DOĞU'DAN UZAKTA
Les désorientés
AMIN MAALOUF
Çevirmen: Ali BERKTAY
Yapı Kredi Yayınları
Kasım 2012, 1.Baskı
276 Sayfa
AFD:
Doğu'dan Uzakta Amin Maalouf'un okuduğum ikinci romanı, bugüne kadar okuyacağım kitapları hep kendim seçtim. Fakat bu maceramız Kitap Kardeşliği grubunun seçimiyle başladı. Daha önce de bahsettiğim gibi Kitap Kardeşliği bir kitap okuma grubu, birlikte seçtiğimiz kitabı aynı gün okumaya başlıyoruz, beğendiğimiz bölümleri birbirimizle paylaşıp, kitabın ortasında ve sonunda genel bir tartışma yapıyoruz.
Amin Maalouf'un kitapta da söz ettiği "Eğer ikiniz de kitap okuyanlar alemine aitseniz paylaşılmış bir cennete el ele girmek üzeresiniz demektir." biz bu cenneti eşimle paylaşıyorduk fakat daha fazla kişiyle aynı anda paylaşmanın tadı çok farklı oluyormuş. Genelde bir kitabı eşimle ayrı zaman dilimlerinde okuduğumuz için hatırlayamadığımız bölümler olabiliyordu. Fakat Kitap Kardeşliği'nde aynı anda okunduğundan bu sorun ortadan kalkıyor. Beğenip not aldığın bir bölümü başkalarının da beğenmesi, o bölüm hakkında konuşabilmek, tartışabilmek çok güzel. Doğu'dan Uzakta Mart kitabıydı, yorum biraz :) gecikti. Kitap Kardeşliği olarak Mayıs ayında Glenn Meade'in Kar Kurdu okunacak, tüm kitapseverleri aramıza bekleriz.
Biraz da kitaptan bahsedelim, Amin Maalouf çoğu okurun da düşündüğü gibi bu kitapta aslında kendini anlatmış. İç savaş çıktığında ülkesi Lübnan'dan ayrılan Adam'ın bir arkadaşının ölümü üzerine 20 yıl sonra ülkesine, ya da gençliğinin geçtiği ülkeye dönüşü kaleme alınmış. Adam'ın pişmanlıkları, herkesin düşüncesine rağmen doğru adım attığını düşündüğü kararları, ülkesinin iç çatışması, kendi iç çatışması, 20 yıl önce tanıdığı arkadaşları, onların değişen ve değişmeyen görüşleri ve hepsinin mecburi bir şekilde değişime uğrayan hayatları...
"Kitabı sevdim mi?" sorusuna gelirsek; sonu hariç kitabı sevdim. Kitabın yumuşacık bir anlatımı vardı, hiç zorlamadan Adam'ın dünyasına girebildim. Not aldığım çok bölüm oldu. En beğendiğim bölümlere altı çizilesi kısmında yer verdim. Benim hayat felsefemle örtüşenler ise;
Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza umutta yanılalım.
Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor. Sana caiz olandan ve olmayandan, mubahtan ve mekruhtan söz edip sözlerini alıntılarla destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe veya adaba uygun olduğuyla uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar.
Amin Maalouf'un kitapta da söz ettiği "Eğer ikiniz de kitap okuyanlar alemine aitseniz paylaşılmış bir cennete el ele girmek üzeresiniz demektir." biz bu cenneti eşimle paylaşıyorduk fakat daha fazla kişiyle aynı anda paylaşmanın tadı çok farklı oluyormuş. Genelde bir kitabı eşimle ayrı zaman dilimlerinde okuduğumuz için hatırlayamadığımız bölümler olabiliyordu. Fakat Kitap Kardeşliği'nde aynı anda okunduğundan bu sorun ortadan kalkıyor. Beğenip not aldığın bir bölümü başkalarının da beğenmesi, o bölüm hakkında konuşabilmek, tartışabilmek çok güzel. Doğu'dan Uzakta Mart kitabıydı, yorum biraz :) gecikti. Kitap Kardeşliği olarak Mayıs ayında Glenn Meade'in Kar Kurdu okunacak, tüm kitapseverleri aramıza bekleriz.
