31 Mayıs 2012 Perşembe

Karahindiba - Sinan Sülün

KARAHİNDİBA
SİNAN SÜLÜN
Sel Yayıncılık
Eylül 2011, 2.Baskı
136 Sayfa
AFD:
   Karahindiba, bir ilk kitap. 1980 doğumlu Sinan Sülün'ün birbirinden güzel üç adet öyküsünden oluşuyor. Sinan Sülün'le Başucumdaki Kitap'ta yayınlanan öyküsüyle tanışmış ve hemen kendi kitabını ve öyküsünde adı geçen kitapları listemize eklemiştim. İyiki eklemişim, bu kadar tanıdık hikayeleri, bu kadar içten yazan; okurken insanı sıkmayan bir yazar Sinan Sülün. Kitapta; hayatta kendine saygın bir yer edinememiş, aslında o saygın yerde de pek gözü olmayan, dışarıdan bakılınca sıradan fakat aslında kendine müstesna kişiliklere sahip insanların hikayeleri var.

   Aslında çok fazla birşey söylememe gerek yok, Başucumdaki Kitap'ta yayınlanan öyküsünü ve kitaptan yaptığım alıntıları okursanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.

   İnsanlar ölümden korktukları ve hayatı aşktan daha büyük kabul ettikleri için zaman her şeyin ilacıdır der. Buna inanırsan, ölmezsin. Bir süre sonra aşk acısı çeken her insan gibi senin de yaran kapanmaya, kabuk bağlamaya, kaşınmaya başlar. Kaşırsın. Kabuk düşer. Artık yaran kanamadığı yahut kabuğunu göremediğin için unutursun. Üzerine yeni aşklar giymeye, yeni sevdalar sürmeye çalışırsın. Gördün mü zaman geçirir demiştik der en yakın arkadaşların aylar sonra. Gülersiniz hep birlikte o uykusuz, gözyaşlarından yastık başlarının, arkadaş omuzlarının sırılsıklam olduğu, uykularından sıçrayarak uyandığın gecelere. Ama sadece sen bilirsin gerçeği. Onların yanından ayrıldıktan sonra hemen eve gidip soyunursun. Yaralarına bakarsın. Oradadır işte izleri. Ne yaparsan yap yok olmazlar. Tekrar sızlamaya başlar. Duyumsarsın. Bazen hiç neden yokken, hayatında yeni birisi varken, her şey iyi gidiyorken, mutluyken, birisini severken ama asla aşık değilken. Aynanın karşısına geçer, o eski yaralarına bakarsın. Ondan sonraki bütün ilişkilerinde çıplaklık konusunda rahat olamamanın sebebi de budur belki. Yeni sevgililerinin görecek diye korktuğun kapanmış yaralarına parmaklarının ucuyla dokunursun. Bir sertlik gelir eline. Yaranın izine bastırdıkça acıtan. Derinin hemen altındadır o gün kırılan kalbin parçası. Vücudun atamamıştır, atamaz da. Artık o senin bir parçandır. Hissedersin. Yeniden batar. Dünyanın tadı bozulur. Ekşir. Yaralarının kabardığını görürsün. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Olamaz. İşte o zaman anlarsın. Her kalbin tek bir aşk için yaratıldığını. Sf:63

   Kitapta 3 öykü olduğunu belirtmiştim. Aralık;  bir kaybetmişliğin, uğruna herkesi karşısına alacak kadar inandığı işini ve eşini kaybeden Rıfat'ın kendinden ve hayattan bezmişliğinin öyküsü.  
   Mavi Pelikan; tutkulu bir aşkı, çoğumuz gibi sadece korkuları yüzünden sıradanlaştıran Numan'ın hikayesi.  
   Karahindiba ise; hayatı keşkeleriyle yaşayan, hep seçmediği diğer yolların onu nereye çıkaracağını merak eden Adnan Çubuk'un hikayesi.


   Sizi Karahindiba'daki beğendiğim satırlarla başbaşa bırakmadan önce, Sinan Sülün'ün kaleminden çıkacak yeni kitabının bir roman olacağını ve bu romanı sabırsızlıkla beklediğimi de belirtmek isterim.

Altı Çizilesi:
    Çok fazla alıntı yapmış gibi gözükebilirim fakat bunlar sadece birkaçı, Sinan Sülün'ün neredeyse her cümlesi altı çizilecek nitelikte.

