Ekim 2014, 1. Baskı
356 Sayfa
356 Sayfa
AFD:
Kendi Gecesinde okuduğum ilk İnci Aral kitabı. Kitap tanıtımının ilk bölümü; "Dinle Kara; sana sahilimi, sahillerimi, hayaletlerimi anlatacağım. Bir Doğu şehrinin soğuk hastanesindeki gece nöbetlerini, dağ eteklerindeki pusulardan getirilen parçalanmış genç bedenleri, narin sevgilim Dilda'yı. Aşklarımı, aşksız kalmalarımı, bütün mahrem, muhteşem ya da sefil, yıkım ve umut dolu anlarımı ve zamanla nasıl kirlenip çürüyerek kötü birine dönüşmüş olduğumu." oldukça ilgimi çektiğinden okumaya karar verdim.
Kendi Gecesinde'de; Annesi ve babası ayrılan, annesiz büyüyen ve gönül ilişkilerini ayrımsız bir şekilde yaşayan Hayali'nin hikayesi anlatıyor bize İnci Aral. Zor bir çocukluk, zengin, kudretli fakat sevdiği kadın tarafından terk edilmiş bir baba, babanın kendi işini yapması için çocuğunu yönlendirme çabaları, Hayali'nin kendi olmaya, varlığını kanıtlamaya olan ihtiyacı ve bu yolda yaşadıkları...
Bir kitabı bazen bir cümlesiyle seversiniz ve bir kitaptan da bazen bir cümleyle soğursunuz. Maalesef Kendi Gecesinde'de benim için ikinci durum geçerli oldu. Kitabın tanıtımında; önyargı, tutuculuk ve genel geçer ahlakın köşeye sıkıştırdığı insanların hayatının anlatıldığından bahsediliyorken kitabın içinde, karakterin üstünden de olsa; dinine, inançlarına bağlı yaşamayı seçen insanları yermek, onların ahlak düşkünü olduğunu söylemek, bir önyargı, kendi gibi olmayanlara karşı bir tutuculuk ve genel geçer bir ahlaksızlıkla bunu dile getirmek değil midir? Ahlak sahibi olmak yazarın ya da karakterinin düşündüğü gibi yobazlıkla bir tutulmamalıdır. Güzel ahlak sahibi bir insan; kendi gibi olmayana da saygı gösterir. Yazarın ahlaklı olmak gibi güzel bir duyguyu bile kötü bir kavrammış gibi yermesi beni oldukça üzdü. Eğer bu cümleleri kullanmamış olsa kitabın bendeki yeri çok daha farklı olabilirdi.
Altı Çizilesi:
Kendi Gecesinde'de; Annesi ve babası ayrılan, annesiz büyüyen ve gönül ilişkilerini ayrımsız bir şekilde yaşayan Hayali'nin hikayesi anlatıyor bize İnci Aral. Zor bir çocukluk, zengin, kudretli fakat sevdiği kadın tarafından terk edilmiş bir baba, babanın kendi işini yapması için çocuğunu yönlendirme çabaları, Hayali'nin kendi olmaya, varlığını kanıtlamaya olan ihtiyacı ve bu yolda yaşadıkları...
Bir kitabı bazen bir cümlesiyle seversiniz ve bir kitaptan da bazen bir cümleyle soğursunuz. Maalesef Kendi Gecesinde'de benim için ikinci durum geçerli oldu. Kitabın tanıtımında; önyargı, tutuculuk ve genel geçer ahlakın köşeye sıkıştırdığı insanların hayatının anlatıldığından bahsediliyorken kitabın içinde, karakterin üstünden de olsa; dinine, inançlarına bağlı yaşamayı seçen insanları yermek, onların ahlak düşkünü olduğunu söylemek, bir önyargı, kendi gibi olmayanlara karşı bir tutuculuk ve genel geçer bir ahlaksızlıkla bunu dile getirmek değil midir? Ahlak sahibi olmak yazarın ya da karakterinin düşündüğü gibi yobazlıkla bir tutulmamalıdır. Güzel ahlak sahibi bir insan; kendi gibi olmayana da saygı gösterir. Yazarın ahlaklı olmak gibi güzel bir duyguyu bile kötü bir kavrammış gibi yermesi beni oldukça üzdü. Eğer bu cümleleri kullanmamış olsa kitabın bendeki yeri çok daha farklı olabilirdi.
Altı Çizilesi:
Hiç kimse olduğunu sandığı kişi değildir. Az çok doğru, daha çok da yanlış görürler ediniriz hakkımızda ve hep yabancıdır yüzümüz aynalarda.
Daha güçlü kötülerin olduğu yerde sıradan kötülerin hükmü geçmiyor.
Daha güçlü kötülerin olduğu yerde sıradan kötülerin hükmü geçmiyor.