27 Haziran 2014 Cuma

Germinal - Emile Zola (Okur Testi)

Germinal - Emile Zola
Okur Testi
İyi Eğlenceler...

26 Haziran 2014 Perşembe

LINE Camera Beauty ile Kendinizi Baştan Yaratın…

Yılın en güzel zamanlarına girdik, her yer bir moda çekimini andıran tatil fotoğraflarıyla dolmaya başladı bile. Bu dönemde özellikle ünlüleri takip etmek oldukça keyifli oluyor. Gazete ve dergilerdeki donuk fotoğraflar yerine sosyal medya hesaplarında daha cesur davranabiliyorlar. Bu yıl hem şarkılarıyla hem de sansasyonel hareketleriyle dikkat çeken Miley Cyrus, Instagram hesabındaki fotoğraflarla da hayranlarını etkilemeyi biliyor.
http://instagram.com/mileycyrus
Fotoğraflar için hangi uygulamayı kullandığını merak ediyorsanız eğer size güzel bir haberimiz var. Kullandığı LINE Camera uygulaması ücretsiz ve siz de kullanabilirsiniz. Ayrıca tüm fotoğraflarınızı doğrudan Twitter, Facebook ve Instagram gibi hesaplarınızda paylaşabiliyorsunuz.
iOS cihazınıza indirmek için: http://bit.ly/CameraiTunes
Android cihazınıza indirmek için: http://bit.ly/CameraGooglePlay
Uygulamayı ilk açtığınızda size SHOP, pick, CAMERA, GALLERY, BEAUTY ve COLLAGE+ seçenekleri sunuluyor. Aşağıda bunların ne işe yaradıklarını okuyabilirsiniz
Sıradan selfie’ler geçmişte kalsın
“Fotoğraflarım istediğim gibi çıkmıyor” diyorsanız Camera ve Gallery özelliklerini kullanabilirsiniz. Daha önceden çektiğiniz bir selfie üzerinde değişiklik yapmak için Gallery seçeneğini; yeni bir selfie çekmek için Camera seçeneğini kullanabilirsiniz. Birbirinden farklı onlarca filtre içinden fotoğrafınıza en uygunu ile harika bir görünüm yaratabilirsiniz. Bunun yanı sıra, çerçeve ekleme, SHOP seçeneğine gitme, yazı ekleme ve fotoğraf üzerinde parlaklık / saydamlık gibi ayarları da yapabilirsiniz. Fotoğraf makinası ikonunu sağa kaydırıp fotoğraf çektiğinizde, fotoğrafınızı çekmeden önce tasarım ikonundan filtre ya da çerçeve eklemenize olanak sağlıyor.
Tüm dünyada sticker mesajlaşmalarıyla ünlü olan LINE’ın sticker’ları fotoğraflarınızı süslemede de kullanılabiliyor. Bunun için “Shop” bölümünü kullanabilirsiniz. LINE Camera’nın ücretsiz sunduğu sticker’lar, fotoğraflarınıza ekleyebileceğiniz gözlük, şapka gibi eğlenceli aksesuarlar, konuşma balonu ve kalp, yıldız gibi tasarım pulları kullanabiliyorsunuz. Bunun yanı sıra fotoğrafınıza eklemek isteyebileceğiniz farklı tasarımlar ve özel tasarlanan setlerden satın alabiliyorsunuz.
Sticker ve dekorasyonların yanı sıra birçok efekt ve filtreyle fotoğraflarınızın havasını değiştirebilirsiniz. Sivilceler hep en lüzumsuz zamanda çıkar. İlk buluşmada, mezuniyet balosunda, doğum günlerinde… Hiçbir özel günü atlamaz yani. Bu nedenle en çok işinize yarayacak araçlardan birisi de yüzünüzdeki sivilce gibi lekeleri silmenize yarayan “Blemishes” ve gözaltı bölgesindeki koyu rengi azaltan “Dark Circle”. “Beauty” menüsü altındaki özelliklerle kuaförün sade olsun dediğiniz halde yaptığı abartılı makyajdan kurtulabilirsiniz. Dahası mı? Burnunuzu küçültebilir, yüzünüzü inceltebilir ya da uzatabilir, gözlerinizi büyütebilirsiniz. Hatta biraz eğlence için fotoğrafınızın üzerinde yaptığınız değişikliklerle komik fotoğraflar yaratıp arkadaşlarınızla gülebilirsiniz.
Güzel anlarınızın fotoğraflarını bir arada tutmak için kolajlar oluşturabilirsiniz. Bazı güzel anları tek bir kareye sığdırmak zordur o yüzden LINE Camera’nın Collage seçeneği ile fotoğraf düzenini ister kendiniz belirliyorsunuz isterseniz de LINE Camera’nın 2-9 arası fotoğraf yükleyebileceğiniz onlarca hazır kolaj temasından birini seçebiliyorsunuz. İstediğiniz fotoğrafları ekleyip dilerseniz de arka plan rengini değiştirebiliyorsunuz. Bunun yanı sıra LINE Camera’nın sunduğu tasarım araçları da kullanılabiliyor.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Germinal - Emile Zola

