31 Mayıs 2013 Cuma

Güneşi Uyandıralım - Jose Mauro de Vasconcelos

GÜNEŞİ UYANDIRALIM
Vannos Aquecer o Sol
JOSE MAURO de VASCONCELOS
Çevirmen: Aydın EMEÇ
Can Yayınları
1996, 15.Baskı
254 Sayfa

AFD:
   Ne zamandır severek takip ettiğim bloglardan Pinuccia'nın Kitapları öncülüğünde devam eden Yazar Ayları'na katılmak istiyordum. Sonunda bu ay katılabildim. Gerçi ne kadar hakkını verebildim bilmiyorum ama olsun yine de ayın son gününe Güneşi Uyandıralım'ın yorumunu yetiştirebildim. :) Bu ay Vasconcelos ayıydı, Haziran ise Tess Gerritsen ayı. Etkinliğe katılmak isterseniz; buradan buyurun...

   Güneşi Uyandıralım, Şeker Potakalı kitabının devamı. Yani küçük afacan Zeze'nin maceraları devam ediyor. Şeker Portakalı'nı geçen aylarda "yasaklansın" diye çıkan tartışmalardan sonra okumuş ve çok beğenmiştim. (Şeker Portakalı'ndaki Müstehcen Kelimeler)

    Şeker Portakalı'nda olduğu gibi Zeze afacanlıklarına devam ediyor, fakat bu sefer ailesinin yanında değil. Daha iyi şartlarda yaşasın ve okusun diye koruyucu bir ailenin yanında. Yeni ailesiyle yaşadığı alışma süreci, okulunda yaşadıkları, onu anlayan belki de tek kişi olan peder Fayolle, yeni Şeker Portakallar'ı; Adam, Maurice, Tarzan gibi niceleriyle beraber paylaştığı dünyası ve Zeze'nin ilk aşkı keşfetme serüveni Güneşi Uyandıralım'da.

    Her yaştan insana hitap eden Zeze'nin maceraları bence mutlaka okunmalı...

  Yazar Ayları, Mayıs Ayı etkinliğinde Vasconcelos kitapları okuyup paylaşan diğer arkadaşlarımız:

Kitap Rüyası / Şeker Portakalı / Değerlendirme
Hayal@ / Şeker Portakalı / Değerlendirme
Moriçe / Şeker Portakalı / Değerlendirme
Moriçe / Güneşi Uyandıralım / Değerlendirme
Moriçe / Deli Fişek / Değerlendirme
Asime / Şeker Portakalı / Değerlendirme
Pinuccia'nın Kitapları / Yaban Muzu / Değerlendirme
Settie / Kırmızı Papağan / Değerlendirme
Hayal@ / Güneşi Uyandıralım / Değerlendirme
Cessie / Şeker Portakalı / Değerlendirme
Hayal@ / Deli Fişek / Değerlendirme
Kitaplarım ve Ben / Şeker Portakalı / Değerlendirme
Asime / Güneşi Uyandıralım / Değerlendirme
Gül Özdemir / Yaban Muzu / Değerlendirme

Sakız Ceviz Deniz / Kardeşim Rüzgar Kardeşim Deniz / Değerlendirme
zehraツ / Şeker Portakalı / Değerlendirme


Altı Çizilesi:
   'Odama gelip bana iyi geceler dileyen bir babam olsun isterdim.Elini başıma koyan bir baba.Odama giren,üstüm açılmışsa uyandırmamaya bakarak üstümü örten.Bana iyi geceler dileyerek yanağımdan öpen."

   Baba bu işte. Gününü ağır bir çalışmayla geçirdi. Çok yorgundu ama yine de bana iyi geceler dilemeye geldi. Baba bu işte.

   Bir çocuk yüreği,unutur ama bağışlamaz."

   "Acı korkunç bir şeydi!Neden bir anda gelmiyordu,neden büyük bir acı,geldiği gibi hemen geçmiyordu?"

  "Kör olasıca pis ihtiyar! Yukarıya çıkmak ve bunca güzel şeye bakmakta ne kötülük var? Bu bunaklar zavallı bir çan kulesinden korkuyorlarsa,çok yükseklerde olan gökyüzüne nasıl varacaklar?


25 Mayıs 2013 Cumartesi

Çavdar Tarlasında Çocuklar (Gönülçelen) - J.D.Salinger

ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR
(Gönülçelen)
The Catcher in the Rye
J.D. SALINGER
Çevirmen: Coşkun Yerli
Yapı Kredi Yayınları
Mayıs 2012, 30.Baskı
198 Sayfa

MRW:
     Diğer adı GÖNÜLÇELEN olan bu kitap kült eserler arasında yerini almış bir klasik olmasına rağmen "ahlâk dışı" ve "açık saçık" bulunduğundan ABD'nin birçok tutucu bölgesinde uzun süre yasaklı kalmış hatta hâlâ bazı Amerikan kütüphanelerinde yasaklı kitaplar arasındaymış. Bütün bunlar ve özellikle de ismi ( bence kitabın ismi çok ilgi çekici ve merak uyandırıcı) bu kitabı almamız için yeterli sebeplerdi. Uzun süredir kitaplığımızda bekleyen kitabı okumak istediğimde eşimle küçük bir önce ben okuyacağım hayır ben okuyacağım krizi yaşadık, gördüğünüz gibi ben kazandım :) (Ufff bıraksaydım da o okusaydı keşke..)