   Bize her şeyi yanlış öğretmişler. Bu dünyanın dörtte biri kara, dörtte biri gözyaşıymış. İnsanlıktan ikmale kalmışız haberimiz yok sf:37

   Keşke kıyıya çıkmasaydık anne. Zaten geldiğimiz yer burası değil mi? Geri dönerdik dünyanın rahmine. Sf:39

   Yürümek istiyordu. Durmadan yürümek.  Acısının çoğulluğundan, yakıcılığından kurtulmak isteyen her insan gibi sadece yürümek. Yürümek acıya iyi geliyordu. Sf:40

   Çok konuşmazdı. Çekingen ve sıradandı. “Daha önce sizinle karşılaştık mı?” ya da “Bizim Mehmet’e ne kadar benziyorsunuz?”  denilen insanlar gibi herkese benzeyen, toplu resimlerde “İşte şu ortadaki esmer” diye gösterilirken, “Hangi esmer?” diye sorulan, dar bir yolda karşı karşıya kalındığında ilk kendisinin çekilip yol vereceği bilinen, markette alışveriş yaparken insanların yanına gelip “Salçalar hangi reyonda?” diye sorduğu, isminin sonuna asla ‘Bey’ alamayacak olan, yeni bir yere taşındıktan ancak altı ay sonra komşuları tarafından fark edilen bir tipi vardı. Sf:51

   Aşk ne zaman karşına çıkacağını bilmediğin, asla engelleyemeyeceğin, kabul etmekten başka çarenin kalmadığı bir fırtına gibidir. Kendini onun kollarına, senin için seçtiği yazgıya bırakırsın. Fırtına dindiğinde belki kendini güneşin bütün bedenini ısıttığı bir bulutun içinde mutlulukla süzülürken bulursun, belki de soğuk ve yalnız kayalardan başka hiçbir şeyin olmadığı bir kıyıda. Ne olacağını asla bilemezsin. Ben sende bu bilinmezliği sevdim. Sf:56

   Sen, hepiniz çirkin bir balıkçının oltasına yakalanmışsınız. Balıkçılarının ayaklarının dibindeki kovanın içinde yaşamak için çırpınıp duruyorsunuz. Dünyayı o kova, yaşamayı ölmemek sanıyorsunuz. Özgürlüğünüz o kovanın hacmi, ömrünüz gün bitip balıkçı eve dönünceye kadar.
   Dışarıda koskoca bir dünya var. Zıplasan, çıksan göreceksin. Ölürüm diyorsun, denize kadar gidemem diyorsun. Gitme, öl, ne çıkar. Kovanın içinde senin gibi onlarca korkakla yaşayacağına, hiç değilse cesur ve özgür olarak ölürsün. Ama sen o kovadan atlayamayacak kadar korkaksın. Sen, senin için tüm hayatını vermeye hazır birini sevemeyecek kadar korkaksın. Sf:66

   Galiba bu dünyada herkes bir iz bırakmak için yaşıyordu.
  Duvardaki resim bunu sökülürken duvarın sıvasını yanında götürerek yapıyor, inşaat işçisi ustabaşından gizli bir tuğlanın üzerine ismini kazıyor, tapu kadastrodaki memur üç çocuk yapıyor, salyangoz ardında sümüğünü, don lastiği belde tahrişini, kalem kağıtta yazısını bırakıyor, zenginler okul yaptırıyor, yoksullar fotoğraf çektiriyor, an’lar hatıralaşıyor, kimisi intihar ediyor, kimisi resim yapıyor, kimisi roman yazıyordu.
İyi kötü hepsinin varlığını kanıtlayacak izler oluyordu. Yaşadıklarını başkalarına hatırlatacak, kendilerini iyi hissettirecek, bu dünyadan çekip giderken “Ben buradaydım, ben unutmayın” dedirtecek izleri.
   Oysa ben yaşarken unutulmuştum. sf:98

  Ben bu satırların altındayım sevgili okur. Şu an kafamı kaldırmış sana bakıyorum. Seni görebiliyorum. Senin hissettiklerini hissedebiliyorum. Senin de beni gördüğünü, neler hissettiğimi bildiğini biliyorum. O kadar yalnızdım ki, gidecek hiçbir yerim yoktu benim. Bu yüzden bu kitabın içindeyim. Öyle bir yere gelmiştim ki yazmaktan başka çarem kalmamıştı. Sf136

29 Mayıs 2012 Salı

3. Kitap Çekilişi



ÇEKİLİŞİMİZ SONUÇLANMIŞTIR

3. Kitap çekilişimiz için seçtiğimiz kitap 

  ÇIRAK
TESS GERRITSEN
 Martı Yayınları
(Ciltli ve imzalı baskı)

Kitap hakkında detaylı bilgi için:
http://beyazkitaplik.blogspot.com/2012/05/crak-tess-gerritsen.html

En son okuduğumuz kitaplardan biri ÇIRAK, severek okuduğumuz bu Tess kitabından bir tane de hediye vermek üzere aldık.  Kitap yine orjinal ve sıfırdır. Bu kitabı hala okumayanlar için güzel bir şans. O zaman herkese bol bol şans..

