30 Mart 2015 Pazartesi

Son Tanık - Glenn Meade

SON TANIK
Orijinal Adı: The Last Witness
Çevirmen: Ali Cevat AKKOYUNLU
Kırmızı Kedi Yayınları
Kasım 2014, 1. Baskı
Orijinal İlk Basım: 2014
436 Sayfa


AFD:
  Son günlerde okuma hızımın düştüğünü fark edince en sevdiğim yazarlardan biri olan Glenn Meade'e sığındım. Tabii ki Meade beni yine yanıltmadı. "Son Tanık"ı iki günde bitirdim. Glenn Meade'in diğer kitapları gibi "Son Tanık" da oldukça sürükleyiciydi.

  1940'lı yıllarda Nazilerin yaptığı soykırım tüm ülkelerce lanetlenmişken, Bosna Soykırımı; 50 yıl sonra Avrupa'nın göbeğinde, 24 Ekim 1945'te kurulmuş ve "dünya barışını, güvenliğini korumayı" görev edinmiş Birleşmiş Milletlerin gözü önünde, 1992-1995 yılları arasında yaşanmıştır. 

  "Son Tanık"ta; tüm dünyanın seyirci kaldığı bu soykırım anlatılıyor. Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra Bosna'da, Sırpların masum insanlara yaptıkları işkenceler ve tecavüz kamplarında yaşananlar anlatılıyor. 

  Kitabımızın kahramanı Carla Lane; Henüz 12 yaşındayken "Şeytan Tepesi" diye adlandırılan tecavüz kampına kapatılmış ve oradan sağ olarak kurtulmuştur. Yaşadığı büyük travmadan dolayı geçmişini, Bosna'da yaşadıklarını hatırlamamaktadır. Amerika'da güzel bir hayatı vardır. Bu güzel yaşam eşinin öldürülmesiyle son bulur. Eşinin neden öldürüldüğünü ve geçmişini araştırmaya başlayan Carla, hiç bilmediği bir karanlıkta yolunu bulmaya çalışmaktadır.

  Okuduğum tüm Glenn Meade kitapları gibi bu kitabı da kesinlikle öneriyorum. Yalnız Bosna'da yaşananlar beni rahatsız ettiği gibi sizleri de oldukça rahatsız edecektir. Ağlamaya, lanet okumaya ve insan olduğunuzdan utanmaya hazır olun...

Altı Çizilesi:
   Hukuktan ve hukukçu olmaktan nefret ediyordu.
  Mesleğin samimiyetsizliğinden, fırsatçılardan ve dolandırıcılardan nefret ediyordu. Hukuka önem veren düzgün avukatlar tanımıştı, ama çoğunluk müvekkillerinin suçlu mu yoksa masum mu olduğuyla hiç ilgilenmeyen kiralık silahşörlerdi. Böyleleri ipotek danışmanı gibi elinizden tutar ve çeki alana dek en iyi dostunuz olurlar.

   Bir ebeveyn çocuğunun rehinesidir. Çocuklar, kendi çocukları olana kadar bir anne veya babanın onları korumak için hayatlarını feda edeceğini anlayamaz.

   Kötülük içimizde yanan iyilik ışığını nasıl yok edebilir?
   Nasıl edebilir?
   Dünyada küçücük bir mumun ışığını boğmaya yetecek kadar bile karanlık yokken.


26 Mart 2015 Perşembe

Ölümden Beter Yaşamlar - İlker Aksoy

ÖLÜMDEN BETER YAŞAMLAR
İLKER AKSOY
Sel Yayıncılık
Ocak 2014, 1. Baskı
318 Sayfa

AFD:
   "Ölümden Beter Yaşamlar" İlker Aksoy'un ilk kitabı. Bunu; kitap biter bitmez "İlker Aksoy'un diğer kitaplarını da okumalıyım" diyerek kendisini ve yazdıklarını araştırmaya çalıştığımda öğrendim. Kitabı gerçekten çok beğendim, bir ilk kitap içinse "Ölümden Beter Yaşamlar" oldukça iyi.

