29 Mart 2014 Cumartesi

Sarı Esirler - Pearl S. Buck

SARI ESİRLER
Orjinal Adı: The Good Earth
PEARL S. BUCK
Çevirmen: İbrahim HOYİ
Remzi Kitabevi
1971, 4. Baskı
312 Sayfa


AFD:
  Sarı Esirler; Nobel Ödülü'nü (1938) kazanan ilk ABD'li kadın yazar Pearl S. Buck imzasını taşıyan Pulitzer ödüllü bir kitap. Orjinal ismi "The Good Earth", Türkçe'ye çevirisinde ilk başta "Dost Toprak" olarak yayınlansa da sonradan "Sarı Esirler" adı ile yayınlanmıştır.

  Sarı Esirler uzun zamandır okumak istediğim ve sahaflarda aradığım bir kitaptı. Nereden, nasıl ismini duyduğumu hatırlamıyorum ama sahaftan alacağım kitaplar listesine yazmıştım. İyi ki yazmışım.

  Kitabımız Çin'de geçiyor. Geçimini topraklarından sağlayan Vang Lung ve ailesinin toprakla, kıtlıkla, açlıkla, yoklukla ve hatta zenginlik ile mücadelesi anlatılıyor.  Kendi boğazlarını doyurmaya bile zar zor yeten bir toprağa sahip olan ve babasıyla birlikte yaşayan Vang Lung için evlenme yaşı gelmiştir. Fakat zengin bir insan olmadığı için alacağı eş, sadece sarayın gözden çıkardığı hizmetkarlarından olabilir. 

   Vang Lung, babası ve eşinin zorluklarla mücadeleleri ve bir anda değişen hayatlarından sonra başlayan asıl mücadele... Kitabı tek cümle ile özetlemek gerekirse "Allah az verip aratmasın, çok verip azdırmasın" cümlesi kitaba tam manasıyla uyacaktır.  

    Bence klasik sayılabilecek güzel bir kitap, klasik sevenlere, Çin kültürünü merak edenlere ya da zorlu yaşam şartları altında geçen hayat mücadelelerini merak edenlere mutlaka öneririm. Benim tavsiye listemde üst sıralarda olacağı kesin.

Altı Çizilesi:
   İnsan daima giysisine diktiği mücevheri düşünemez. Ama, bu mücevher kaybolursa işte o zaman dayanamaz.

23 Mart 2014 Pazar

Evvel Sevda İçinde - İbrahim Öksüz

EVVEL SEVDA İÇİNDE
İBRAHİM ÖKSÜZ
Kolekif Kitap
Haziran 2013, 2. Baskı
94 Sayfa

AFD:
   Dünya Şiir Günü'nde (21 Mart) okudum İbrahim Öksüz'ün bu güzel şiir kitabını. Şairimizin on yedi yılda yazdığı ve tamamı iyi edebiyat dergilerinde yayınlanmış (Varlık, Adam Sanat, Milliyet Sanat, Kybele, İnsancıl, İblis vs) şiirlerinin bir derlemesi Evvel Sevda İçinde.

    Şairimizin bir cümlesi var "Şiir akılda kalandır."  diye. Bence şiir için en güzel tanımlardan biri de bu. Bir şiir kitabını okuduktan sonra yerli yersiz birkaç mısrası aklımıza geliyorsa, bazen de tadı, bıraktığı his aklımızda fakat kelimelerini unuttuğumuz bir şiiri hatırlamak için o kitabı tekrar karıştırıyorsak bence o kitaptan/şiirden gerekeni almışızdır.  