Çekilişe katılmak için tek şart:
12.06.2012 saat 23:59'a kadar, izleyicimiz olmak ve bu yazımıza  yorum yazmak. (Adsız yorumlar dikkate alınmayacaktır)
Kargo ödemesi tarafımızdan karşılanacak olup sadece Türkiye içi gönderim yapılacaktır.


Şansınızı arttırmak isterseniz:
1. Blogunuz ya da sitenizde çekilişimizi duyurursanız (+1)
2. Facebook'ta Beyaz Kitaplık'ı beğenip çekiliş duyurumuzu herkese açık olarak paylaşırsanız (+1)
3. Twitter'da Beyaz_Kitaplik 'in takipcisi olup çekiliş duyurumuzu paylaşırsanız (+1)

Not:  
Blog, site, facebook veya twitterda çekiliş duyurusunu paylaşanların linklerini yorum olarak yazması gerekmektedir.
Çekiliş Random.org ile yapılacaktır.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Çırak - Tess Gerritsen


ÇIRAK
Orjinal Adı: The Apprentice
TESS GERRITSEN
Çevirmen: Cumhur MISIRLIOĞLU
Martı Yayıncılık
2011, 1. Baskı
390 Sayfa
MRW:
    Tabi ki seriye devam ediyoruz. İlk kitabı kısa sürede okuduktan sonra hemen raftan çektim ikincisini, bir heves başladım ama ağır tempoda gitti okumam, çünkü çok ara verdim sayfalar arasında, bu yüzden de uzun süre süründü elimde gerçi sonlara doğru bayağa sardı.

    En son Rizzoli hapishaneye göndermişti Warren Hoyt’u. Ama 2. Kitapta adından da belli olduğu üzere kendine bir çırak bularak devam ediyor cinayetler. Peki, Warren hapisten nasıl mı kaçtı? Akıllıca ve oldukça kanlı bir manevrayla tabiî ki. Bu arada “Çırak” Rizzoli’nin hayatı üzerinden gidiyor, yani Rizzoli etrafında dönüyor olaylar ve güzel sürprizler de yok değil. Sadece bazen tıbbi terimler ve açıklamalar sıkıcı olabiliyor.

   Yalnız bir tek eleştirim var; Cerrah, Doğan Kitap’tan çıkmıştı, serinin diğer kitapları ise Martı Yayınlarından. Cerrah’ta Warren Hoyt’un kendi ağzından yazılanlar italik ile yazılmıştı ve bu çok hoşuma gitmişti. Sanırım Martı Yayınları bu ayrıntıyı göz ardı etmiş. Çırak’ı okurken fark edemedim mesela sonradan anladım Warren’ın konuştuğunu.

   Çırak, kesinlikle tavsiye edilir, hatta belki ilk kitaptan biraz daha eğlenceli bile diyebilirim. Sonu ise öyle can alıcı bir yerde bitti ki.. “Günahkâr” adlı 3. Kitabı hemen ardından okumak istemesem de çok da fazla bekletebileceğimi sanmıyorum.

Çırak - Tess Gerritsen (Okur Testi)

Çırak - Tess Gerritsen
Okur Testi
İyi Eğlenceler...

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Varolmayanlar - Doğu Yücel

VAROLMAYANLAR
DOĞU YÜCEL
Doğan Kitap
Aralık 2011, 3. Baskı
440 Sayfa

AFD:
   Bursa Kitap Fuarı'nda Doğu Bey'e imzalatarak aldığımız Varolmayanlar'ı severek okudum. Fantastik edebiyatı pek sevmeyen biri olan beni, oldukça etkileyen bir kitap oldu Varolmayanlar. Çünkü fantastik edebiyat kitaplarının çoğunda olduğu gibi üç başlı dev yaratık, büyücü Gandalf ya da uçan süpürgelerin maceraları yoktu bu kitapta. Ben sevmiyorum işte bilmem ne taşının gizemini çözerken hikayenin sıkıştığı bir anda bilmem ne büyücüsünün özel güçleriyle bir tılsım yaparak hikayeyi ve kahramanı kurtardığı kitapları.