  Kitabın konusu; 80'lerde dünyayı değiştireceğine inanmış olan gencecik insanların, onurlu mücadelelerinin sonunda, yaşadıkları tüm zulümlerden sonra günümüzde hiçbir şeyin değişmediğini acı bir şekilde fark etmesi ve yaşamlarını sürdürebilmek adına değiştirmek istedikleri bu düzende var olmaya çalışmaları anlatılıyor. Kimi düzene ayak uydurmak için kendini değiştirmiş, kimi ise ne yaparsa yapsın bu yaşama alışamamış. Kimi kişiliğinden vazgeçmiş, kimi benliğinden...

   "Ölümden Beter Yaşamlar" kaybetmiş iki farklı insanın, Âdem Ziya ve Diler'in hikayesi. Ve onların hikayesi etrafında kaybedenlerin, hayata yenik başlayanların hikayesi.


Altı Çizilesi:
  Kadın hayvanın hamlesinden kaçmaya çalışırken elindekilerle birlikte geriye attı kendini. Ancak dengesini kaybederek sendeledi, yüksek topuklarının üzerinde bir anlığına hareketsiz kaldı, sonra Şişli'de doğum, kız lisesinden mezunşyeti, Moda'da düğünü, Bomonti'de apartmanı, Maltepe'de fabrikası, biri rahmetli iki kocası, biri kız üç evladı ve altmış dört yaşının heybetiyle yere yıkıldı.

Utanmış taklidi yaparak sırıttım.
Benim için hayat, rol yaptığım bir piyesten ibaret olmaya başlamıştı iyice.

  Arkamdan babam yaklaşıyor. Elini omzuma koyuyor. Yanıma çöküyor. Fotoğrafları gösteriyorum. Bir piknik fotoğrafını alıyor eline. Şöyle bir bakıyor.
  "Şimdi bütün gün kavga dövüş," diyorum.
  "Hayat kavga dövüş zaten."
  "Huzur yok," diyorum.
  "Eskiden var mı zannediyordun?" diyor. "Çocukluk bitti artık. O zamanlar her şey güzel gelir insana. Çünkü neler olup bittiğini bilmezsin etrafında. Sonra... Öğrenirsin... Ne kadar çabuk öğrenirsen o kadar iyi olur."

  Eskiden nasıl birisiydim unuttum.
  Şimdi ise kötü bir insanım.
  Bundan gurur duymuyorum. Ama utanmıyorum da. Dünya'ya iradem dışında geldim. Zihnimi gördüklerim, duyduklarım doldurup şekillendirdi.Kabahati kim bende bulabilir ki aklımdan geçenler için?

  Hepimizin amacı en fazla hazzı elde etmek değil mi bu ölümlü dünyadan.

23 Mart 2015 Pazartesi

Bülbülün Kırk Şarkısı - İskender Pala

BÜLBÜLÜN KIRK ŞARKISI
İSKENDER PALA
Kapı Yayınları
Ocak 2015, 1. Baskı
590 Sayfa

AFD:
  Peygamber Efendimizin hayatını; daha ilkokuldayken babamın aldığı ve çok severek okuduğum minik hikaye kitaplarından beri birkaç defa okumuşumdur. Bülbülün Kırk Şarkısı'yla bu sefer Hz. Muhammed (s.a.v)'in hayatını, tüm yaşamına tanık olmuş bir bülbülün ağzından, İskender Pala'nın kaleminden okuyoruz. 

   Tamamıyla bildiğim bir yaşam öyküsünü okurken sıkılmadım mı? Hayır kesinlikle sıkılmadım, Peygamber Efendimizin hayatını birkaç defa okuduğumdan bahsetmiştim, fakat Bülbülün Kırk Şarkısı'nı okurken uzun süredir de okumadığımı fark etmiş oldum. Çünkü okudukça hafızamdan silinen olaylar, birbirine karıştırdığım isimler olduğunu gördüm.

   Neredeyse her konu hakkında onlarca kitap yazılırken, Hz. Muhammed (s.a.v)'in hayatı hakkında böyle romanlaştırılmış bir şekilde anlatımı olan kitaplar yok denecek kadar az. Daha fazla kitap yazılması, daha fazla okunması dileğiyle, Bülbülün Kırk Şarkısı'nı Peygamber Efendimizin hayatını bir daha okumak isteyen herkese tavsiye ederim.
 