GERMINAL
Orjinal Adı: Germinal
EMILE ZOLA
Çevirmen: Volkan YALÇINTOKLU
Can Yayınları
Şubat 2011, 1. Baskı
Orijinal İlk Basım: 1885
614 Sayfa

AFD:
   13 Mayıs 2014 günü Soma'da kelimenin tam manasıyla bir facia yaşandı. Madende çıkan yangında 301 işçimiz şehit oldu. Kimilerinin para için , kimilerinin rant için, kimilerinin ise bedava kömür dağıtabilmek için göz yumduğu bütün yanlışlara/eksikliklere rağmen o maden işletiliyordu ve bundan sonra da işletilmeye devam edecek. 19 yıldır imzalayamadığımız Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 176 numaralı "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"nde zorunlu olan Kaçış Odaları bu madende de olsaydı belki hiçbir kardeşimiz bu facida can vermeyecekti, biz de bu olayı bir facia olarak görmeyecek, şirket sahiplerini bu kaçış odalarını temin ettikleri için tebrik edecektik. Fakat biz Türkiye'de yaşıyoruz, kiminin koluna taktığı saatin ya da kiminin çocuğuna aldığı geminin, eğer ödüyorlarsa vergisinden bile ucuz olan yaşam odaları maalesef Türkiye'de bulunan çoğu madende yok. Ve sırf muhalefetten geldi diye içeriğine bile bakılmadan yasa önerileri mecliste reddedilmeye devam ediliyor...

   Her zaman birlikte okumaktan keyif aldığım Kitap Kardeşliği okuma grubum bu olaydan sonra Emile Zola'nın Fransa'da 1860'larda yaşayan madencilerin hayatını anlattığı Germinal isimli kitabını okumayı önerdi. Ben de bu acı olayların arifesinde Germinal ile tanışmış oldum.

    1860'larda yaşananların geçen ay Soma'da yaşadıklarımız ile çok da bir farkı yok aslında. Aşağıda alıntıladığım bölüm işin özeti aslında.

   ...Ah! Elbette ki, o ve ailesi madende kazma sallamaya dün başlamamışlardı! Aile, Montsou Kömür İşletmesi kurulduğundan beri yani yüz altı yıldır burada çalışıyordu. Dedesi Guillaume Maheu daha on beş yaşında bir yumurcakken Requillart'da ana damarlardan birini bulmuştu, burası işletmenin ilk maden ocağıydı, Fauvelle şeker fabrikasının yanında bulunan bu eski ocak bugün terk edilmiş durumdaydı. Maden damarı, dedesinin ismine ithafen Guillaume damarı olarak anıldığı için tüm yöre halkı bu keşiften haberdardı. İhtiyar, söylendiğine göre irikıyım, çok güçlü bir adam olan ve altmışında eceliyle ölen dedesini tanımamıştı. Sonra, Kızıl lakaplı babası Nicolas Maheu, daha kırk yaşında var yokken, o sırada hala kazılmakta olan Voreux madeninde meydana gelen bir göçüğün altında kalmıştı: Bedeni yamyassı olmuş, kayalar kanını içip kemiklerini un ufak etmişti. İki amcası ve üç kardeşi de aynı madende can vermişlerdi. Kendisi, Vincent Maheu, yalnızca bacaklarındaki rahatsızlıkla madenden tek parça halinde çıktığı için işini bilen bir adam olarak kabul ediliyordu. Zaten başka ne yapabilirlerdi ki? Çalışmak gerekiyordu. Bu iş diğer zanaatlarda olduğu gibi babadan oğula geçiyordu. Şimdi de karşıdaki madenci mahallesinde yaşayan oğlu Toussaint Maheu, torunları ve tüm akrabaları madende kazma sallayarak ömür tüketiyorlardı. Yüz altı yıl boyunca dededen toruna hep aynı patron için, çalışmak ha?...