    "Modern zamanların başyapıtı" olarak değerlendirilen bu eser beni şok etti desem? Okumaya başladığım ilk sayfalardan beri bu nasıl bir kitap ya nidalarıyla, bunu okumaya devam etsem mi gerçekten düşünceleriyle ve vaktimi kesinlikle boşa harcıyorum hissiyle kitap bitti. Beğenmediğimi söylediğimde eşim çok şaşırdı, bunun klasik bir eser olduğunu ve kitabı o dönemin şartlarında değerlendirmem gerektiğini söyledi, ben de ona sen de oku sonra tartışalım bu gerçekten öyle dönemin şartlarında değerlendirilecek bir kitap değil, cidden çok saçma dedim ama bana inanmadı :) 

   Kitap, Holden Caulfield adlı karakterin 3 gününü, okuldan kovulmasıyla başlayan süreci ve başına gelenleri kendi ağzından anlatıyor. Kayda değer hiçbir şey yok, aksine bolca argo kelime var. (ergenliğin getirileri olsa gerek). Sanırım bu kitabı beğenmeyen bir tek ben varım. İnternetten biraz araştırdım ve inanamadım okuyanların neredeyse %99’u beğenmiş. Bir kitap için kült eser, klasik deyince zaten herkes için akan sular duruyor, herkes beğenmek zorunda hissediyor kendini galiba, kral çıplak diyemiyor kimse...
Kitabın Tanıtımından: 
    "Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'yi bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra." Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'in tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. 

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Pesimisyon - Erdi Karadeniz

PESİMİSYON
ERDİ KARADENİZ
Cinius Yayınları
Şubat 2013, 1.Baskı
160 Sayfa

AFD:
   Hayat, zamanın parçalara bölünmüş hali. Bölünen parçalara eylemlerimizi sığdırmak, bunun için mücadele vermekse yaşamın ta kendisi. İşi çetrefilli bir hale sokmanın anlamı yok, bu kadar basit. Ve zaman kısıtlı. Ve zaman yok. Ve yolun sonu yakın; çok... Geldik gideceğiz... Bu yüzden bazı insanlar sessiz sessiz giderken, bazı insanlar tutunur bir kıyısından. Bu kitap da benim hayata tutunma şeklim aslında. Bir gün denk gelip eline alan olursa eğer, işte bu kitap da benim, 'ben de bir zamanlar buradaydım; yaşadım!' deme şeklim...

   Bu satırlar Pesimisyon'un "önsöz gibi" bölümünden. Bir kitabı okumam için yukarıdaki satırlar ve satırlara yüklenen anlam yeter de artar benim için. Erdi Karadeniz'in "yaşıyorum sesini", severek takip ettiğimiz blogundan (http://erdikaradeniz.blogspot.com/) duyuyorduk fakat o, hayalini gerçekleştirerek ismini ölümsüzleştirdi. İyi ki de bu yolu seçmiş.

  Pesimisyon'u beğendim mi? Evet beğendim ve eminin hayatında gerçek aşkı tatmış, acısını da mutluluğunu da gerçekten yaşamış herkes Erdi Karadeniz'in satırlarında kendinden bir şeyler bulacaktır. 

  Tek eleştirim kitabın kapağına :) Mutlu bir çiftin fotoğrafı kullanılmış oysa kitapta bulunan şiirler de, yazılar da ayrılışların ve sonların üzerine... 

 Erdi Karadeniz'in Pesimisyon hakkında Blogun Dergisi'nde yaptığı röportajını okumak için: http://www.issuu.com/blogum/docs/blogum-nisan2013 23. sayfa.

Altı Çizilesi:
İnsan tatmin edilmesi zor bir yaratık
İstiyor ki biri olsun; 
         susuşlarından anlasın söylemek istediklerini...
Mesela bazen saatlerce konuşsun ister onunla;
Saatlerce aynı sessizliği paylaşabilsin kimi zaman da...
İster ki biri olsun; başka hiç kimseye gerek bırakmasın
Ya da hiçbir şeye...
Ama;
İnsan tatmin edilmesi zor bir yaratık
Hem biri olsun ister
Hem de biraz yalnızlık!

O halde birlikte gidelim;
Üç adımda olsun bu terk ediş!
Ben bir dediğimde sen gidersin;
Sen iki dediğinde de / ben gidemem!
Üçe kadar sayamam belki de;
Gidişini seyrederken...

Bir...