  "Evval Sevda İçinde"de benim aklımda kalanlar, iz bırakanlar:
 
Yokluk tok bir gülüştür sende                    
Gök gürültüsü giyip geldiğin günü hatırlarım 
Geç kaldın                                                
savaş boyalarını sürdü insanlık
Erkencisin                                                 
daha sökmedi işçiler
                     güneşin koynundan şafağı

Ağzının tadını bilmeyen hayat                      
   yakasına karanfil diye takıyor seni
Gülücüklerin var dişlerinin arasında             
Ve bir baba                                    
Ne kadar istese de
 yıkamıyor duvarlarını yokluk denilenin      
          çünkü ülkede düşleri taşlanandır babalar
hal böyleyken ne kadar sevebilir            
misafir ev sahibini
ki ateş ne kadar sahibidir yandığı yerin   

Evimin üç direğinden birisi                          
size sevgilim diyebilir miyim       
------------------------------------------------

Nedir bir kadını ilk bakışta ziyan eden

------------------------------------------------

Saçlarım ağardı                    
Ne zaman büyüyeceğim anne

------------------------------------------------

 Bugün yine seni çok sevdim
                                    yorgunum
                                                      dinlenmeliyim

------------------------------------------------

Geriye                                                      
Kırk yaş itirafnameleri kaldı                      
bu dahili aşktan    
Söz üzerine dedi ki kırmızı                        
Tarih yaver olmadı bize                            
Bu yüzden Çingene ruhlu değil düşlerimiz  
Çapulcuyuz kimi piyon diyor bize              
                                   kimi paçoz
              oysa düpedüz herifçioğluyuz işte

------------------------------------------------

Ve el ele verip kuruldu 
               çöp adamlar cumhuriyeti

------------------------------------------------

 bir hepyek yüzünden düştüm bu duruma
ama yaşadığım bu hayat benim                      
         ve kendi canımın cehennemini bulabilirim

------------------------------------------------

 Ben bir aşkabazım                                          
Senden küçük bir uygarlık yaratmaktır amacım

 ------------------------------------------------

Dört yanım seninle çevrili 
Ben şimdi ada mıyım        
Seviyorum burada olmayı 
Ben şimdi adanmış mıyım 

------------------------------------------------

  Son olarak kitabın kapağını ve tanıtım yazısını çok sevdiğimi de söylemek isterim.

17 Mart 2014 Pazartesi

Golem ve Cin - Helene Wecker

GOLEM VE CİN
Özgün Adı: The Golem and The Jinni
Helene WECKER
Çevirmen: Can YAPALAK
Doğan Kitap
Mart 2014, 1. Baskı
(Orijinal İlk Basım 2013)
638 Sayfa

AFD:
     Doğan Kitap'ın "Bu kitabı bir haftada okuyacak ve yorumlayacak 10 blogger arıyoruz."ilanıyla  "Golem ve Cin"in adını ilk defa duydum. Hemen kitap hakkında araştırma yaptım, tabii yeni bir kitap olduğundan kitap tanıtım yazısından başka bir şey bulamadım. Açıkçası tanıtım yazısını okuyunca kitabın bana göre olmadığını düşündüm, çünkü ben fantastik kitapları okumayı pek sevmiyorum. Yine de "Doğan Kitap bizi seçer mi?" diye formu doldurdum. Seçilirsem ne olursa olsun, dişimi sıkıp okurum diye düşünmüştüm. İyi ki böyle düşünüp başvurmuşum. Yoksa önyargılarım yüzünden bu güzel hikayeyi kaçırmış olacaktım. "Hikaye" kelimesi tam anlamıyla anlatmadı kitabı aslında. Ne demeli; masal tadında gerçeğe yakın bir efsane olabilir, belki...

  Tanıtım yazısında geçen  "Korkunç güçlere sahip bir büyücü", "kilden yapılmış golem" ve "olağanüstü varlık" gibi tanımlamalar gözümü oldukça korkutmuştu. Kitapta sürekli karşıma olağanüstü güçleri olan yaratıklar, büyücüler ve sihirler çıkacak zannetmiştim. Fakat tanıtım yazısında asıl dikkatimi çekmesi gereken yer "iki ayrı kültürün efsanelerinden beslenen ve zengin anlatımı sayesinde okuru ilk sayfasından itibaren içine alıyor" cümlesi olmalıymış. Evet kitabımız iki kültürün efsanesinden yola çıkıyor; ateşten yaratılmış bir cinimiz ve kilden yapılmış bir golemimiz var. Bence kitabın fantastikliği, aslında bu fantastiklik bile sayılmaz, şöyle de diyebiliriz; kitabın efsanevi yönü bu kadar. Gerisi geçmiş yıllarda bizim hayatımızda, bizim dünyamızda geçiyor. 