    Soma'da yaşanan faciadan 1 hafta sonra sağ olarak kurtulan madencilere işbaşı yapmaları için mesaj gönderiliyor. Çünkü ocaklar çalışmadıkça zarar ediyor. Bu mesajı atanlara, attıranlara ölen 301 kişi bir iş kazası olarak görülüyor, çünkü "bu işin fıtratında var" diye yol gösteriyor küçük akıllılara, büyükler!... Daha eşinin cenazesini toprağa yeni teslim etmiş anne, "oğlum babasının yerine işe girecek" diye bir cümle kurmak zorunda kalıyor... Geçim derdi... "Sizi zorla mı soktuk madene" diyor patavatsızın biri, oysa o işçilerin derdi sadece can güvenliklerinin sağlanması yoksa mecburlar, yine girecekler babalarını, kardeşlerini kaybettikleri o madene, o ölüm çukuruna...

      Germinal, Emile Zola'nın en iyi eserlerinden biri olarak anılıyor. Benim ilk Zola okumam oldu ve ben de Zola'nın anlatımını çok beğendim.  Bir madenci mahallesinde yaşanılan hayatta kalma mücadelesini tüm çıplaklığıyla anlatmış bize Zola. 1860'larda geçen hikaye aslında ne kadar da tanıdık, ne kadar da yakınmış bize...

     Soma'da yaşanılanlar tüm dünyada yankılandı ama artık unutulmaya başlandı, yavaş yavaş gündemden düşüyor. Büyüklerimizin! verdiği sözler işlerine geldiği gibi değiştirildi, değiştirilemeyenler ise unutuldu. Biz unutmayalım, okuyalım, bilinçlenelim ve vicdan sahibi bireyler yetiştirelim...


Altı Çizilesi:
   Adalet istemenin karşılığı bunca acı mı olmalıydı?

   ...Ah! O alçak askerlerden biri göğsüme bir kurşun sıksa, ne onurlu bir son olurdu benim için!
   Yenik düşenlerin gizli arzusunu, kederlerinden sonsuza dek kurtulmak üzere ölüme sığınma isteklerini dile getiren bu haykırışla gözleri dolmuştu.


15 Haziran 2014 Pazar

Platon - Devlet

DEVLET
Orjinal Adı: Politeia
PLATON
Çevirmen: Sebahattin EYÜBOĞLU - M.Ali CİMCÖZ
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Ocak 2014, 26. Baskı
Orijinal İlk Basım: Tahmini M.Ö. 372 
392 Sayfa

AFD:
    Thomas More'un Ütopya'sını okuduktan sonra mutlaka okumam lazım dediğim iki kitaptan biriydi Devlet (Diğeri Erasmus'un Deliliğe Övgü'sü). Her ne kadar Ütopya kelimesi More'un kitabından sonra kullanılmaya başlansada bilinen ilk Ütopya Platon'un Devlet'iymiş. More'un Ütopya'sından oldukça etkilenmişken Devlet'i okumamak olmazdı.
    

  Önsözleri okumaya çekinen biri olarak bu önsözü güvenle okuyabilirsiniz diyorum. Zaten ilk cümlede önsöz okumayı sevmeyen birilerinin yazdığı bir önsöz olduğu belirtiliyor. :) Bugüne kadar okuduğum en iyi önsöz giriş cümlesiydi.