Biraz da kitaptan bahsedelim, Amin Maalouf çoğu okurun da düşündüğü gibi bu kitapta aslında kendini anlatmış. İç savaş çıktığında ülkesi Lübnan'dan ayrılan Adam'ın bir arkadaşının ölümü üzerine 20 yıl sonra ülkesine, ya da gençliğinin geçtiği ülkeye dönüşü kaleme alınmış. Adam'ın pişmanlıkları, herkesin düşüncesine rağmen doğru adım attığını düşündüğü kararları, ülkesinin iç çatışması, kendi iç çatışması, 20 yıl önce tanıdığı arkadaşları, onların değişen ve değişmeyen görüşleri ve hepsinin mecburi bir şekilde değişime uğrayan hayatları...
"Kitabı sevdim mi?" sorusuna gelirsek; sonu hariç kitabı sevdim. Kitabın yumuşacık bir anlatımı vardı, hiç zorlamadan Adam'ın dünyasına girebildim. Not aldığım çok bölüm oldu. En beğendiğim bölümlere altı çizilesi kısmında yer verdim. Benim hayat felsefemle örtüşenler ise;
Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza umutta yanılalım.
Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor. Sana caiz olandan ve olmayandan, mubahtan ve mekruhtan söz edip sözlerini alıntılarla destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe veya adaba uygun olduğuyla uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar.
Altı Çizilesi:
Kaba kuvvetle ilişkiye maruz bırakılan herşey alçalır. Darbeyi indiren de yiyen de aynı kirlenmeyi yaşar - Simone Weil -
"Ülken senin için ne yapabilir diye sorma, sen ülken için ne yapabilirsin, onu düşün.' Milyardersen, üstelik kırk üç yaşında ABD başkanı seçilmişsen bunu söylemek kolay! Ama ülkende ne çalışabiliyor, ne tedavi olabiliyor, ne barınabiliyor, ne eğitim alabiliyor, ne özgürce oy kullanabiliyor, ne görüşlerini ifade edebiliyor, ne de sokaklarda dilediğin gibi dolaşabiliyorsan, John F. Kennedy'nin bu meşhur sözü kaç para eder ki? Beş para etmez!
Önce ülken sana karşı belli taahhütleri yerine getirecek. Orada tüm haklara sahip bir yurttaş olarak görüleceksin, baskıya, ayırımcılığa, hak etmediğin mahrumiyetlere maruz kalmayacaksın. Ülken ve yöneticileri sana bunları sağlamak zorunda, yoksa sen de onlara hiçbir şey borçlu olmazsın. Ne toprağa bağlılık, ne bayrağa saygı. Başın dik yaşayabildiğin ülkeye her şeyini verirsin, her şeyi, hatta hayatını bile feda edersin; ama başın yerde yaşamak zorunda kaldığın ülkeye hiçbir şey vermezsin. İster doğduğun ülke, ister seni kabul eden ülke söz konusu olsun. Yüce gönüllülük yüce gönüllülüğü, umursamazlık umursamazlığı ve aşağılama da aşağılamayı doğurur. Özgür varlıkların anayasası böyledir ve ben de başka bir anayasa tanımıyorum.
Yargılamıyor muyum yani? Yo, yargılıyorum, tüm vaktimi yargılamakla geçiriyorum. Gözlerini sahte bir dehşet ifadesi içinde açıp ‘’Yoksa beni yargılıyor musunuz?’’diyen insanlara çok kızarım. Tabii ki yargılıyorum sizi, hem de durmadan yargılıyorum. Vicdanı olan her varlık yargılama yükümlülüğüne sahiptir. Ama benim verdiğim hükümler ‘sanıklar’ın varoluşunu etkilemiyor. Takdir ediyor veya takdirimi geri çekiyorum, nezaket ayarı yapıyorum, ek kanıtlar ortaya çıkıncaya kadar dostluğumu askıya alıyorum,uzaklaşıyorum, yakınlaşıyorum, yüz çeviriyorum,cezayı tecil ediyorum, her şeyin üstünden sünger geçiriyorum – veya öyle gibiymiş gibi yapıyorum. Muhataplarımın çoğu bunların farkına bile varmıyorlar.
Doğu Akdenizli kadim bir bilge,eğer sana yardım eden birisi paranı istemiyorsa,demek ki masraflarını başka bir şekilde çıkarmayı düşünüyor,der.
Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor. Sana caiz olandan ve olmayandan, mubahtan ve mekruhtan söz edip sözlerini alıntılarla destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe veya adaba uygun olduğuyla uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar.
Eğer ikiniz de kitap okuyanlar alemine aitseniz paylaşılmış bir cennete el ele girmek üzeresiniz demektir.
Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza umutta yanılalım.
İnsanlar sevdiklerinin yaptıkları konusunda asla tam anlamıyla masum değillerdir.