Pokemon'un Golem'i
    Suriye'nin çöllerinde yaşayan bir Cin ve Polonya'da kocasının/sahibinin talimatıyla yapılmış/yaratılmış  bir golem. Daha önceden Cin ile aşinayız, hatta adını söylemekten bile çekindiğimiz için lakabı bile var: üç harfliler :) Fakat Golem'in böyle bir varlık olduğunu ilk defa bu kitap ile duymuş oldum. Benim bildiğim tek golem, Pokemon'daki golemdi. :)  Golem; Yahudi kültüründe, sahibine hizmet etmesi için büyüyle kilden yaratılan bir varlıkmış. On insan gücünde olmasının yanında, bir de sahibinin zihninden geçenleri anlayabiliyormuş.

   Polonya'nın Danzing limanından Amerika'ya gitmek için bir gemi kalkar. Bu geminin yolcularının içinde yanında kocaman bir sandık ve cebinde bir zarf ile gemiye binen bir göçmen; Rotfeld. Sandığında; kendi talimatlarına göre hazırlanmış olan kilden bir eş yani golem, zarfında ise golemini canlandırmak ve yok etmek için okuması gereken büyülü cümleler... Rotfeld, golemini gemide canlandırır fakat kısa bir süre sonra vefat eder ve sadece sahibine hizmet etmek için yaratılmış olan golem sahipsiz kalır...

   Sokaklarında faytonların gezdiği New York'un Küçük Suriye mahallesinde bir kalaycı; Arbeely. Arbeeley'e tamir edilmesi için getirilen bir bakır ibrik ve bakır ibriğin içinde 1000 yıl önce tutsak edilmiş bir cin. Arbeely ibriği tamir ederken bir anda karşısına insan bedenine tutsak edilmiş bir cin çıkar. Ama bu cin ona "dile benden ne dilersen" demez...

  Ne olduklarını insanlardan gizlemek zorunda olan farklı türlerde iki varlık. Henüz hayatta bir günlükken kimsesiz kalan Golem ne yapacak? Cin, kimin tarafından, neden insan vücuduna hapsedildi ve acaba özgürlüğüne kavuşabilecek mi? Peki, bu iki farklı varlığın buluşması nasıl olacak? Tabii ki bunların cevabı elinizden bırakamayacağınız derecede sürükleyici olan Golem ve Cin'de.

   Kitabımızda iki farklı efsanevi varlığın hayatı anlatılıyor fakat bu iki varlıktan bizden biri gibi. Aslında ben kitabı okurken, onları efsanevi iki varlık değilde herkesten farklı yaratılmış ve toplum tarafından dışlanmamak adına bu farklı özelliklerini bir hastalıkmış gibi saklamak zorunda kalan iki insan gibi gördüm. Bazen onlara çok acıdım, bazen de "o özellikler ben de olsaydı ne yapardım" diyerek ne kadar şanslı olduklarını düşündüm. Benim adıma keyifli bir okuma oldu. "Elimden düşüremeyeceğim, masal tadında bir kitap okumak istiyorum" diyen herkese, kesinlikle öneririm.

- Golem ve Cin için hazırladığımız Okur Testi -

Altı Çizilesi:
   İnsanların bir anlık arzuları olabilir ama içlerindeki büyük bir parça, daha sonra bu isteği reddeder. İnsanları düşünceleriyle değil, hareketleriyle değerlendirmeyi öğren.

   Ruhu fazla dürüsttü ve onu nasıl kandıracağını öğrenememişti.

   Artık bunları aşmamız gerekiyor! Komşumuzla aynı ekmeği paylaşmanın zevkini tatmak varken, neden ilkel kanunlarımıza bağlı kalıp aramızdaki uçurumları daha da büyütüyoruz?