  Kitabın ne kadar değerli olduğu yine önsözde yazan bu bölümle özetleniyor. "Bugün insanlık adı altında topladığımız değerlerin kaynaklarından biri de Platon'un Devlet'idir. Doğuda ve Batıda Hristiyanlık ve Müslümanlıktan önce kutsal değilse bile, en önemli kitap Devlet'ti."

   Platon bu eserinde Ahlak felsefesinin kurucusu olarak tanımlanan hocası Sokrates'in birkaç arkadaşı ile birlikte yaptığı konuşmaları diyalog şeklinde bize sunuyor. Bu konuşmalarda "İdeal Devlet"in nasıl olacağı ele alınırken  "doğruluk", "mülkiyet hakkı" gibi kavramları "var olan yönetim şekilleri"ni ve "yöneticilerde, askerlerde olması gereken özellikler"i de inceleyerek "İdeal Devlet"e ulaşmaya çalışır.

   Devlet de bir defa okunup kenara kaldırılabilecek kitaplardan değil. Üstüne uzun uzun düşünülmesi gereken bir kitap. Bol bol not aldım, tabii ki İdeal Devlet'e ulaşmak adına savunulan her düşüncenin doğru olduğunu, bunların uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum. Kendi adıma aldığım notlardan en önemlileri;

      Filozofların kral ya da kralların filozof olma fikri.
   Filozoflar devletlere kral ya da şimdi kral, önder dediklerimiz gerçekten filozof olmadıkça... devletlerin başı dertten kurtulmaz.

     İnsanın ve devletin üç ayrı yanı olduğu düşüncesi ve bu yanların bizi şekillendirdiği.
Parasever: Yiyecek, içecek, cinsel zevke ulaşma arzusu ve  bunlara ulaşmak için temel öge olan para kazanma arzusu.
Ünsever: Zafer kazanma, ün salma arzusu
Bilgisever: Gerçeği olduğu gibi yakalama arzusu

     Ve İdeal Devlet adına halkın üç sınıfa ayrılması:
İşçi Sınıfı: çiftçiler, zanaatkarlar, çalışanlar. Erdemleri ölçülülüktür.
Koruyucu Sınıfı: Askerler ve bekçiler. Erdemleri cesarettir.
Yönetici Sınıfı: Erdemleri bilgeliktir.
Adalet ise bu üç sınıfın ortak erdemidir.

    Her ne kadar bu kitapta "İdeal Devlet" tanımlanmaya çalışılmışsa da bana göre söylenen, uygulanması öngörülen her yöntem doğru değil. En önemlisi tüm yanlış olarak görülen olguların yasaklanması ya da hayattan çıkarılması kesinlikle doğru bir uygulama değildir. Yanlış olmazsa doğruluğun, erdemliliğin bir değeri kalmayacaktır diye düşünüyorum. İnsan kendi isteğiyle yanlıştan uzak durursa bu doğruluktur, erdem sahibi olmaktır. Aksi halde tüm yanlışlardan soyutlanmış bir yaşamda  herkes doğrudur ya da sadece öyle gözükür. 

     Kitap yukarıda da bahsettiğim gibi bir sohbet diyaloğu halinde. Çoğu zaman bu sohbet bir nutuğa dönüşüyor. 
    Kimi zaman ise, yukarıda resimde de görüldüğü gibi, aslında Sokrates'le tartışan arkadaşları birden tabiri caizse onaylama memuruna dönüyor. Mutlaka okunması gereken kitaplar arasında yer alsa da kolay okunan bir kitap olmadığı kesin.

Altı Çizilesi:
    Bütün bilimlerin amacı insanların daha iyi insan olmalarını sağlamaktır. 

  İnsanın doğruyla eğriyi kendi kendine ayıramayıp, hakeme, yargıca başvurması, adaleti başkalarından beklemesi çirkin bir şey değil midir?

   Güzel şey zor olur.
  
  Güzelin yolu çetindir.

  Demokrasilerde en kalabalık ve birlik olabilirse en güçlü sınıf halktır.