   Tamam Varolmayanlar'da konunun çıkış noktası fantastik, fakat yazar durmadan yeni yeni fantastik öğeler ekleyerek kitabın inandırıcılığını bozmamış. Aksine oluşturduğu muhteşem kurguyla beni kitabın içine o kadar aldı ki, çıkış noktası olan fantastik olaya "neden olmasın?" dedirtti. 

    Kısacası, internette tür olarak fantastik kitap olarak geçen Varolmayanlar'ı, ben içinde fantastik öğeler bulunduran kurgu roman diye sınıflandırırdım. Ve ben bu içinde fantastik öğeler bulunduran kurgu roman türünü çok beğendim. İlk sayfalardan itibaren kitap sardı beni.

Anlatmak istediğimi Doğu Yücel Hürrriyet'e verdiği röportajında kendi kelimeleriyle o kadar güzel anlatmış ki, en iyisi ben susayım, siz Doğu Yücel'den dinleyin.
Yeni romanın “Varolmayanlar”da gerçeklikle fantastik arasında okuyucuyu sürüklüyorsun….
- Yapmaya çalıştığım şey gerçekle fantazi arasında bir denge kurmak. yada onların çatışmasından yeni birşey ortaya çıkarmak. romanın başında bir başlangıç var orda; bir gazete haberinde dünyanın kaosa sürüklendiğin, cehennem gibi bir dünya portresi sunuyor, o dünyayı yaşatıyorum sonra bir anda bir iş adamının rutin hayatına gelip günlüğündeki detaylarla dünyanın nasıl bu noktaya sürüklendiğini ilişkilendiriyorum. Kalemin büyülü olması ve her yazılanın gerçekleşmesiyle hikaye devam ediyor…

Okuyucuya bu romanda ne vermek istedin?
- Hikayelerim çok uçuk fantaziler olmadığı için okuru gerçek hayatla çok rahat ilişkilendirebilir. Okuduğunuz bölümde, çalıştığı işte yada hayattan inanılmaz sıkıntılar çeken Varolmayanlar’ı okuduğunda bunlardan uzaklaşacak “benim gibi düşünen biri biri varmış” diyecek. Ve hayatın her anında küçük hikayeler olduğunu görecek.

   Biraz da kitabın içeriğine değinelim; kahramanımız, ismini bilmediğimiz, iş güç sahibi bir insan. Onu farklı kılan ise günlük rutinleri, sürekli hayattan zaman çalmaya çalışan, uyanması, dişini fırçalaması, giyinmesi, kahvaltısını etmesi... herşeyini saniyelerle hesaplamış bir insan. Aynı anda birden fazla iş yaparak kazandığı saniyelerle mutlu olurken, yaşanan bir aksilik ya da birinin durup dururken kendisini lafa tutmasıyla kaybettiği saniyelere üzülen biri.

   Kahramanımız babasının vasiyetiyle sürekli günlük yazar, olaylar kahramanımızın babasının kalemiyle yazdığı kurgu hikayelerin gerçekleşmesiyle başlar. Kurgu hikayeleri bir bir gerçekleşirken, peşinde birilerinin olduğunu takip edilmeye başlandığını anlar. Kahramanımızı takip edenler; Varolmayanlar, Hayalciler, Sıfırlardır. Kimdir bunlar ve kahramanımızdan ne istemektedirler?



Varolmayanlar - Doğu Yücel (Okur Testi)

Varolmayanlar - Doğu Yücel
Okur Testi
İyi Eğlenceler...

24 Mayıs 2012 Perşembe

İstanbul Gezisi ve İstanbul Sahafları

   KPDS sınavının Çanakkale'de yapılmaması sebebiyle sınav yeri olarak İstanbul yazdık ve uzun süredir beklediğimiz İstanbul gezimizi de bu vesileyle gerçekleştirmiş olduk. 6 gün kaldığımız İstanbul'da tabiki sahafları es geçmedik :)
   
   Gitmeden önce gezeceğimiz yerlerin listesini yapmıştık. İnternette "İstanbul'da sahaflar" diye yazınca Beyazıt Sahaflar Çarşısı karşımıza çıkmış onu da listeye eklemiştik. Fakat, Sahaflar Çarşısı'na girince çok şaşırdık. "Yardımcı olayım ne arıyordunuz?" diyen bir kitabevi sahibine, "sahaflar çarşısında sahaf arıyoruz dedik" o da  "eskiden buradaki tüm dükkanlar sahaftı, fakat şimdi kalmadı" dedi ve sağolsun, bizi Kadıköy Akmar Pasajı'na yönlendirdi. Diyeceğimiz o ki; İstanbul'da sahaf arıyorsanız "Sahaflar Çarşısı" doğru yer değil.