Altı Çizilesi:
  Belki de yarın Kusay Amca'ya gidip yaşamak istediğimi söylemeliyim. Acaba beni dinler mi? Sahi annem bugün bana neden "Meleğim" dedi. Babam beni kumlara gömdüğünde kendisini çok sevdiğimi yine de biliyor olur mu acaba?


18 Mart 2015 Çarşamba

Doğu Öyküleri - Ferit Edgü

DOĞU ÖYKÜLERİ
FERİT EDGÜ
Sel Yayıncılık
Şubat 2015, 7. Baskı
İlk Basım: 1995
76 Sayfa

AFD:
 İlk defa Ferit Edgü okudum. Kalemini çok beğendim, öykülerini şiir gibi yazmış. Beğendiğimiz bir şiiri tekrar tekrar okuruz ya, bu kitaptaki öyküler de bana aynı hissi yaşattı. Çocukluğumu gurbette, Doğu'da geçirmiş biri olduğumdan herhalde her öykü beni derinden etkiledi. Kendimi yazarın yerine koydum, ya da yazarı benim yerime, öyküleri sanki ben yazmışım, yaşamışım gibi... Çünkü yazar gibi dışarıdan gelip belirli bir süre Doğu'da yaşarken öykülerde anlatılanların çoğunu gördüm ya da işittim.

  Kitap 4 uzun 17 kısa hikayeden oluşuyor. Uzun hikayelerde konu sizi sarıp sarmalarken kısa hikayeler yukarıda da belirttiğim gibi şiir tadında, tekrar tekrar okunası. Yazarın kitap için yazdığı önsözünden bir kısmı paylaşacağım. Sanırım kitabın etkisini anlatmak için verilebilecek en güzel örnek; kitabın önsözü.

Oraya ilk ayak bastığımda
-yıllar yıllar önceydi-
bu insanları anlayabileceğimi sanıyordum.
Çok uzaklardan geliyordum ve birbirimizin dilini
konuşmuyorduk.
Doğrusu, o sıralar pek önemsemiyordum bunu.
Ortak dilin, ortak sözcükler olmadığını biliyordum.
Dağ başındaki o köyde,
uzun, bembeyaz bir kış boyu
o insanlarla birlikte yaşadım.
Günlük dertlerimizin iletişiminde güçlük çekmiyorduk.
Günlük dertlerimiz de gereksinimlerimiz de, (hemen hemen)
aynıydı.
Ama onların yalnızlığıyla benim yalnızlığım aynı değildi.
Sanırım onların yalnızlık diye bir sorunları yoktu.
Ya da bunun bilincinde değillerdi.
Ya da bambaşka, benim tanımadığım bir yalnızlık söz konusuydu.
Bilmiyorum.
Bildiğim, ben onlara yaklaştıkça
onlar benden uzaklaşıyordu.
Onlar bana yaklaştıkça
ben onlardan uzaklaşıyordum.

- Hoca radyoda ne haberler var?
Onlara haberleri özetliyordum.
Ama bu haberler onların haberleri değildi.
Onları ilgilendirmiyordu.
Onlar ölüyor ve öldürüyorlardı.
Niçin? diye sorduğumda, 
Başımı taş bir duvara çarpmış gibi oluyordum:
Sorumu -"Niçin öldürüyorsunuz birbirinizi?"-
kimse anlamıyor gibiydi.

  Kitap biter bitmez Ferit Edgü'nün diğer kitapları da okunacaklar listeme eklendi. Biliyorum Hakkari'de Bir Mevsim'i de bir an önce okumalıyım. :)


Altı Çizilesi:
  Muhtar çoktan dördüncü karısını da almıştı. Ve ondan da yedi çocuğu olmuştu. Böylece toplam yirmi altı çocuğu vardı Muhtarın, ölenleri saymazsak, ki o, saymıyordu. 
   Muhtarın oğullarından dördü evlenmişti, kızları saymazsak, ki o, saymıyordu.

