April Yayıncılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
April Yayıncılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2013 Perşembe

Ruhi Mücerret - Murat Menteş


RUHİ MÜCERRET
MURAT MENTEŞ
April Yayıncılık
Mart 2013, 3. Baskı
318 Sayfa

AFD:
   Murat Menteş ile Dublörün Dilemması ile tanışmış ve çok sevmiştim. Ruhi Mücerret okuduğum ikinci Menteş kitabı.

   Ruhi Mücerret, henüz bir sayfasını bile çevirmeden, kapağıyla bize çok şeyler vadettiğini söylüyor. Şu çocukluğumuzun hareket ettirdikçe değişen resimlerinden var kapakta, bir Orhan Gencebay çıkıyor televizyona bir Cüneyt Arkın. Kapağında neden bu iki güzide ismin seçildiğini, aslında Murat Bey Twitter hesabında özetlemiş.


   Artık sayfaları çevirme zamanı; Ruhi Mücerret, İstiklal Savaşı'nın  yaşayan son gazisi ve 100 yaşında. 100 yaşında ama sağlığı sıhhati iyi. Her sene Türkiye'yi il il dolaşıyor. Tüm şehirlerin kurtuluş günlerine onur konuğu ve konuşmacı olarak katılıyor. Sağlıklıdır, saygın bir kişiliktir, cumhurbaşkanı bile elini öpmek ister ama o artık vaktinin dolduğunu ve gitmesi gereken yerin neresi olduğunu biliyor. Ailesinin tüm ölümlerini görmüş;
   "Gelgelelim, artık kimseyi gömmek istemiyorum Mezarlıklara dolu gidip boş dönmekten yıldım. Benden sonra doğmuş insanların benden önce ölmelerine alışamıyorum.
     Karım Naciye ki aramızda 1 yaş var, 25 sene evvel vefat etti. Bir gece uyandım ki karıcığım gitmiş yerine ceset gelmiş.
     Büyük oğlum Recep'i, kızım Cevriye'yi ahirete kendi ellerimle uğurladım.
     En son küçük oğlum Mecit'i kaybettim. Bebeğim daha 73'ündeydi!.."

  Ruhi Mücerret'in yanında başka ilginç karakter isimleri de var tabii ki; Civan Kazanova, Masum Cici, Nazlı Hilal, Avni Vav, Serpil Silahlıperi, Fujer Fuji gibi... Bu karekterlerden en çok beğendiğim isimler tabii ki İstiklal marşımızdan alınan Ruhi Mücerret ve Nazlı Hilal oldu. Esinlendikleri mısralarla o kadar uyumlular ki...

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl

Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na´şım;


 Kitapta neredeyse, beğendiğim cümleleri not almadan geçmediğim sayfa, yok gibi. Birbirinden güzel cümlelerin yanında, yüzünüze bir gülümseme konduran; her bölüm başına yapılan alıntılar, Ruhi Mücerret'in mezar taşına yazdırmak istedikleri ve Civan Kazonava'nın icat edilmeseydi ben icat ederdim dediği cümleler ile kitap Yekta Kopan'ın da dediği gibi çok cümbüşlü. :)

 Son olarak kitap içeriğinden bahsedip reklam mevzusuna değinmemek olmaz. Menteş bu kitabında aslında reklamların hayatımızı nasıl ele geçirdiğini ve reklam sektörünün nerelere kadar gelebileceğini biraz bilim kurgu tarzında da olsa bizlere sunmuş. Aslında bilim kurgu da sayılmaz ya, kitapta olan olayların gerçekleşmesi an meselesi gibi.

  Kitabı çok beğendim, herkese okumasını tavsiye ederim fakat, son bölümlerinde nedense ilk bölümlerde aldığım keyfi alamadım. Bunu da söylemeden geçmeyeyim.

   Ruhi Mücerret hakkında Murat Menteş'in söyleşilerini izleyeyim dedim. İlk başta Ahaber'in aşağıda bulunan söyleşisini izledim.

   Anlayamadığım bir şey var? Sunucuya sormak istiyorum. Bir yazar çağırmışsınız ve onun son kitabı hakkında konuşacaksınız fakat edebiyattan bihabersiniz, bence Murat Menteş'in hiçbir kitabını okumadığınız gibi hakkında konuşacağınız son kitabını da okumamışsınız. Kitabın kapağı, arka kapakta yazanlar ve klasikten öteye geçemeyen sorular üzerinden edebiyat sohbeti yapmaya çalışıyorsunuz. Bu nasıl bir meslek anlayışıdır? Asıl şaşırdığım ise Murat Menteş'in sunucuya "Acaba siz kitabı okudunuz mu?" diye sormamış olması. Murat Menteş acaba saygısızlık mı yapmak istemedi yoksa eleştirdiği reklam sektörünün bir anlık da olsa parçası mı oldu? İnşallah birinci seçenektir diye umuyorum.