   Tavsiye üzerine Akmar Pasajı'na gittik, gezindik. Fiyatlar biraz pahalı gelmesine rağmen elimiz boş dönmedik.
Piraye - Canan Tan: 10 TL
İki Yeşil Su Samuru - Buket Uzuner: 8 TL
Simyacı - Paulo Coelho: 5 TL
Yeşil Peri Gecesi - Ayfer Tunç: 10 TL


   Bunlar  da eşimin öğrencileri için aldığı İngilizce kitaplar, iki tanesi 5 TL'ydi bu güne kadar Oxford'un bu serisi için gördüğümüz en iyi fiyattı. Eşim de eksik olanları tamamladı.

  Tüm gün gezip sahaflara en son girdik. Yorgunluktan, alt kattaki fiyatların pahalılığından ve Aslıhan Pasajı'na da  gideceğimiz için üst katlara çıkmadık. Hata yapmışız internette araştırma yaptığımızda fiyatların yukarılara çıkıldıkça ucuzladığını öğrenmiş olduk. Artık bir dahaki sefere...


   Aslıhan Pasajına gittiğimizde bu sefer üst kattan başladık, böylece üst kattaki fiyatların daha uygun olduğunu kendimiz gözlemlemiş olduk. Elimizde dört sayfalık listeyle gittiğimizden, genelde sahaflar istediğimiz kitapları bulamayınca; "verin listeye bakayım olanları çıkartayım" diyorlar.  listedeki tüm kitapları alabilecek gücümüz olsa zaten listeyi direk uzatırız, içinden seçiyorsak eğer, en çok istediğimiz kitapları seçiyoruzdur ve siz bizim neyi istediğimizi nereden bileceksiniz değil mi? Aslıhan Pasajı'nda genelde böyle birşeyle karşılaşmadık. Bu yüzden de bizi sıkboğaz etmeyen, aradığımız kitapları sorunca da hemen yardımcı olan sahaflar sayesinde saatler boyunca pasajda vakit geçirdik. Bu arada Issız Adam filminin tanışma sahnesinin bu pasajda çekildiğini de belirtmek isteriz.

   Her girdiğimiz sahafa sorduğumuz kitap ve yazarlardan dolayı bir süre sonra diğer sahaflar da bizi tanıdı :) "siz Çanakkale'den gelenlersiniz değil mi?" demeye başladılar :))

  Bu kitapları üst kattaki Eylül Kitabevi'nden 40 TL'ye aldık. Sahibi olan beyefendi çok ilgiliydi, biz kitap sordukça elinde yoksa diğer dükkanlarına gidip soruyordu, bilgisayarını kullanmamıza, koltuğunda oturmamıza da izin verdi. Bir ara kendimizi nasıl kaptırdıysak gelen başka bir müşteri bizi dükkan sahibi zannetti :)

Sakkara'nın Kumları - Glenn Meade
İkinci Mesih - Glenn Meade
Viran Dağlar - Necati Cumalı
Hulki Bey ve Arkadaşları - Yiğit Okur
London Bridges - James Patterson

 Sağdaki kitapları da yine üst kattaki Kibrit Kitabevi'nden aldık. Bu kitabevinde 5 TL'lik kitaplar vardı.

Tuncay Terzihanesi - Sunay Akın
Sol Ayağım - Christy Brown
Sadakat - İnci Aral

   Bu üç kitabı 5 TL kısmından aldık. John Grisham'ın Çaylak'ını da alacaktık ama diğer kitaplara bakarken onu oralarda unutmuşuz, eve gelince aklımıza geldi. Neyse artık bir dahaki sefere.
10 TL'ye aldıklarımız ise;