  Zorbanın yükselmesine yardım etmiş hatırı sayılır kimseler arasından sözlerini esirgemeyenler çıkar, en yiğitleri kendi aralarında, hatta zorbanın yüzüne karşı durumun kötülüğünü söylerler. 
   Başta kalmak isterse zorbanın bu adamları temizlemesi gerekir. Dostları arasında olsun, düşmanları arasında olsun bir tek değerli insan bırakmaz.
   Gözünü dört açıp kimlerde yürek, üstünlük, akıl, kudret olduğunu bir bakışta görmek zorundadır. İstesin istemesin, bunlarla uğraşmadan, ayaklarını kaydırmadan rahat edemez. Sonunda devleti temizler hepsinden.

 Zorba, devletin kutsal hazineleri varsa , parayı oradan alacak tabii. Sattığı kutsal eşya, masraflarını karşıladıkça halka yüklediği vergileri kısabilir. Satacak şey kalmayınca; sofrasını, dostlarını, gözdelerini beslemek için halka başvuracak tabii.

9 Haziran 2014 Pazartesi

Satranç - Stefan Zweig

SATRANÇ
Orjinal Adı: Schachnovelle
STEFAN ZWEIG
Çevirmen: Ayça SABUNCUOĞLU
Can Yayınları
Şubat 2011, 31. Baskı
Orijinal İlk Basım: 1942 
72 Sayfa

AFD:
  Okumayı sürekli ertelediğim bir kitap ve yazar. Oysa 2 saatte bitecek 72 sayfalık bir uzun öykü Satranç, ki öyle oldu. Elime almamla bitirmem bir oldu.

   Kitabımız bir gemide geçiyor. Burnundan kıl aldırmayan bir satranç şampiyonumuz var ve onu merak eden sıradan satranç oyuncuları. Yalnız satranç şampiyonumuzun, şampiyonluktan başka vasfı yok, iki kelimeyi bir araya getiremediği için cahilliği anlaşılmasın diye kimseyle konuşmuyor. Şampiyonalar dışında kimseyle satranç oynamıyor, tabii parasını ödediyseniz bir görev adamı gibi gelip oyununu oynuyor ve gidiyor.  Tüm gemi yolcuları toplanıp ona karşı oynuyor ama nafile, taa ki gizemli biri oyuna karışana dek...

   Kitabı okumak için satranç oyununu bilmenize çok da gerek yok bence. Satrancın etrafında hayat hikayeleri; burnundan kıl aldırmayan şampiyonun nasıl en yukarıya kadar çıktığı, gemide sırf onunla tanışmak için çabalayan insanların azmi ve gizemli kişinin satrançla hayat hikayesi.

   Kitabın içinde satranç var, Nazi yıllarından yaşam izleri var, sıradan olarak hayata başlayan insanların sıradan olmayan hayatları var. Bence mutlaka okunulması ve üzerine düşünülmesi gereken bir eser.

  Severek takip ettiğim iki blog arkadaşımın Satranç hakkında birbirinden güzel ve ayrıntılı incelemelerini de eklemek istiyorum.
Kitapnotlarıhttp://kitapnot.blogspot.com/2013/05/satranc.html

Altı Çizilesi:
   Bir kitapçıda kötü bir dedektif romanını, kapağını bile açmadan yerine koyarken yaptığımız doğal devinimle masamızdan uzaklaştı.

4 Haziran 2014 Çarşamba

BU HÜRRİYET ÇOK ''SOSYAL'' !