14 Mart 2014 Cuma

24 Saat Açık Kitapçının Sırrı - Robin Sloan

24 SAAT AÇIK KİTAPÇININ SIRRI
Özgün Adı: Mr. Penumbra's 24-Hour Bookstore
ROBIN SLOAN
Çevirmen: Zeynep YEDİERLER
Trend Yayınevi
Eylül 2013, 1. Baskı
(Orijinal İlk Basım 2012)
296 Sayfa


AFD:
     24 Saat Açık Kitapçının Sırrı, her ay severek birlikte kitap okuduğum sanal okuma grubu Kitap Kardeşliği'nin Mart ayı kitabıydı. Adını ilk duyduğum andan itibaren merak ettiğim bir kitaptı. "24 Saat Açık Kitapçı" tabiri bile hangi kitapseverin ilgisini çekmez ki? Ya da hangi kitapsever böyle bir kitapçı işletmek istemez ki?

     Kitabın yayıncısı, yeni bir yayınevi olan Trend Yayınevi. İlk defa bir kitabını okudum. Kitabın çevirisini ve kalitesini beğendim, her şeyden önce yayınevinin okuruna olan tutumunu çok beğendim. Kitap Kardeşliği'ne yaptıkları destek olsun, kendi adıma sorduğum sorulara ilgiyle verdikleri cevaplar olsun, Trend Yayınevi benim "iyi yayınevleri" tanımlamama girdi. Yayınevini sadece kitabın kapağı konusunda eleştirebilirim. 

thesavvyreader.ca
    Yukarıda bulunan orijinal ve ödüllü kapak tasarımını çok beğendim ve kitaba çok uygun buldum. Kapak ışıklı ortamda sol tarafta görüldüğü şekildeyken, karanlık ortamda ise sağ taraftaki fosforlu görünüme bürünüyor. Kitabı okuyunca neden bu kapağı daha çok beğendiğimi anlayacaksınız. Belki bu kapak tasarımı kitabın fiyatını çok fazla arttıracaktır diye tercih edilmemiştir ama yanda bulunan kapak gibi kitabın içeriğine daha uygun bir tasarım da seçilebilirdi.

     Yıllar önce N.H.Kleinbaum'un "Ölü Ozanlar Derneği" ile anlamı "Anı Yaşa" olan "Carpe Diem" felsefesiyle tanışmıştık. Bu kitap ile de "Festina Lente" felsefesiyle tanışıyoruz. Anlamı "Yavaşça acele et! Ne fırsatları kaçıracak kadar tez canlı ol, ne de fırsatları kaçıracak kadar yavaş." Ben bu felsefeyi de Carpe Diem kadar sevdim ve benimsedim. Bazen kitaptan aldığınız bir cümle bile kitabı sevdirir ya, benim için de bu cümle öyle bir cümleydi fakat kitabımızda bu cümlenin yanında çok gizemli bir serüven de var.

  Kitabımız, kahramanımız Clay'ın iş arama serüveninde  Penumbra'nın Kitapçısı'nda iş bulmasıyla hareketleniyor.  Bu kitapçının ilk bakışta diğer kitapçılardan "24 saat açık" olmasının dışında bir farkı yoktur fakat Penumbra, Clay'den her gelen müşteriyi kılık kıyafetinden ruh haline kadar ayrıntılı olarak deftere kaydetmesini istemesi, bizi değişik olayların beklediğini gösteriyor.

  Clay'ın nöbeti gece 12'den sabah 8'e kadardır. Bu saatlerde çok fazla müşteri olmaz, o nadir gelen müşteriler ise telaşlı ve bir an önce kitaba ulaşmaya çabalayan kişilerdir. Penumbra Clay'den bir şey daha istemektedir, kitapçının arka raflarında bulunan kitapları incelememesini. Bu kitaplar o telaşlı müşterilerin istediği kitaplardır. Ve tabii ki her yasak, merakı da yanında getirir...

   Penumbra'nın incelememesini istediği kitaplarda neler vardır? Niye bazı müşteriler büyük bir telaşla o gizemli kitapları istemektedir? Neden tüm müşteriler bu kadar ayrıntılı olarak deftere işlenmelidir? ve dükkanda çok fazla bir satış olmamasına rağmen dükkan nasıl ayakta durmaktadır?