Kumral Ada Mavi Tuna - Buket Uzuner
Taş Kağıt Makas - Jodi Picoult

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Suzan Defter - Ayfer Tunç


SUZAN DEFTER
AYFER TUNÇ
Can Yayınları
Temmuz 2011, 2. Baskı
128 Sayfa

MRW:
    Suzan Defter çok hoş bir sürprizle başladı. Kitap her güne tarih atılmış bir hatıra defterinden meydana geliyordu. 16 Kasım ile başlayan sayfayı okudum, diğer sayfaya geçtim, ama cümle kaldığı yerden devam etmedi. Üstelik diğer sayfada yine 16 Kasım tarihi atılmış başka bir yazı daha vardı. Kitabı okuyan herkes gibi yanlış basılmış galiba diye geçirdim aklımdan, geri döndüm, tarihleri kontrol ettim, bir ona baktım bir buna baktım ve olayı anladım. Meğer Suzan Defter aynı tarihlerde iki farklı kişinin ağzından yazılmış günlük sayfalarından oluşuyormuş. Çok hoşuma gitti bu durum. Önce birini okuyup başa dönüp diğerini de okuyayım diye düşündüm ama aynı tarihlerde yazılmış her iki yazıyı aynı anda okumaya karar verdim.

    Kitap, Ayfer Tunç’un daha önceden basılmış Taş-Kâğıt-Makas adlı kitabının içinde olan bir öyküymüş, daha sonra ayrıca kitap haline getirilmiş. Günlük tutanlardan biri; Ekmel Bey. Dairesini satılığa çıkarıyor ve gelenlerden sadece bayanları seçerek randevu veriyor, asıl amacı evini satmak değil kendine bir arkadaş bulmak. Diğer kişi ise kendini abisi ve sevgilisi Suzan’ın arasına girmiş gibi hisseden Derya. Suzan Defter bu iki kişinin içini döktüğü sayfalardan oluşuyor.

   Anılar, hesaplaşmalar, pişmanlıklarla dolu, olayları içe içe girmiş bu kitabı çok beğendim. Farklı bir kitap okumak, Ayfer Tunç’un edebiyattaki ustalığını tatmak isteyenler, her şey bir yana eğlenceli bir kitap okumak isteyenler için şiddetle önerilir. Sözü daha fazla uzatmıyor ve sizi Ayfer Tunç’un kitap hakkındaki bir söyleşisiyle baş başa bırakıyorum.
http://www.dergi.havuz.de/0001-A-EKIM-KASIM-ARALIK-2008/hulya-soysekerci-ayfer-tunc.html

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Cerrah - Tess Gerritsen

CERRAH
Orjinal Adı: The Surgeon
TESS GERRITSEN
Çevirmen: Ali Cevat AKKOYUNLU
Doğan Kitap
2005, 1. Baskı
296 Sayfa

MRW:
   Koşa koşa bir sürü kitabını aldığımız ama bir türlü başlayamadığımız Tess Abla serisine sonunda başlayabildim. Rizzoli&Isles serisinin ilk kitabı olan Cerrah, güzel bir başlangıç oldu. Tess Gerritsen gerçekten etkileyici bir kurguyla tanıttı kendini. Ben ki, Grangé hayranı biriyim, Tess Abla’yı daha mı iyi buldum ne?

   Tıbbi eğitim aldığı düşünülen korkunç bir katil, daha önceden tecavüz edilen kadınları seçerek korkunç bir şekilde öldürmektedir. Dedektif Rizzoli ve ekip arkadaşları cerrah adı verilen bu korkunç katilin peşine düşer ve olaylar gelişir. Ameliyatların ve otopsilerin, gerçek mesleği cerrahlık olan Tess Gerritsen’in kaleminden tüm açıklığıyla yazılması kitabı oldukça başarılı yapmış. Tıbbi gerilimin kraliçesi olarak tanınan Tess Gerritsen’in bu kitabı gerçekten hoşuma gitti. Kitap çok akıcı, olaylar birbirine ustaca bağlanmıştı, en ufak bir boşluk yoktu, kısaca oldukça başarılıydı. Sadece şuna katılmıyorum; birçok yorumda gece yatarken okumayın falan denmiş nedenini anlayamadım, olaylar için korkunç değil iğrenç denebilir ki oda okunmayacak kadar değil gayet tadında bir iğrençlikti.
Tess Gerritsen, Cerrah Serisi kitaplarının sıralaması: Cerrah - Çırak - Günahkar - İkiz Bedenler - Siliniş - Mefisto Kulübü - Ruh Kolleksiyoncusu - Buz Gibi Soğuk - Sessiz Kız

Bu arada Cerrah serisinin Tv dizisi CNBC-e'de Rizzoli & Isles adıyla yayınlanıyor. Dizinin resmi web sitesi: http://www.tntdrama.com/series/rizzoliandisles/


Cerrah - Tess Gerritsen (Okur Testi)

Cerrah - Tess Gerritsen
Okur Testi
İyi Eğlenceler...