Köylülerden birine sordum :
- Doruğa varılabilir mi?
Bu soruma aldığım yanıt, üç soru oldu :
- Doruğa varmak mı? Bu mevsimde mi? Ne yapacaksın dorukta?
- Hiçbir amacım yok. Yalnızca soruyorum : Doruğa varılabilir mi?
- Tabii varılır, dedi. Eğer kendinde o gücü görüyorsan ve oraya niçin çıkmak istediğini biliyorsan.
 Doruğa niçin ulaşmak istediğimi bilmiyordum. Ama ne zaman doruğa baksam, orda olmak istiyordum. Belki doruğu da aşıp, dağın öbür yamacını görmek. Kuşkusuz bu istek, bir güçten değil, bir güçsüzlükten kaynaklanıyordu. Önünde sonunda ben de bir insanoğluydum. Birtakım insanoğulları gibi bir yere varmaya çabalamak istiyordum. Bir yeri aşmaya. Görmediğimi görmeye. Oraya varmak, sonra ordan geri dönmek.

Bu dağ başında bile, utanç diye..."
  "Kuşkusuz var, Hoca, dedi Halit. Yalnız bu dağ başında değil, bu dağ başındaki inde yaşayan ayıda bile vardır utanç. Ama kentte ya da köyde kimi insanoğlunda hiç mi hiç yoktur."

Yıkılmış köy. Öldürülmüş insanlar, atlar, köpekler.
-Bunlar Tanrı'dan korkmaz mı? diye bağırdım.
Bekledim.
Sesimin yankısı yok.
-Burası ne biçim bir yer Tanrım! diye ekledim.
-Tanrı'nın bu dağ başında işi ne? diye yanıtladı yanımdaki adını bilmediğim köylü. Biz burda kendi işimizi kendi aramızda görüyoruz. Sustuk.
Sonra uzaktan bir köpek havladı.


18 Mart 1915


Şehitlerimizi saygıyla anıyoruz...


ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif ERSOY

13 Mart 2015 Cuma

Kızım Olmadan Asla - Betty Mahmudi

KIZIM OLMADAN ASLA
Orijinal Adı: Not Without My Daughter 
BETTY MAHMUDİ
Çevirmen: Hale KUNTAY
Varlık Yayınları
1995, 16. Baskı
(Orijinal İlk Basım 1986)
328 Sayfa

MRW:
  Ben liseye giderken bu romanı sınıfımızda ben hariç neredeyse herkes okumuştu. Bana okumak sıra gelmedi maalesef. Daha sonraki yıllarda okumak istediğimde ise ne kütüphanelerde bulabildim ne de kitapçılarda. Kitapçılarda tükenmişti ve yeni basımı olmuyordu. Kütüphanelerde ise hep başkası okuyor görünüyordu ve geri gelmiyordu… Evlendikten sonra bile eşimle bir süre izini sürdük, sonunda Ankara’da bir sahaf gezerken tozlu raflarda görüverdik bu ulaşılmazı zor kitabı! Şimdi sanıyorsunuz ki hemen okudum :) hayır, iki sene de evde süründü! şimdi okudum ve bayıldım.. Daha önce bu tarz bir kitabı okuyup çok beğenmiş ve yorumlamıştım, şimdi düşünüyorum da bu romanın yanında diğerleri neredeyse ucuz birer kopya gibi. (çünkü bu konuda yayımlanan ilk kitap “Kızım Olmadan Asla” )

  Kapak resminden de anlaşılacağı gibi konu bir Arap ülkesi olan İran’da geçiyor.  Ülkeye girdikten sonra bir daha çıkamayan anne ve kızın öyküsü anlatılıyor kitapta. Kadın ve çocuk Amerikan vatandaşı fakat İran'a adım attıktan sonra artık İran kanunları geçerli oluyor ve kadın neredeyse tüm haklarını yitiriyor, tek söz sahibi kocası oluyor. Pasaportu ve kimliği de elinden alınan kadın için tabir-i caizse cehennem gibi bir hayat başlıyor.