Hurriyet.com.tr geçtiğimiz günlerde yeni bir projeyi takipçileri ile buluşturdu. Bu proje aslında Hürriyet markasını çok daha sosyal bir hale getiriyor, Hürriyet’i sadece bir haber sitesi olmaktan çıkarıp dijital dünyanın hızı ve etkileşimini kucaklayan bir sosyal platforma dönüştürüyor.
Öncelikle Hürriyet Sosyal’e üye olmanız  gerekiyor. Aslında bu üyelik bu sosyal dünyaya giriş anahtarınız. Sonrasında bu anahtarla giriş yaptığınız dünyayı ne kadar aktif kullanacağınız size kalmış. Bir blog yazarı olarak blogumdaki içerikleri hürriyet sosyal takipçileri ile buluşturabiliyor, günün bana göre dikkat çeken haberlerini bu platformdaki takipçilerimle buluşturabiliyorum. Düşünsenize, hurriyet.com.tr ‘de kendi haberlerinizi paylaşabileceğiniz bir alan daha sizi bekliyor!
İlgi alanınıza göre kategorileri belirleyebiliyor ve bu sayede sizi gerçekten ilgilendiren gelişmeleri çok daha hızlı bir şekilde öğrenebiliyorsunuz. Bir müzik bloggerı olarak bu özelliği şüphesiz ağırlıklı olarak kültür sanat kategorisinde kullanıyorum. İlginizi çeken ve ‘’ben de bir yorum yapayım’’ dediğiniz haberleri de hashtag’lerle paylaşabiliyor diğer kullanıcılar ile tartışabiliyorsunuz. Bu hürriyet sosyal’in bir başka artısı şüphesiz.
Ancak bana göre, bu projenin en keyifli yanı Hürriyet yazarları ile çok daha hızlı bir şekilde iletişime geçebiliyor olmanız ve onlarla ciddi bir etkileşimde bulunabilmeniz. Yazarlar bu platformu sadece haber linklerini paylaşmak için kullanmıyor, sosyal medya platformu gibi anlık düşüncelerini paylaşmak için de kullanıyor. Bu sayede yazarları yazıları dışında anlık iletileri de daha yakından tanıyor ve onlardan haberdar olabiliyoruz.
Hürriyet sosyal, habercilikte net olarak yeni bir dönemin başlangıcını yapıyor. Okuyucuyu, sadece okuyucu olmaktan çıkarıyor, yazan, tartışan bir katılımcı konumuna getiriyor.
Şimdi Hürriyet’in Sosyal dünyasını daha yakından tanıma zamanı…

Bir boomads advertorial içeriğidir.

3 Haziran 2014 Salı

8.Gün - Glenn Meade

8.GÜN
Orjinal Adı: Resurrection Day
GLENN MEADE
Çevirmen: Ali Cevat AKKOYUNLU
Doğan Kitap
Kasım 2002, 3. Baskı
Orijinal İlk Basım: 2002
668 Sayfa


AFD:
     8.Gün; Buz Kapanı, Kar Kurdu, Brandenburg ve Sakkara'nın Kumları'ndan sonra okuduğum beşinci Glenn Meade romanı. Glenn Meade'in tarzını yani; gerçeğe yakın, gerçekleşmesi mümkün olabilecek olan bir olayı anlatmasını çok seviyorum. Bu kitapta daha önce okuduklarım gibi yine bu tarzda yazılmış.

    Glenn Meade bu kitabı yazarken Amerika'ya karşı gerçekleşecek çok büyük bir terör saldırısı kurgulamış. El Kaide ve başları Usame Bin Ladin, Amerika'yı tehdit ederek yapılması çok zor olan, ülkeler arası gerginliğe varacak istekler ister. Amerika'da verilen süre içerisinde hem teroristleri bulmayı hem de istekleri yerine getirmeye çalışır. Derken daha kitap yayınlanmadan, takvimler 11 Eylül 2001'i gösterir. (Tabii ki 11 Eylül olaylarının gerçekliği/nasıl gerçekleştiği ayrı tartışma konusu) Glenn Meade o gün olanları öğrendiğinde çok şaşırır. Romanında yazdığı şeylere paralel olaylar gelişmektedir.

   11 Eylül'den sonra yazarımız romanın baş karakterlerinden biri olan Usame Bin Ladin adını değiştirmek zorunda kalır. Fakat yine de kitabını, daha önceki kitaplarını yayınlayan yayınevine bir türlü yayınlatamaz. Bu kitabı yayınlayacak başka bir yayınevi bulur ve kitap bizlere kadar ulaşır.

   Glenn Meade'in tarzını bu yüzden seviyorum. Tarzı bu romanında gerçeğe yakından, gerçekleşmişe dönüşmüş. Tabii ki olaylar birebir aynı değil ama konu aynı diyebilirim.

   Peki kitabın sonunda ne oldu, teroristler amaçlarına ulaştı mı? Amerika istenilen şartları yerine getirebildi mi? Tabii ki tüm bunların cevapları 8.Gün'de.