    Tabii ki tüm soruların cevapları kitabın satır aralarında gizli. Söylemem gereken "24 Saat Açık Kitapçı'nın Sırrı"nda bizi sırlarla dolu bir geçmiş ve bu sırları çözmeye çalışan bunun için günümüz teknolojilerini de devreye sokan Clay ve arkadaşlarının gizemli ve sürükleyici macerası beklemektedir. 

Clay ve Penumbra'nın Kitapçısı'nın bir çizimi. Bence çok başarılı.
slate.com
     
---------Kitabı henüz okumamış olanlar lütfen bu bölümü okumasın.--------
   Kitabı okuduktan sonra, anlatılan olayların ne kadarı gerçek diye biraz araştırma yaptım. Çok net bilgiler bulamadım. Sağolsun Trend Yayınevi'nden Elif Hanım'ın sayesinde yazarımızla irtibata geçip bir kaç soruma cevap almış oldum.

en.wikipedia.org
  Öncelikle kitabımız gerçek bir hikaye değilmiş. Kullanılan teknolojik ürünler hariç gerisi kurguymuş. Tabii bir de Aldus Manutius'un gerçekten yaşamış olması ve matbaacılık ile uğraşması dışında. 

  Evet Aldus Manutius gerçek bir karakter, Yunanca ve Latince eserlerin herkes tarafından rahatlıkla okunabilmesi ve ulaşılabilmesi adına Venedik'te bir basımevi kurmuş ve o dönemin uzmanlarıyla birlikte seçtikleri değerli eserleri yayınlamıştır. Aldino olarak da bilinen italik yazı sitilini de onun bulduğu bilinmektedir. Kurduğu yayınevinin ismi Aldine ve simgesi ise kitabımızda da bölüm aralarında kullanılan "Festina Lente"nin simgesidir.
Aldine Yayınevi simgesi "Festina Lente"
commons.wikimedia.org







   Aldus Manutius karakteri gerçek olsa da, ardından kitaptaki gibi herhangi bir şifreli kitap/metin bırakmamış. Manutius ile beraber bir isim daha dikkatimizi çekiyor; Griffo Gerritszoon. Gerritszoon gerçek hayatta yaşamış Francesco Griffo'ya istinaden yazılmış ama tamamen aynı kişi değilmiş, yazarımız birkaç detayı değiştirmiş. Gerritszoon yazı tipi ise gerçek hayatta kitap basımında sıklıkla kullanılan Garamond olabilirmiş.

  Kitapta benim dikkatimi çeken son isim ise "Ejderha Şarkısı Günceleri" yazarı Clark Moffat. Araştırmalarımda Clark Moffat isimli bir yazar ve "Ejderha Şarkısı Günceleri" adı altında bir seri bulamadım. Bir site Robin Sloan'ın iki kitap serisinden etkilenerek böyle bir kurgu kullandığını söylüyor. Biri Margaret Weis ve Tracy Hickman'ın Ejderha Mızrağı Destanı diğeri ise Lloyd Alexander'ın Pryadin Günlükleri.



Altı Çizilesi:
   Tek bildiğim, insanlar belli bir yaşı geçtiğinde bazı şeyleri neden yaptıklarını sormamamız gerektiği.

   "Senin yaşındakilerin hâlâ kitap okuduğunu bilmiyordum" diyor Penubra, bir kaşını kaldırıp. "Her şeyi cep telefonlarından okuduklarına dair bir izlenime kapılmıştım." 
    "Bu herkes için geçerli değil. Hâlâ kitap kokusu seven bir sürü insan var."
    "Kitap kokusu!" diye tekrar ediyor Penumbra "İşte insanlar bunu söylediğinde akan sular durur. 
   
   Corvina ve Penumbra bir zamanlar çok yakın arkadaşmışlar, bunu ispatlayan fotoğrafı gördüm. Demek ki, o zman Corvina çok farklı bir insandı. Acaba hangi aşamada böyle oluyor?  Hangi aşamada artık o kişiye yeni bir isim, bir kimlik yakıştırılıyor. Üzgünüm, siz artık Corvina değilsiniz. Corvina 2.0'sınız.