  Romanın hâlihazırda çekilmiş bir filmi de bulunuyor. Fakat maalesef ayrıntılara girilmemiş, hatta kısa kesmek için bir yerde kitapta kilit isim rolünde olan adama yer verilmemiş, kadının daha önceden tanıştığı başka bir adama yüklemişler rolünü, onun üzerinden kısaca konuyu bağlamışlar. Kitaptaki tadı asla vermiyor.

  Kızım Olmadan Asla da artık benim için hızla arkadaşlara okumaları için verilecek ödünç kitapların arasına giriyor.

9 Mart 2015 Pazartesi

Karamazov Kardeşler - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

KARAMAZOV KARDEŞLER
Orijinal Adı: Братья Карамазовы, Bratya Karamazovy
Çevirmen: Nihal Yalaza TALUY
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Eylül 2014, 11. Basım
Orijinal İlk Basım: 1880
1026 Sayfa

AFD:
  Yıllar önce Dostoyevski'den Suç ve Ceza'yı okumuştum. Kitabı beğenmeme rağmen, yıllardır neden Dostoyevski okumadığım sorusuna bir cevap bulamıyorum. İnşallah bu açığımı Karamazov Kardeşler'den sonra kapatacağım, kitabı bitirir bitirmez neredeyse tüm Dostoyevski kitaplarını kitap listeme ekledim.

  Karamazov Kardeşler, kitap seçimini ve yorumlarını çok beğendiğim bir arkadaşımın hediyesi. Distopik kitaplar hakkında konuşurken, "Bence distopik kitapların atası Dostoyevski'nin 'Büyük Engizisyoncusu'dur" diyerek fikrini belirtti, benim henüz okumadığımı öğrenince de "Büyük Engizisyoncu" bölümünü içinde barındıran Karamazov Kardeşler'i ertesi gün hediye olarak getirdi. Böyle arkadaşlara sahip olmak güzel bir ayrıcalık. Kitabı hediye ettiği için değil, bana yeni bir bakış açısı kazandırdığı, düşüncesini
paylaştığı için. Teşekkürler @ermanatco . Bu arada, "Büyük Engizisyoncu" için öne sürdüğün fikre de kesinlikle katılıyorum.

  Dostoyevski denilince akla ilk başta Suç ve Ceza gelse de, bu kitaptan sonra benim için Dostoyevski demek Karamazov Kardeşler demektir. Öncelikle kitaptaki karakterlerden birine ölen üç yaşındaki oğlu Alyoşa'nın adını vermesi, Karamazov Kardeşler'in (Dimitri, İvan ve Aleksey) kendi yaşamının evreleri olması, bu üç birbirinden farklı karakter üzerinden hayatı sorgulaması, bu sorgulamalarda benimsediği düşünceyi okura empoze etmek yerine, tez ve antitezleri sunarak seçimi okuyucuya bırakması, kitabın göz korkutan hacmine rağmen kolaylıkla kendisini okutması, son sayfayı çevirdiğimde diğer tüm Dostoyevski kitaplarını okumak istemem ve kitabın yüzyıldan uzun zamandır etkisini arttırarak sürdürmesi benim için Karamazov Kardeşler'i okuduğum en iyi kitaplar arasına koymaktadır. 

  Karamazov Kardeşleri okumayan arkadaşlarım için konusunu çok fazla detay girmeden anlatmak isterim. Kitabın ana karakterlerinden biri olan Fyodor Pavloviç Karamazov ailenin babasıdır, Baba sıfatını ona her ne kadar yakıştıramasam da. Kendisi para ve şehvet düşkünü bir karakterdir. İki defa evlenmiş bu evliliklerinden üç çocuğu (Dmitri, İvan, Aleksey) olmuş, iki eşi de erkenden vefat edince çocuklarını uşağı Grigori büyütmüştür. En büyük evlat Dmitri Karamazov hemen hemen babasıyla aynı karakterdedir.  Bu iki benzer karakter; kentlerinde neredeyse tüm erkeklerin ilgisini üzerinde çeken Gruşenka'ya aşık olurlar. İkisi de Gruşenka'yla evlilik planları kurarken birbirlerine iyice düşman kesilmişlerdir. Diğer iki evlattan İvan; kent dışında iyi bir eğitim almış, düşünceleriyle ön plana çıkan bir karakterdir. Kitap boyunca tanrının varlığını sorgularken en küçük evlat Aleksey ise İvan'ın tersine Tanrı yoluna kendini adamış bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu karakterlerden başka bir de Fyodor Pavloviç'in evlilik dışı bir oğlu daha olduğu dile getirilmektedir, bu da uşağı Grigori'nin büyüttüğü ve evin uşağı ve aşçısı olan Smerdyakov'dur. Kitabın asıl olayı Baba Fyodor Pavloviç ile evlat Dmitri'nin arasındaki Gruşenka çekişmesidir. Gruşenka ise bir seçim yapmamış ikisiyle de ilgilenmektedir...