Kitabın Tanıtımından: 
   Glenn Meade o gün San Remodaydı. Otel odasında televizyonu açtı ve dehşet içinde kaldı. Dizleri titremeye başladı. CNNin, Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagona yapılan saldırıları canlı yayında verişini izliyordu. Onu ayakta duramayacak hale getiren şey, gözünün önünde olup biten felaket değil, yeni bitirdiği romanının birdenbire gerçeğe dönüşmesiydi.

    Meade, 11 Eylül'den sonra romanındaki liderin adını (Usame bin Ladin) değiştirdi, ama bu Amerikalı yayıncının kitabı yayımlamayı reddetmesini engelleyemedi. Amerikan St. Martins Press, daha önce Glenn Meadein üç kitabı da çok sattığı halde, bu kitabı yayımlamayı reddetti. Yazar bu tepkiyi, "Çünkü roman gerçeğe çok yakın" diye açıklayacaktı.

     8. Gün titiz bir çalışmanın ürünü. Aşırı İslâmcı bir örgütün saldırısı hakkında pek çok şey -belki gereğinden fazla şey- açıklamakta. Roman Amerikan polisinin bu tür saldırılardan korkmasının ve yetersiz kalışının nedenlerini açıklıyor.

    Gazeteciliğin yanı sıra pilot eğitmenliği de yapan Glenn Meade Dublinde yaşıyor. Polisiye/gerilim romanları yazarı olan Meadein bütün dünyada çoksatanlar listelerinin başında yer alan Sakkaranın Kumları, Brandenburg ve Kar Kurdu adlı kitapları da Doğan Kitapçılık tarafından yayımlandı.

1 Haziran 2014 Pazar

Mayıs 2014 Çok Satan Kitaplar Listesi

   Kitap satışı yapan 20 farklı sitenin çok satan kitaplar listelerini harmanlayarak oluşturduğumuz Mayıs ayı listemizin başında Uğur Koşar'ın kitabı Allah De Ötesini Bırak var.


Allah De Ötesini Bırak

Allah her şeyden haberdardır, sanmayın ki size yapılan haksızlığa kayıtsız kalıyor.
O, size bir annenin evladına yaklaştığı merhametten daha fazla merhamet duyandır.
Duanın karşılığını takip etmeden Allah de ötesini bırak.
Kul Rabbini imtihan etmez.
Ona tevekkülle yaklaştığında rahmetini tüm hücrelerinde hissedeceksin.
Karşında o kadar çok maskeli insan var ki onları tanımak için yoruluyorsun.
Şayet dikkat edersen güzel olan bir şey var; o senin hakkını aldıkça, sen onun sevaplarından kazanıyorsun.
O halde kaybettim diye üzülme, biraz daha derin bakarsan, aslında kazandığını fark edeceksin!.. Aşık olcaksın evet ama kalbini Allah aşkıyla yakacaksın...

Dünyanın geçici olduğunu, biteceğini İDRAK edeceksin; sadece sonsuz kudrete bağlanacaksın.
ALLAH'A bağlı yaşayacaksın.
İşte Uğur Koşar bu kitap da sana herkes gibi Allah'ı anlatmıyor O'nu adeta hissettirip yaşatıyor!.. Psikolog Cavidan Ebru Kızıl Yirmi yıldır terapi deneyimlerimde elde ettiğim sonuçlardan biri şudur ki; eksik olan parçaları yitirdiğini düşünen ve bunları arayarak çıkmazlara giren ve bunun da dışarıda olduğunu sanan çok büyük bir çoğunluk çeşitli psikolojik sorunlarla ruh sağlıklarını bozmuştur.

Bu büyük çoğunluğa eserlerinde ve görüşlerinde öze dönüş yolunda katkı sağlayan, aradıklarını bulabilme cesareti ve ışığı olan Uğur Koşar Dostuma ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK ile özlerine dönebilmesi adına ışık olan eserinden dolayı en içten teşekkürlerimi sunuyorum Uzm.
Psikolog Abdullah Topal



1. Allah De Ötesini Bırak - Uğur Koşar - Destek Yayınları
2. Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez - Can Yayınları
3. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları
4. Son Kamelya - Sarah Jio - Arkadya Yayınları
5. Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez - Can Yayınları
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...