   Önemli olan yeni çıkan bir kitabın yazarını ağırlayarak reklam yapmak mı yoksa aşağıda Yekta Kopan'ın söyleşisi gibi Murat Menteş'in kitaplarını okumuş, yaptığı işleri bilen, edebiyat ve mizah anlayışının güzel bir şekilde analiz yapabilen birinin hakkını vererek yaptığı söyleşi mi daha makbuldür?


Altı Çizilesi:
"Dün görüşemedik nerelerdeydiniz?"
"30 sene evvel bana'3 ay ömrünüz kaldı' diyen doktorun cenaze merasimindeydim."

   Gittiğim Şehirlerde beni valiler, kaymakamlar, belediye başkanları karşılıyor. "Ruhi Bey" diyorlar "maşallah turp gibisin. En fazla 60 gösteriyorsun. Gençsin sen hepimizi gömerşin"
   Yaşlanmanın bir iyi tarafı da, haşerelerden asla rahatsız olmamaktır.

  100 sene nasıl mı geçti? Size şu kadarını söyleyeyim, 1 saniye ile 1 asır arasındaki fark abartılıyor. Ve… mazide kalan her şey kısa sürmüş demektir.

  Güneş, dünyanın son günüymüş gibi parlıyordu. Hava öyle sıcaktı ki, tavuklar haşlanmış yumurta yumurtluyordu.

  İnsanın geleceği görememesi ne büyük lütuf.

  Ölüm karşısında herkes acemidir; ben de öyleyim. Hala hayattasınız aziz okur, şansınız var: Acemi şansı.

   Senden bekleneni, sana emredileni ya da seni kurtaracak olanı değil; kalbinin derinliklerinde tasdikleneni yap. İyiliği içselleştir.

   Bir yetim çocuğun başını okşa. O zaman onun gözlerinde Allah'ı görürsün. Bir fakire yardım et. Onun gözlerinde Allah'ı görürsün. Bir kediye yiyecek ve su ver. Onun gözlerinde Allah'ı görürsün.

   Birinin duygularına haddinden fazla değer verirsen, onu anlaman imkânsızlaşır.

   Mezar taşlarındaki ölüm tarihleri, ölülerin bizi kaç yıldır beklediğini gösterir. 

 Delirsen bile gerçeklerden kaçamıyorsun. mahvolmakla, sorumluluklardan kurtulamıyorsun. suç işleyerek yasaları değiştiremiyorsun.

   Bir insan hakkındaki gerçek duygularımız, onu uyandırırken açığa çıkar.

 Ölmedim. Uyandığımda tepemde floresan lambayı görünce hala dünyada olduğumu anladım. Arzulamak, elde etmekten; hasret, kavuşmaktan; hatırlamak, unutmaktan bin kat şiddetliydi.

  Bazen kötüler, nadiren iyiler kazanır. Çoğunlukla herkes kaybeder.

  Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil, deliliğini görürler.

  Kadın karar verene, erkek anlayana dek ömür bitiyor.

  “Çay alır mıydınız?” Bu cümleye dikkat edin sevgili okur. Bir düşüncenizi söylediğiniz anda çay teklif eden kimse, size katılmıyor demektir.

  Haklı çıkmanın aşağılık tatmininden vazgeçemeyen beleşçiler, kötümserlikte ısrarcıdır.

10 Ekim 2012 Çarşamba

Taş Kağıt Makas - Jodi Picoult


TAŞ KAĞIT MAKAS
Orjinal ismi: Change Of Heart
JODİ PİCOULT
Çevirmen: Serkan GÖKTAŞ
April Yayıncılık
Kasım 2009, 2.Baskı
448 Sayfa
MRW:
   Jodi Picoult’un “Kız Kardeşim İçin” adlı kitabını okuyup hayranı olduktan sonra yorumlarla gelen tavsiyeler doğrultusunda hemen yazarın bu kitabını da edinmiştim. April Yayınlarından çıkan “Taş Kağıt Makas” yine beğenerek okuduğum bir kitap oldu ama açıkçası “Kız Kardeşim İçin” hala favorimdir.

   Kitabın orjinal adı; Change Of Heart (Kalp Değişimi) iken yayınevinin kitaba neden bu adı verdiğini pek anlayamadım, 448 sayfalık kitap boyunca sedece bir kez anne ve kız arasında taş kağıt makas oyunu oynanıyor, o da çok önemsiz bir ayrıntı olarak verilmiş. Bence orjinal adına yakın bir isim çok daha uygun olurdu. 
   Roman çok güzel başlıyor, daha ilk sayfadan yazar yine okuyucuyu yakalıyor ve yine belirtmeliyim ki yazarın tarzı olduğunu bildiğimiz her karakterin gözünden ayrı ayrı bakılıyor olaya ve her birine söz veriliyor, böylece her birinin ne hissettiğini bilebiliyoruz ki ben buna bayılıyorum.