Altı Çizilesi:
  İlkin kendi kendinize yalan söylemeyin. Kendi kendine yalan söyleyip yalanını ciddiye alan insan sonunda ne kendinde ne de etrafta gerçeği seçemez olur. böylece hem kendisine hem başkalarına saygısızlık eder. 

  Zaman zaman insanın acımasızlığı 'vahşi' sözcüğüyle ifade edilir ama bu, vahşi hayvanlara yapılan korkunç bir haksızlık ve hakarettir. Vahşi hayvan hiçbir zaman ustalık ve zevk almak bakımından bir insan kadar acımasız olamaz.

  Bazı insanların düşmanlığı, dostluklarından daha yararlı oluyor.

  İnsanın en değerli anıları aile ocağında geçen çocukluğunun anıları oluyor. Ailede bir parçacık sevgi ve dirlik varsa bu böyledir.

  Başkasına yargıçlık etmeye hakkın olmadığını asla unutma. Çünkü suçluyu yargılayan yargıç, kendisinin de karşısında duran kadar suçlu olduğunu, o adamın işlediği suçta belki herkesten çok sorumlu olduğunu bilmelidir. Saçma görünmekle birlikte gerçektir bu. Çünkü ben doğru bir insan olmuş olsam karşıma suçlu çıkmayacaktı belki.

  Sonuna kadar inan; herkes doğru yoldan sapsa, doğru yolda kalan tek başına sen olsan bile... 

  Ne büyüklerden, ne güçlülerden kork; akıllı, hep mutlu ol. Ölçülü olmaya, haddini bilmeye dikkat et, bu konuda bilgi edin.

  Babacığım, mezarımı toprakla örttükten sonra üzerine bir ekmek kabuğu ufala. Serçeler gelir; seslerini duyar, yalnız olmadığıma sevinirim.

6 Mart 2015 Cuma

Yeniden Başlangıç Meridyeni - Esra Tanrıbilir

YENİDEN BAŞLANGIÇ MERİDYENİ
ESRA TANRIBİLİR
Yitik Ülke Yayınları
Ekim 2013, 1. Basım
160 Sayfa

AFD:
  Yeniden Başlangıç Meridyeni Esra Tanrıbilir'in ilk kitabı. Aslında bir öykü kitabı fakat her öykünün birbiriyle bağlantılı olması ve kitaba ismini veren "Yeniden Başlangıç Meridyeni" adlı öykünün "Çerçeve Öykü" tekniğiyle tüm öyküleri birleştirmesiyle kitabımız bir roman havasında.

  8 farklı karakterimiz var, karakterlerimiz farklı olsa da; sorunlu ailevi ilişkileri,  büyük kayıpları, geçmişlerinden/ailelerinden/ülkelerinden kaçışları, yeniden başlama istekleri ile neredeyse hepsi tek bir karakter gibi. Fakat bu birbirine benzer karakterleri okumak, okur için bir sıradanlık ortaya koyması gerektiği halde tam tersine her karakterin bu benzerlikler arasında yaşadıkları birbirinden farklı serüvenler gerçekten okunmaya değer.

  Hayata yenik başlamış bir insan yeniden başlayabilir mi? Yeniden başladığında geçmişini unutabilir mi? Yoksa bu yeni başlangıçlar hep yeniden kaybetmek için mi?