    "Özenle yaratılmayan ve içinde dostluk barındırmayan hiçbir şey ölümsüz olamaz"

12 Mart 2014 Çarşamba

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi - Ayfer Tunç

BİR DELİLER EVİNİN YALAN YANLIŞ ANLATILAN KISA TARİHİ
AYFER TUNÇ
Can Yayınları
Kasım 2012, 6. Baskı
(Orijinal İlk Basım 2009)
515 Sayfa

MRW:
   Yine beni kendine hayran bırakan bir Ayfer Tunç romanı. Ayfer Hanım’ın kalemi gerçekten çok sağlam. Bu kadar karakteri (tarihsel isim ve 'ünlü'ler hariç 306 karakter ) birbirine ustalıkla bağlamak öyle her yiğidin harcı değil, hem de böylesi yumuşak geçişlerle.. kesinlikle alkışlanası bir zeka ürünü.

   Kitabın konusu Karadeniz'deki bir Ruh Sağlığı Hastanesi'nde çalışanların ve hastaların çevresinde büyüyüp genişliyor ve tahmin edemeyeceğiniz boyutlara ulaşıyor. 300 den farklı karakterin hayatı bir noktada birbirleriyle kesişiyor ve ortaya nefis bir roman çıkıyor. Mesela 20. sayfada okuduğunuz atıyorum Barış’ın çocukluk arkadaşıyla yaşadığı bir kavgayı okuyoruz, 145. sayfada birden geriye dönüp o kavganın ne sebeple çıktığını öğreniyoruz. Üstünden 100 sayfa ve en az 50 değişik karakterin hikayesini okuyoruz bu kez 250. sayfada o kavgayı ayıran öğretmenin nasıl okuldan atıldığını okuyoruz. (bu örneği ben uydurdum). Demek istediğim genelde hikayeler çıkış noktasına geri dönüyor ve bir sebebe ya da sonuca bağlanıyor ki bu da romanı gerçekten çok eğlenceli yapıyor. Tabi bu açılardan da alışık olduğumuz giriş, gelişme, sonuçlu, belli bir olay örgüsünün anlatıldığı romanlardan çok çok farklı tamamen özgün bir tarzı olduğunu kanıtlıyor. 

   Çok fazla karakter sayısı olan bu romanı okurken başta kişilerin isimleri hafızayı zorluyor ama korkmayın hemen alışıyorsunuz. Ayrıca Ayfer Tunç bu karmaşıklığı gidermek için kitabın sonunda A dan Z ye isimleri alfabetik olarak yazıp kim olduklarını ve alakalı konunun hangi sayfada geçtiğini kısa kısa yazmış. 

   Aslında fazla söze gerek yok, bitmesini hiç istemediğim bu roman koşa koşa başka bir Ayfer Tunç kitabı daha alamama sebep oldu. bir dahaki sefere “ Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek” kitabının yorumunda görüşmek üzere :)

Kitabın Tanıtımından:
   Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi, inanılmaz bir hızda seyreden, durmadan kendini çoğaltarak gelişen bir roman. Mekân ve zaman sınırı tanımayan, bir ucu 19. yüzyılda, bir ucu günümüzde, yazınsal bir Türkiye panoraması. Şaşırtıcı bir öykünün bittiğinin sanıldığı yerde, okuru olmadık bir öyküyle yeniden afallatan bir “insan manzaraları” kitabı.

   Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek adlı kült kitabın yazarı Ayfer Tunç, bu kez, Karadeniz’in küçük bir kentinde denize sırtını dönmüş bir akıl hastanesinden yola çıkarak, akıllara durgunluk veren kişilerin yaşam zincirlerinden müthiş eğlenceli bir roman örüyor. Yalan Yanlış, yaklaşık yüz yıllık bir kesitte, siyasal ve toplumsal dönüm noktalarının insanların yaşamlarında bıraktığı izleri sürüyor.

   Yalan Yanlış’ı soluk soluğa okurken, Türkiye’nin bütün hallerini yaşayacak, belki de insanlığın ortak hikâyesiyle yüz yüze geleceksiniz.