   Olaylar dahilinde bir ara Stephen King’in “Yeşil Yol” adlı romanından mı esinlenilmiş yoksa diye endişeye kapıldım fakat olaylar biraz daha farklı yerlere gidiyor, yazar da zaten Stephen King ve Yeşil Yol adından bahsederek hoş bir gönderme yapıyor.

   Beni sıkan tek şey; kitap boyunca olay gereği çok fazla din mevzusu olması. Zaten uzak olduğumuz Hristiyanlık, Gnostisizm, Musevilik, İsalar, Mesihler havalarda uçuşuyor, fazlaca bilgiler veriliyor. Bazen sayfalarca uzayan bu konular beni sıkmadı desem yalan olur, ama tabi yine söylüyorum kitabın konusuyla bağlantılı olduğundan anlamsızdı diyemeyiz.

   Sonuç olarak Jodi Picoult’dan yine güzel bir kitap okudum. Tavsiye ediyor muyum, şiddetle olmasa da evet. Son yıllarda çok konuşulan ve çok önemli bir konu olan organ bağışı bu kitapta yine sorgulanıyor. Ve sayın yazar biz okuyuculara soruyor; peki bunca şeyden sonra siz olsanız ne yapardınız?
Altı Çizilesi:
   Buna izin verirsem ben nasıl bir anne olurdum? Ya buna izin vermezsem ne tür bir anne olurdum?

    Bu gece onun son gecesi olabilir diye düşünerek hasta çocuğunuzla kanepede uyuyakalmak nedir bilmiyorsanız, beni yargılamayın. Onun yerine şu soruyu sorun kendinize: bunu yapar mıydınız? Sevdiğiniz birini kurtarmak anlamına gelecekse eğer, nefret ettiğiniz birine olan kininizden vazgeçer
miydiniz? Düşmanınızın son arzusunu yerine getirmek anlamına gelecekse eğer, hayallerinizin gerçek olmasına razı olur muydunuz?

7 Eylül 2012 Cuma

Blogum Dergisi Eylül Sayısı


   Blogum Dergisi'nin Eylül sayısı çıktı. Beyaz Kitaplık olarak bu sayıda Jodi Picolt'un Taş Kağıt Makas adlı romanının inceleme yazısıyla 44-45. sayfalarda yer alıyoruz.

   Blog yazarlarının, değerli yazılarından oluşan Blogum Dergisi'nin Eylül sayısını okumadıysanız; www.blogumdergisi.com adresine tıklamanız yeterli.

14 Haziran 2012 Perşembe

Şahane Hatalar - Heather McElhatton

ŞAHANE HATALAR
Orjinal Adı: Pretty Little Mistakes
HEATHER McELHATTON
Çevirmen: Dilek B. CENKCİLER
April Yayınları
2011-2012 basım
640 - 630 sayfa
MRW:
   Bu kitabı okuyup da beğenen biri var mı acaba? Öyle hızla girdi ki en çok satanlar listelerine, herkeste bir merak uyandırdı, ama sanırım yine aynı hızla düşüşe geçti. Biz de büyük bir hevesle aldık 2 kitabını da D&R’ın fırsat sayfasından. Neyse ki 2 kitabı 10 TL’ye aldığımız için içim o kadar yanmadı.

    Bir blog komşumuzun sakın okumayın, çok saçma dediği ilk kitap olan Şahane Hatalar’ı bir kaç kişiden daha çok kötü olduğu yorumlarını duymuştum. Adı üstünde bir HATA kitabı olarak nitelendirebileceğimiz bu kitap; bir kadın karakter üzerinden anlatılmış ki o da okuyan kişi oluyor. Yani kitabı okuyan kişi, kitabın kahramanı oluyor. İlk sayfasında kısa bir olay anlatılıyor ve size iki seçenek sunuluyor. Bu durumda şunu yapacaksanız şu sayfaya, bunu yapacaksanız bu sayfaya gidin diye yönlendiriliyorsunuz. Neyi seçmiş olursanız olun sonuçta o bir hata oluyor ve ölüyorsunuz. Mutlu sonla biten ya da ölmediğiniz bir seçenek hiç olmuyor.