  Benim için bir kitabın güzelliği; "Yazarın başka kitabı olsa okur muyum?" sorusuna verilen cevapla eşdeğerdir. Bu sorunun cevabı benim için; "Esra Tanrıbilir başka bir kitap yazsa onu da kesinlikle okurum" olur.


Kitabın Tanıtımından:
  Yalnızların daha çok yalnızlaştığı, kaybolanların bir daha bulunamadığı bir şehrin son liman olduğuna nasıl karar verilir?
“Yeniden Başlangıç Meridyeni”nde, farklı geçmişlerden gelip hayata tutunmak için çabalayan insanların yabancı bir ülkenin yağmurlarıyla ünlü şehrinde kesişen çarpıcı öykülerini bulacaksınız. Bazen içinde yaşadığınız, bazense içinizde taşıdığınız, ama genelde görmezlikten geldiğiniz, çok tanıdık öyküler...
İnsanlığa, var olmaya, kadınlığa dair yalnız insanların yalnız öyküleri, sizin öyküleriniz...


  “Babamın boynuna oturmuşum; dört beş yaşlarındayım. Tatilde dedemlerin yaşadığı köye gitmişiz. Sonsuzluğa kadar uzanan yeşil çayırlarda dolanıyoruz. Hava çok sıcak değil, masmavi gökyüzünde biraz uzansam dokunabileceğimi sandığım birkaç beyaz bulut var. Çayırlara yatıp babamla pamuk yumağı bulutlardan şekiller türetiyoruz. ‘Bak!’ diyor babam, ‘Tam tepemizde kocaman bir kanguru var. Görüyor musun?’ Görmeme gerek yok aslında, o söylediği için orada bir kanguru olduğunu zaten biliyorum ve hâlâ her gökyüzüne baktığımda o kanguruyu orada göreceğimi sanıyorum.”