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Sultanı Öldürmek - Ahmet Ümit

SULTANI ÖLDÜRMEK
AHMET ÜMİT
Everest Kitap
Nisan 2012, 1. Baskı
517 Sayfa
AFD:
   Kitabın çıkacağının haberini alır almaz bir heyecana kapılmış, çıkacağı günü sabırsızlıkla beklemeye başlamıştım. Ahmet Ümit'in, özellikle son yazdığı kitapları çok beğendiğim için Sultanı Öldürmek'i de bir an önce okumak istedim.

    Ahmet Ümit'le bir İstanbul serüvenine daha katıldık. Beyoğlu Rapsodi'siyle günümüz İstanbul'unu, İstanbul Hatırası ile geçmişten günümüze İstanbul'u keşfetmiştik, Sultanı Öldürmek ile de İstanbul'un Fethini bir kez de Ahmet Ümit'in kaleminden okuduk. İstanbul'un Fethi üzerine başka kitaplarda okumama rağmen bu kitapta geçen fetih bölümleri beni hiç sıkmadı.

    Sultanı Öldürmek'e tam olarak polisiye diyemeyiz gibi geliyor. Tamam ünlü komiserimiz Nevzat ve ekibi yine sahnede ama bu sefer kahramandan ziyade figüran gibiler. Kitapta cinayetin çözümünden çok cinayetin neden işlendiği üzerinde durulmuş. Bu sebeble tarihi olaylar konu edinilmiş ve baş kahramanımızın yaşadığı içsel karmaşanın daha çok üstünde durulmuş.


   Kitabı nasıl bulduğuma gelince; dediğim gibi bir polisiye romanı diye ümitlenmemek gerekiyor. Beğenmedim değil fakat "Kavim",  "Beyoğlu Rapsodisi", "Patasana" ya da bir "İstanbul Hatırası" kadar iyi değil. Ahmet Ümit okumak isteyenlere saydığım diğer 4 kitabı öneririm.

   "Biri sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi, bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?"

   Kitap bu cümleyle başlıyor. Bu durumla karşı karşıya kalan kahramanımız; kendi halinde biri olan fakat psikolojik füg denilen (zaman zaman ne yaptığını hatırlayamama) bir rahatsızlıkla mücadele eden Müştak Serhazin. Çocukluğu boyunca, babasının cesur olması konusundaki tutumları, annesinin koruyucu, kollayıcı tavrı ve teyzesinin suçlayıcı sözleri arasında büyüyen, akademik olarak başarılı olmasına rağmen, yapısındaki çekingenlikle tabiri caizse etliye sütlüye karışmadan yaşayan bir insandır Müştak Serhazin.

    Olaylar; Müştak'ın ilk ve tek aşkı olup onu, sadece iki satır not yazarak terk eden Nüzhet'in 21 yıl sonra Müştak'ı arayıp evine davet etmesiyle başlıyor. Ve Müştak yıllar sonra gelen daveti kabul ediyor...

    Buradan sonrası karanlık... Müştak yeniden hastalığının bir krizine yenik düşüyor ve gözlerini açtığında Nüzhet'i ölü olarak görüyor. Onu yirmi bir yıl önce nedensizce terk edip başkasıyla evlenen sevgilisini, bugüne kadar kaç defa öldürmek istemişti Müştak ve şimdi Nüzhet karşısında; tam da öldürmek istediği şekilde öldürülmüş halde.

    Pisikolojik füg hastalığının o karanlık anlarında Müştak Serhazin ilk ve tek aşkını öldürmüş olabilir mi?


    Son olarak kitabı okumadan önce kesinlikle kitabın arka kapak yazısını okumayınız.  
   Arka kapak yazısını hazırlayan kişinin kitabı okumadığını, okuyup bu hatayı yapmışsa da bu işi bırakması gerektiğini düşünüyorum. Bir tanıtım yazısı bu kadar mı yanlış yazılır? Yazarın kitabın ortalarında paylaştığı, kitabın dönüm noktalarından biri olan bir olayı tanıtımda açıklamak nasıl br mantıktır anlamış değilim. Ahmet Ümit'in de kitabın arka kapağını okumadığını,  böyle bir yazıya onay vermiş olmadığını düşünmek istiyorum.