2 Mart 2014 Pazar

Martin Eden - Jack London

MARTIN EDEN
JACK LONDON
Çevirmen: Jülide Kayaş
İthaki Yayınları
Ağustos 2006, 1. Baskı
(Orijinal İlk Basım 1909)
470 Sayfa


AFD:
   Martin Eden yine Kitap Kardeşliği ile okuduğum bir kitap oldu. Okuduğum ilk Jack London kitabı, aslında Kitap Kardeşliği'nde ayın kitabı olarak seçilmese okuyacağım son Jack London kitabı olurdu. Neden mi? :) Çünkü Martin Eden'in yazarın hayatından izler taşıyan otobiyografimsi bir kitap olduğunu biliyordum. Bu sebeple Jack London'un ilk olarak yazdığı kitaplarını okumak, Jack London hakkında bilgi sahibi olduktan sonra Martin Eden'in sayfalarını aralamak bana daha fazla haz verirdi diye düşünüyorum. İlk başta Martin Eden'i okumanın artı yönleri de yok değil tabii, bundan sonra okuyacağım her Jack London kitabının yazım serüvenini biliyor olacağım. 

    Martin Eden'de genç bir insanın, yazar olma isteği ve yaşadığı zorluklar anlatılıyor. Martin Eden işçi sınıfı bir aileden gelir. Geçimini denizcilikle, uzak ülkelere seyahat eden gemilerde çalışarak kazanır. Bir kavga sırasında tanıştığı Arthur,  onu ailesi ile tanıştırmak için evlerine getirir. Arthur'un ailesi oldukça zengindir ve bu Martin'in hayalini kurduğu, içinde olmak istediği yaşamdır. Evde Arthur'un kardeşi Ruth ile tanışır ve aşık olur. Artık tek amacı vardır; zengin ve soylu biri olmak. Bu uğurda sürekli kendini geliştirmeye çalışır. Elinden kitaplar düşmez ve bir yazar olma hayaliyle yazar durur. Etrafında hiç kimse hatta sevgilisi bile kendine inanmasa da o yazar olacağına inanır ve sürekli yazar ve yazılarını cebindeki son parasını da harcamak uğruna dergilere gönderir.

    Kitap hakkında bu kadar bilgi yeter. :) Martin'in yazar olma serüveni, Ruth ile olan aşkı, Ruth'un ailesinin bu ilişki hakkındaki tutumu, Martin'in açlık ve hastalıkla mücadelesi ve en önemlisi Martin'in yazar olduktan, amacına vardıktan sonra yaşadıkları Martin Eden'in sayfaları arasında gizli.

    Beni kitapta en çok etkileyen cümle Martin'in söylediği "İş bitmişti" cümlesi oldu. Tüm kitabı özetleyen bir cümle aslında. Kitabın sonu da beni oldukça etkiledi. Martin Eden'in Jack London'un biyografisi gibi olduğunu bildiğimden böyle bir son beklemiyordum açıkçası. 

   Martin Eden gerçekten de bir başyapıt ve kesinlikle önerilen kitaplar listesinde. 

- Okur Testi için lütfen tıklayınız -

   Lütfen kitabı okumayanlar aşağıdaki bölümü okumasın.

metroactive.com
   Bu fotoğrafta bulunanlar; altta uzanan genci tanıyorsunuzdur, bilmeyenler için söyleyeyim kendisi Jack London olur. Sol üstte bulunan kişi eşi  Elizabeth (Bessie) Maddern, sağ üstte bulunan kişi ise ilk sevgilisi Mabel Applegarth'mış, yani Martin Eden'deki ismiyle Ruth Morse...

Martin Eden ve sonu için Jack London'un söyledikleri;
   "Martin Eden için neden biraz üzülmeyeyim? Martin Eden bendim. Martin Eden bir bireyci idi, bense bir Sosyalist. İşte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum ve işte bu nedenden Martin Eden öldü. ... Bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır. Martin Eden, başkalarının ihtiyaçlarının farkına varmayan aşırı bir bireycidir. Hayalleri kaybolduğunda, uğrunda yaşayacağı hiçbir şey kalmaz."


