CHARLES BUKOWSKI
Çevirmen: Avi PARDO
Metis Yayınları
9. Basım, Kasım 2013
Orijinal İlk Basım: 1982
224 Sayfa
AFD:
Ekmek Arası, okuduğum ilk Charles Bukowski romanı. Women Dergisi ayın yazarı olarak Bukowski'yi seçince ben de bu kitabını okumaya karar verdim. Ekmek Arası aslında otobiyografik bir eser. Bukowski bu kitabında kendi hakkında hatırladığı ilk hatıralardan, liseden yeni mezun haline kadar geçen süreyi anlatmış.
Bukowski bildiğimiz yazarlara benzemiyor pek, kendi cümlelerinden okuyalım nasıl biri olduğunu; "Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam." Ekmek Arası'yla Bukowski'nin çocukluğuna iniyoruz denilebilir. Neden kötü, umutsuz adamları sevdiğini, neden kanundan, ahlaktan haz almayan bir insan olduğunu bu kitapla, yaşadıklarıyla anlayabiliriz. Yaşayışının doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılabilir fakat, böyle bir insanın nasıl bir çocukluk geçirdiğini öğrenmek adına güzel bir kitap Ekmek Arası.
Bukowski bu kitapta kendine Henry Chianaski ismini seçmiştir. Zengin olmayan fakat kendilerini çevreye zengin göstermeye çalışan sadist bir baba, varlığı ve yokluğu arasında pek bir fark bulunmayan bir anneden oluşan Almanya'dan Amerika'ya göçmüş bir ailede başlar kahramanımız Chinaski'nin serüveni. Çocukluğu, ergenliği, yaşamını etkileyen hastalığı, lise yılları, kavgaları, hataları, iş arayışı, içkisi ve kumarıyla Bukowski'nin yaşam öyküsü Ekmek Arası.
Ekmek Arası'nı okurken sürekli olarak aklıma dört kitap geldi. Yaşanılan yoksulluk ve acılar, Frank McCourt'un yazdığı Angela'nın Külleri'ni; kahramanımız Chinaski'nin okulla ilgili yaşadığı sorunlar ve hayatta tek başına da kalsa dik duruşu Salinger'in Çavdar Tarlasındaki Çocuklar'ını; ailesi ile olan/olmayan bağı, kavgacı yapısı ve karşı cins hakkındaki görüşleri Anthony Burgess'in Otomatik Portakalı'nı; keskin zekası, cin fikirleri, bel altı düşünceleri, kimsenin onu yeteri kadar anlaması ve babasının ona tutumu da bana Emrah Serbes'in Erken Kaybedenler'ini anımsattı.
Yukarıda saydığım dört kitaptan herhangi birini sevdiyseniz mutlaka Ekmek Arası'nı da seveceksiniz. Oldukça sürükleyici bir üslupla yazılan samimi bir kitap. Son söz; bu kitap için bir yaş ibaresi olmalı, 15+ gibi.
Altı Çizilesi:
İstedikleri buydu demek: yalanlar. Harikulade yalanlar. Buna ihtiyaçları vardı. İnsanlar ahmaktılar. Kolay olacaktı benim için.
Sorun seçimlerini hep iki kötü arasında yapmak zorunda kalmandaydı ve seçimin ne olursa olsun bir parçanı daha kesiyorlardı. Kesecek bir şey kalmayana dek.
İntihar? Tanrım çaba gerektiriyordu.eş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.
İnsanlar adaletsizliği sadece kendi başlarına gelince düşünüyorlar.
Savaşta ölmek savaşların çıkmasını engellemiyordu.
Üniversite yaşamı yumuşak ve gerçeklerden uzaktı. Dışarıda, gerçek dünyada seni nelerin beklediğinden söz etmiyorlardı. Beynini teorilerle dolduruyor, kaldırımların ne kadar sert olduğunu söylemiyorlardı. Üniversite tahsili insanı sonsuza dek mahvedebilirdi. Kitaplar yumuşatıyordu insanı. Kitabını bırakıp sokağa çıktığında kitapların sana söz etmedikleri şeyler bilmek zorundaydın.