    Şahane Hatalar 2 “Talih Kuşu” olunca, Talih Kuşu ismine kanıp, herhalde bunda ölmece falan yok diye 2. Kitaptan başladım okumaya. Meğer ilgisi yokmuş, sebebi, kitap piyangodan kazandığınız müthiş büyük bir para ve onu değerlendirme şıklarıyla başlıyormuş. Bana uygun olan şıkkı seçtim ve toplamda 40 sayfa okumadan öldüm. Eşim diğer yolu seçti o da yaklaşık 60 sayfa okudu ve öldü. Üstelik verilen şıklar bazen çok saçma yani insan ikisini de seçmek istemiyor ama yapacak bir şey yok.. ayrıca hem hikaye hem seçenekler o kadar tatmin etmiyor ki, dur bir daha başlayayım da başka bir şeyi seçeyim diyesi bile gelmiyor insanın. 630 sayfalık kitap sadece kitaplıkta fazladan yer kaplamış oluyor. Tabi sizde de büyük bir hayal kırıklığı bırakarak.. bu kitaplar almakla şahane bir hata yapmış oluyorsunuz sonuçta.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Kız Kardeşim İçin - Jodi Picoult

KIZ KARDEŞİM İÇİN
JODI PICOULT
April Yayıncılık
Orjinal Adı: My Sister's Keeper
Çevirmen: Serkan GÖKTAŞ
2008, 2. Baskı
450 Sayfa

MRW:
    Jodi Picoult’un okuduğum ilk kitabı yine eşimin internetten eleştirilerini okuyup seçtiği “Kız Kardeşim İçin” adlı kitabı oldu. Bursa Kitap Fuarı’nda April Yayınlarından çıkan Jodi Picoult’un kitaplarıyla dolu masayı görünce çok şaşırdım ne yalan. Bu kitabı okuduktan sonra yazarın fanları arasına girip değişik kitaplarıyla devam etmeyi düşünüyorum.

   Gelelim kitap hakkında bilgi vermeye; ilk önce konusunu ve kurgusunu çok beğendiğimi söylemek istiyorum, baştan sona çok başarılı bir hikâye olmuş. Hem konusu ilgi çekici, hem de olayların gidişatı okuyucuyu asla bırakmıyor. Ben bu kez ekstra bir şey yazmayacağım sadece anne babalık, kardeşlik ve fedakârlık üzerine yazılmış bu romanı okumalısınız diyorum.

   Kitap, okuyucuyu değişik karakterler üzerinden sürekli “ben olsam ne yapardım?” sorusu üzerine düşünmeye itiyor. En beğendiğim yönlerinden biri de; kitap, hikâyedeki tüm karakterlerin ağzından yazılmış bölümlerden oluşuyor. Yani tüm karakterlerin tek tek ne hissettiğini, ne düşündüğünü, olayları nasıl gördüğünü kendi ağzından öğrenme imkânınız oluyor ki bu da çok hoşuma gitti. (yazar, diğer kitaplarında da aynı tarzı uyguluyormuş) Dediğim gibi bu kez konusunu benden değil, aşağıdaki kitap tanıtımından öğreneceksiniz ama bilin ki yine de yeterli olmayacak. Lütfen bu kitabı okuyun..
Kitabın Tanıtımından:
   Anna hasta değil, ama on üç yaşına dek sayısız ameliyat, nakil ve operasyon geçirdi, iğneler vuruldu. Hepsi ablası Kate'in çocukluğundan beri yakasını bırakmayan lösemiyle mücadele edebilmesi için.
   Kate ile tam doku uyumu olması için labarotuar ortamında genleri özel olarak seçilen özel üretim bir çocuk olan Anna, ablasına ilik verebilmesi için dünyaya getirilmişti - bu rölünü ve hayatını hiç sorgulamadı… bugüne dek.
   Şimdi ise ergenlik çağındaki çoğu genç gibi Anna da gerçekte kim olduğunu sorgulamaya başlıyor ve sonunda çoğu insan için akla getirmesi bile mümkün olmayan bir karar alıyor; ailesini paramparça edecek ve sevdiği ablası için belki de ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir karar.
   Çok önemli etik tartışmaları körükleyen kışkırtıcı bir roman olan Kız Kardeşim İçin, bir ailenin ne pahasına olursa olsun verdiği hayatta kalma mücadelesini ve ibret alınacak bir ahlak öyküsünü anlatıyor.
   "Picoult'nun son romanı ile uykusuz gecelere hazır olun. Sadece, elinizden bırakamayacağınız bir hikaye dersek, bu eserin hakkını yemiş oluruz. Elinizde tuttuğunuz muhteşem, yürekleri dağlayan, tartışmalar ve ikilemlerle dolu, dürüstçe anlatılmış bir kitap."
Booklist
   "Picoult son derece karmaşık bir konuyu cesurca ve açıkça ele alıyor ve kitabına insanın içini burkan, inanılmaz şaşırtıcı bir nokta koyuyor."
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...