Altı Çizilesi:

   "Eninde sonunda büyük ve başarılı bir gazeteci olacak. Vicdan yok bu delikanlıda.Sadece bu bile onun büyük bir adam olmasına yeter." 

   "Yazamayan insanlar, yazan insanlar üzerine çok fazla şey yazıyorlar." 

   "Tüm editörlerin yüzde doksan dokuzunun temel niteliği başarısızlıktır. Yazar olarak başarılı olamamışlardır. Onların masabaşı işinin tekdüzeliği, tirajlarına ve derginin idare müdürüne köle olmayı yazmanın zevkine yeğ tuttuklarını sanma. Hepsi yazmayı denemiş ama başarısız olmuştur. İşte, lanet olası ikilem burada başlıyor. Edebiyatta başarıya giden merdivenin her basamağı, edebiyatın başarısız yaratıkları olan bekçi köpekleri tarafından korunur."

   "Dünyadaki müzik otoriteleri haklı olabilir. Ama ben benim. Kendi beğenimin, çoğunluğun beğenisine boyun eğmesine izin veremem. Eğer bir şeyden hoşlanmıyorsam ondan hoşlanmıyorumdur, hepsi bu; ve çoğunluk hoşlanıyor ya da hoşlandığını sanıyor diye, hoşlanıyormuş gibi yapmam için tek bir neden yok. Hoşlandığım ve hoşlanmadığım şeyler konusunda modaya uymam."



1 Mart 2014 Cumartesi

Şubat 2014 Çok Satan Kitaplar Listesi

   Kitap satışı yapan 20 farklı sitenin çok satan kitaplar listelerini harmanlayarak oluşturduğumuz Şubat ayı listemizin başında Uğur Koşarı'n kitabı Allah De Ötesini Bırak var.


Allah De Ötesini Bırak

Allah her şeyden haberdardır, sanmayın ki size yapılan haksızlığa kayıtsız kalıyor.

O, size bir annenin evladına yaklaştığı merhametten daha fazla merhamet duyandır.

Duanın karşılığını takip etmeden Allah de ötesini bırak.

Kul Rabbini imtihan etmez.

Ona tevekkülle yaklaştığında rahmetini tüm hücrelerinde hissedeceksin.
Karşında o kadar çok maskeli insan var ki onları tanımak için yoruluyorsun.
Şayet dikkat edersen güzel olan bir şey var; o senin hakkını aldıkça, sen onun sevaplarından kazanıyorsun.
O halde kaybettim diye üzülme, biraz daha derin bakarsan, aslında kazandığını fark edeceksin!.. Aşık olcaksın evet ama kalbini Allah aşkıyla yakacaksın...

Dünyanın geçici olduğunu, biteceğini İDRAK edeceksin; sadece sonsuz kudrete bağlanacaksın.
ALLAH'A bağlı yaşayacaksın.
İşte Uğur Koşar bu kitap da sana herkes gibi Allah'ı anlatmıyor O'nu adeta hissettirip yaşatıyor!.. Psikolog Cavidan Ebru Kızıl Yirmi yıldır terapi deneyimlerimde elde ettiğim sonuçlardan biri şudur ki; eksik olan parçaları yitirdiğini düşünen ve bunları arayarak çıkmazlara giren ve bunun da dışarıda olduğunu sanan çok büyük bir çoğunluk çeşitli psikolojik sorunlarla ruh sağlıklarını bozmuştur.

Bu büyük çoğunluğa eserlerinde ve görüşlerinde öze dönüş yolunda katkı sağlayan, aradıklarını bulabilme cesareti ve ışığı olan Uğur Koşar Dostuma ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK ile özlerine dönebilmesi adına ışık olan eserinden dolayı en içten teşekkürlerimi sunuyorum Uzm.
Psikolog Abdullah Topal



1. Allah De Ötesini Bırak - Uğur Koşar - Destek Yayınları
2. Ustam ve Ben - Elif Şafak - Doğan Kitap
3. Galiz Kahraman - İhsan Oktay Anar - İletişim Yayınları
4. Mihmandar - İskender Pala - Kapı Yayınları
5. Bana Allah Yeter - Uğur Koşar - Destek Yayınları
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...