Sultanı Öldürmek için düzenlenen kokteyl olayın geçtiği sokakta herkese açık olarak yapılacak

   Türkiye’de bir ilk... Ahmet Ümit’in “Sultanı Öldürmek” adlı kitabının kokteyli, 8 Mayıs Salı günü saat 14:30’da Şişli-Hanımefendi sokakta yapılacak. Böylece bir edebiyat eseri ilk kez olayın geçtiği gerçek mekanda tanıtılacak.  Ayrıntılı Bilgi İçin Tıklayınız

Sultanı Öldürmek - Ahmet Ümit (Okur Testi)

Sultanı Öldürmek - Ahmet Ümit
Okur Testi
İyi Eğlenceler...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Kız Kardeşim İçin - Jodi Picoult

KIZ KARDEŞİM İÇİN
JODI PICOULT
April Yayıncılık
Orjinal Adı: My Sister's Keeper
Çevirmen: Serkan GÖKTAŞ
2008, 2. Baskı
450 Sayfa

MRW:
    Jodi Picoult’un okuduğum ilk kitabı yine eşimin internetten eleştirilerini okuyup seçtiği “Kız Kardeşim İçin” adlı kitabı oldu. Bursa Kitap Fuarı’nda April Yayınlarından çıkan Jodi Picoult’un kitaplarıyla dolu masayı görünce çok şaşırdım ne yalan. Bu kitabı okuduktan sonra yazarın fanları arasına girip değişik kitaplarıyla devam etmeyi düşünüyorum.

   Gelelim kitap hakkında bilgi vermeye; ilk önce konusunu ve kurgusunu çok beğendiğimi söylemek istiyorum, baştan sona çok başarılı bir hikâye olmuş. Hem konusu ilgi çekici, hem de olayların gidişatı okuyucuyu asla bırakmıyor. Ben bu kez ekstra bir şey yazmayacağım sadece anne babalık, kardeşlik ve fedakârlık üzerine yazılmış bu romanı okumalısınız diyorum.

   Kitap, okuyucuyu değişik karakterler üzerinden sürekli “ben olsam ne yapardım?” sorusu üzerine düşünmeye itiyor. En beğendiğim yönlerinden biri de; kitap, hikâyedeki tüm karakterlerin ağzından yazılmış bölümlerden oluşuyor. Yani tüm karakterlerin tek tek ne hissettiğini, ne düşündüğünü, olayları nasıl gördüğünü kendi ağzından öğrenme imkânınız oluyor ki bu da çok hoşuma gitti. (yazar, diğer kitaplarında da aynı tarzı uyguluyormuş) Dediğim gibi bu kez konusunu benden değil, aşağıdaki kitap tanıtımından öğreneceksiniz ama bilin ki yine de yeterli olmayacak. Lütfen bu kitabı okuyun..
Kitabın Tanıtımından:
   Anna hasta değil, ama on üç yaşına dek sayısız ameliyat, nakil ve operasyon geçirdi, iğneler vuruldu. Hepsi ablası Kate'in çocukluğundan beri yakasını bırakmayan lösemiyle mücadele edebilmesi için.
   Kate ile tam doku uyumu olması için labarotuar ortamında genleri özel olarak seçilen özel üretim bir çocuk olan Anna, ablasına ilik verebilmesi için dünyaya getirilmişti - bu rölünü ve hayatını hiç sorgulamadı… bugüne dek.
   Şimdi ise ergenlik çağındaki çoğu genç gibi Anna da gerçekte kim olduğunu sorgulamaya başlıyor ve sonunda çoğu insan için akla getirmesi bile mümkün olmayan bir karar alıyor; ailesini paramparça edecek ve sevdiği ablası için belki de ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir karar.
   Çok önemli etik tartışmaları körükleyen kışkırtıcı bir roman olan Kız Kardeşim İçin, bir ailenin ne pahasına olursa olsun verdiği hayatta kalma mücadelesini ve ibret alınacak bir ahlak öyküsünü anlatıyor.
   "Picoult'nun son romanı ile uykusuz gecelere hazır olun. Sadece, elinizden bırakamayacağınız bir hikaye dersek, bu eserin hakkını yemiş oluruz. Elinizde tuttuğunuz muhteşem, yürekleri dağlayan, tartışmalar ve ikilemlerle dolu, dürüstçe anlatılmış bir kitap."
Booklist
   "Picoult son derece karmaşık bir konuyu cesurca ve açıkça ele alıyor ve kitabına insanın içini burkan, inanılmaz şaşırtıcı bir nokta koyuyor."
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...