sorgulamış. Bazen insana her gün uyandığı yatak, yaşadığı şehir yabancıymış gibi gelir. Aslında yabancı olan şehir midir yoksa biz mi? Biz kimiz? Bu hayatın hengamesine alışık olarak yıllardır yaşayan insan mı, yoksa bugün yabancı olduğunun farkına varan o kişi mi?
Gölgesizler'in 2008 yapımı filmini de izlemeyi unutmayın. Ben kitap biter bitmez izledim gerçekten çok etkilendim.
Altı Çizilesi:
Devlet her zaman 15 yaşında olurdu, canını sıkıp bir kere küstürdün mü, artık dönüp de yüzüne bakmazdı.
Öteki ayrıntılar o denli çoktu ve öylesine büyük bir mercek altındaydı ki , herkes her şeyi görmekten körleşmişti.
O her şeyin bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olamazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde , sözcüklerin dişte , bakışların yüzde.
Düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. Yani varılır bir yere , önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin .Dönsen de, eksik.
...Daha Ramazan'ın öldüğünü bile bilmiyor o. Bu yüzden Ramazan onun gözünde hâlâ yaşıyor... Hâlâ ata biniyor yani, hâlâ yiyip içiyor, yürüyor, koşuyor, gülüyor, ya da ne bileyim, düğünlerde keşkek dövüp halay çekiyor... Kimi zaman bunu düşündükçe, artık muhtar dönmese, diyorum içimden; dönmese de Ramazan hiç değilse onun gözünde yaşayıp dursa... Halay çekiyorsa çekse hani muhtar ölene dek, keşkek dövüyorsa dövse, gülüyorsa gülse...
Metinlerini varoluş ve yokoluş üzerine kurarak varoluşçuluğu taşraya taşımasıyla özgünlük kazanan, tıpkı Kafka gibi sade dilinden yükselen müzikle giderek hayatı yazıya, yazıyı ise büyülü bir hayata benzeten bir yazar...
Yazma serüvenini “hayatı kelime kelime genişletmek” olarak adlandıran Hasan Ali Toptaş, metinlerini birer senfoniye de dönüştürerek, dışarıyla içerinin, görünenle iç dünyanın, gerçeklikle rüyaların, somutla soyutun çarpışmasından doğan tekinsiz bir atmosfere çağırıyor okurunu. Tam bir yazı ustalığıyla, Türkçenin imkânlarını sonuna kadar zorlayarak, edebiyatın büyülü dünyasına kapılar açarak...
Cennet’in oğlu kendini kendi varlığında yok etmişken, gerçekten kadının dediği gibi bir kez daha yok olmuşsa durum kötüydü. Bu işin sonu yavaş yavaş köyün tamamen yok olmasına dek gidebilirdi. Belki köy zaten yoktu da bunu kimse anlayamıyordu henüz; köylülerin hepsi alışmıştı yokun varlığına...
Yazma serüvenini “hayatı kelime kelime genişletmek” olarak adlandıran Hasan Ali Toptaş, metinlerini birer senfoniye de dönüştürerek, dışarıyla içerinin, görünenle iç dünyanın, gerçeklikle rüyaların, somutla soyutun çarpışmasından doğan tekinsiz bir atmosfere çağırıyor okurunu. Tam bir yazı ustalığıyla, Türkçenin imkânlarını sonuna kadar zorlayarak, edebiyatın büyülü dünyasına kapılar açarak...
Cennet’in oğlu kendini kendi varlığında yok etmişken, gerçekten kadının dediği gibi bir kez daha yok olmuşsa durum kötüydü. Bu işin sonu yavaş yavaş köyün tamamen yok olmasına dek gidebilirdi. Belki köy zaten yoktu da bunu kimse anlayamıyordu henüz; köylülerin hepsi alışmıştı yokun varlığına...
1958 yılında Denizli'nin Çal ilçesinde doğdu. İlk öykü kitabı Bir Gülüşün Kimliği 1987'de, ikinci öykü kitabı Yoklar Fısıltısı 1990'da yayımlandı. Ölü Zaman Gezginleri adlı öykü dosyasıyla 1992 yılında Çankaya Belediyesi ile Damar edebiyat dergisinin düzenlediği yarışmada birincilik ödülü aldı. Aynı yıl Sonsuzluğa Nokta adlı yayımlanmamış romanıyla Kültür Bakanlığı'nın düzenlediği yarışmada mansiyon aldı ve Sonsuzluğa Nokta Kültür Bakanlığı tarafından yayımlandı. 1994'te Gölgesizler adlı yayımlanmamış romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü'nü aldı. Bin Hüzünlü Haz adlı romanı ise 1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'ne değer görüldü. Yazarın ayrıca Yalnızlıklar adlı şiirsel metinlerden oluşan bir kitabı, Kayıp Hayaller Kitabı adlı bir romanı, Ben Bir Gürgen Dalıyım adlı bir çocuk romanı, Harfler ve Notalar adlı bir deneme kitabı ve Uykuların Doğusu adlı bir romanı vardır. Toptaş'ın son romanı Heba, 2013 yılında yayımlanmıştır.
Hasan Ali Toptaş Kitapları:
Roman
Sonsuzluğa Nokta (1993)
Gölgesizler (1995)
Kayıp Hayaller Kitabı (1996)
Bin Hüzünlü Haz (1998)
Uykuların Doğusu (2005)
Heba (2013)
Öykü
Bir Gülüşün Kimliği (1987)
Yoklar Fısıltısı (1990)
Ölü Zaman Gezginleri (1993)
Çocuk romanı
Ben Bir Gürgen Dalıyım (1997)
Şiirsel metin
Yalnızlıklar (1990)
Deneme
Harfler ve Notalar (2007)
Roman
Sonsuzluğa Nokta (1993)
Gölgesizler (1995)
Kayıp Hayaller Kitabı (1996)
Bin Hüzünlü Haz (1998)
Uykuların Doğusu (2005)
Heba (2013)
Öykü
Bir Gülüşün Kimliği (1987)
Yoklar Fısıltısı (1990)
Ölü Zaman Gezginleri (1993)
Çocuk romanı
Ben Bir Gürgen Dalıyım (1997)
Şiirsel metin
Yalnızlıklar (1990)
Deneme
Harfler ve Notalar (2007)
İlginç bir kitapmış.Yorumun için teşekkürler. :)
YanıtlaSil