5 Mart 2015 Perşembe

MAP 2015 BY AKKÖK, 26-29 ŞUBAT’TA KÜÇÜKÇİFTLİK PARK’TA

Son senelerde sanat alanında yapılan yatırımlar ve etkinlikler gün geçtikçe artıyor ve gelişiyor. Özellikle İstanbul’da hayat bulan bu tarz etkinliklerden biri var ki, çok kısa sürede hem kendine has tarzı hem de izlediği yol ile oldukça ses getirdi. Bundan 2 sene önce, ulaşılabilir sanat alternatifi olarak yola çıkan ve her yıl yeni sanatçıların üretimleriyle gelişen Mamut Art Project’ten bahsediyoruz. Mamut Art Project bu sene Akkök Holding’le birlikte yoluna devam ediyor. Akkök Holding gibi güçlü şirketlerin genç sanatçılara destek olması, hiç şüphesiz ülkemizde kültür sanatın gelişmesinde ve yaygınlaşmasında önemli rol oynuyor. MAP’15 by Akkök hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, www.mamutartproject.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Proje, genç sanatçıları, koleksiyonerler, galeriler, kültür-sanat kurumları ve sanatseverlerle galeri, müze, atölye gibi alışılagelmiş mekanların dışında, bir araya getirmeyi hedefliyor.
İsmini de insanoğlunun mağaralarda keşfedilmiş ilk çizimlerinde en çok görülen figürlerden biri olan “mamut”tan alıyor. Bir başka deyişle, “Mamut” bu projede sanatçıların büyük kitlelere göstereceği ilk eserlerini simgeliyor.
Mamut Art Project 2015 by Akkök’ün her yıl alanında uzman farklı isimlerden oluşan jürisi bu sene, Agah Uğur, Başak Şenova, Eda Kehale Argun, İnci Eviner ile Osman Erden'den oluşuyor. Jüri bu yıl başvuruda bulunan 1000’e yakın portfolyoyu değerlendirdi; yurtiçi ve dışından toplam 56 genç sanatçının 400 adet eserini sergilemeye layık buldu. Projeye bu yıl İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra Diyarbakır, Konya, Nevşehir, Van, Karabük, Malatya, Kırklareli, Edirne’den genç sanatçılar da ilgi gösterdi. Mamut Art Project 2015 by Akkök, bu sene sınırlarını Türkiye dışına taşıyarak Fransa, Ukrayna, Almanya, ABD, Avustralya, Hollanda, Bulgaristan, İsviçre, İran’dan sanatçıların da ilgisini çekti.
Nerden çıktı bu Mamut?
Bu yıl 26-29 Mart 2015 tarihleri arasında KüçükÇiftlik Park’ta düzenlenecek olan Mamut Art Project by Akkök, fotoğraf eğitimi alan Seren Kohen’in girişimi ve sanat tarihi ve kültür politikaları üzerine çalışmalar yapan Tuba Kocakaya’nın sanat direktörlüğünde gerçekleşiyor.
Mamut Art Project 2015 by Akkök, her sene sanatseverlere yeni sanatçıları keşfetmeleri ve uygun fiyatlar ile ilk koleksiyonerlik adımlarını atabilmeleri için alternatif bir platform yaratıyor.
Bu sene sanatseverleri neler bekliyor?
Genç sanatçıların eğilimlerini, değişen trendleri yansıtan önemli bir platform olma rolünü de üstlenen Mamut Art Project 2015 by Akkök sergisine gelenler özellikle resim alanında bu sene farklı tarz ve tekniklerdeki çalışmaları görme fırsatı bulacaklar. Sergide ayrıca video art çalışmalarının yanı sıra fotoğraf ve güncel sanatın giderek gelişen ve cazibesi artan bir alanı olarak nitelendirilen sound art örnekleri de 26-29 Mart 2015 tarihleri arasında KüçükÇiftlik Park’ta izleyici ile buluşacak.
Bu günlerde karşınıza “Mamut çıkabilir!” dikkatli olun… 
Mamut Art Project 2015 by Akkök projesi çerçevesinde Pera, Sakızağacı, Maçka, Pangaltı, Etiler Akmerkez, Bağdat Cad. Kaya Taksi başta olmak üzere İstanbul genelindeki taksi duraklarında “Mamut sağolsun!” yazılı taksilere rastlayabilirsiniz.
Bir bilgi daha, “Mamut” taksileri “Mamut Art Project 2015 by Akkök” sergisinin açılış günü olan 26 Mart Perşembe günü sergi ziyaretçilerini KüçükÇiftlik Park’ın kapısında karşılayacak.
Siz de eserinizi sergileme şansı yakalayın!
Akkök Holding ve Mamut Art Project’in birlikte gerçekleştirdiği #yourartismyheart etkinliğine katılan 3 kişi eserini etkinlik süresince Akkök Lounge’da sergileme imkanına sahip olacak. Katılmak için çektiğiniz fotoğrafı Instagram ya da  Twitter hesabınızdan #yourartismyheart hashtagiyle paylaşmanız gerekiyor. Yarışma hakkındaki detayları www.yourartismyheart.com adresinde görebilirsiniz. Ayrıca gönderdiğiniz fotoğrafın daha fazla oy alması için buradan arkadaşlarınıza da gönderebilirsiniz.



Bir boomads advertorial içeriğidir.

1 Mart 2015 Pazar

Şubat 2015 Çok Satan Kitaplar Listesi

  20 farklı sitenin çok satan kitaplar listelesini harmanlayarak oluşturduğumuz Şubat ayı listemizin başında Orhan Pamuk'un son kitabı Kafamda Bir Tuhaflık var.


KAFAMDA BİR TUHAFLIK
  Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk'un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul'daki hayatlarını hikâye ediyor. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu'dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez.

  Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık bu sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve çaresizliklerini resmediyor.


1. Kafamda Bir Tuhaflık - Orhan Pamuk - Yapı Kredi Yayınları
2. Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda - Yılmaz Özdil - Kırmızı Kedi
3. Bana İkimizi Anlat - Ahmet Batman - Destek Yayınları
4. İn - Sabri Uzun - Kırmızı Kedi
5. Allah De Ötesini Bırak 2 - Uğur Koşar - Destek Yayınları
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...