Hayat devam ediyor
Bir bakıma...
Ve ilginç olan şey
Sana rağmen
Aşk güzel şey; hâlâ...

10 Mayıs 2013 Cuma

Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay

TEHLİKELİ OYUNLAR
OĞUZ ATAY
İletişim Yayınları
2011, 25.Baskı
480 Sayfa

AFD:
   Kitap Kardeşliği'nin Nisan ayı kitabıydı Tehlikeli Oyunlar. Tutunamayanlar'ı bitirir bitirmez almama rağmen bir türlü okumak için fırsat bulamamıştım. Kısmet Kitap Kardeşligi'nde onlarca kişiyle beraber okumakmış. Kitap Kardeşlerimizden bazıları zorla bitirirken, bazıları sayfalar bitmesin diye uğraştı ama hepimizin ortak olarak tespit ettiği bir şey vardı ki; Önsözlerden hoşlanmayan Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'ının bir önsöz faciasına uğradığı. Önsözde " "katil uşak" demenin ne manası var?" bilmiyorum. Buradan Tehlikeli Oyunlar'ı okumayı düşünenlere ilk tavsiye kitaba başlarken önsözün sadece ilk cümlesini okuyun gerisini de sonsöz olarak okuyun.

    İkinci tavsiye ise Oktay Akbal'ın gölgesinde geliyor: “Kolay okumalar, hızlı sevgiler, beğeniler, alışkanlıklardan koptuğumuz, kopabildiğimiz, rahat ve geniş zamanlarımızı güç bir kitabı çözmeye, sevmeye, ondan bir şeyler almaya, öğrenmeye ayırabildiğimiz bir gün Atay’ın romanlarını çok seveceğiz.” demiş Oktay Akbal. Kesinlikle Oğuz Atay okurken zaman ayırmalı, kendimizi tamamen cümlelere vermeliyiz diye düşünüyorum. Ben okurken çok defa geri dönmek zorunda kaldım. Dikkatimin dağıldığı zamanlarda çok cümle kaçırmışım meğer. Geri dönmesem hayatla ilgili o birbirinden mükemmel tespitlerden bazılarını kaçıracaktım.

    Oğuz Atay'ın hayata yönelik ince tespitlerini okumak, Hikmet'in gerçeklerini, albay ile geçen diyaloglarını, hayallerini veya rüyalarını anlamlandırmaya çalışmak gerçekten çok keyifliydi.

    Biz, her şeye hayret eden bir millet olduğumuz için albayım, sevinç ve şaşkınlıkla ellerimizi çırpıyoruz. Zaten biz her zaman alkışlarız. Beğensek de, beğenmesek de, oyumuzu versek de, vermesek de, her şeyi oyun sandığımız için durmadan ellerimizi çırparız.

     Hikmet BENOL; baş karakterimiz. Nasıl anlatılabilir ki? Birbirinden farklı, fakat hepsi birbirinin aynı!!! birden çok belki de hiç yok... BEN-OL soyadı bile insanı düşünmeye davet ediyor. Hikmet'in benlik arayışına bir gönderme mi yoksa Oğuz Atay'ın Hikmet'in aslında kendisini yansıttığı için mi bu soyadı? Ya da her ikisi mi? Belki de çok daha fazlası...

    Bence Oğuz Atay kesinlikle okunmalı, tabii Oktay Akbal'ın tavsiyesi ışığında...


   Not: Tehlikeli Oyunlar Seyyar Sahne oyuncuları tarafından sahneleniyormuş. Çanakkale'ye gelseler ne de güzel olurdu.  Bilgi için: http://www.seyyarsahne.com/

Severek izlediğim Leyla ile Mecnun'la Tehlikeli Oyunlar'ın buluşması.
Tehlikeli Oyunlar'ı okuyan ve etkisinde kalan bir senaristin kaleminden çıkan bir dizi nasıl güzel olmaz ki?

Altı Çizilesi:
     Ölmek istiyorum. Güzel kalmak için yapabileceğim tek hareket bu. 
     İnsan haklı olduğunu bile bile de kaçar. bu kadar haklı olduğu halde, böylesine haksız görünmeğe dayanamamıştır. kaçmakla, bir bakıma bütün dünyayı suçlamaktadır belki de. böyle bir topluluğun içinde yaşayamayacağını anladığı için kaçmaktan başka çare bulamamıştır.

   Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun?

     Herkes birden oturacak sofraya; mutfak köleliğine son verilmeden hürriyet yemeği yenmeyecek!

   Olmadı, kısmet değilmiş albayım, mutfak temizliğiyle olmuyormuş. Uyanınca boynuma sarılmıştı uykulu kollarıyla. Ben de bütün iş bundan ibaret diye sevinmiştim, esas meselelere boş vermiştim, tabakların suları bile akmadan onları kurulamıştım, beni azarlamıştı, çünkü kurulama bezleri hemen ıslanmıştı, ondan azarlamıştı, beni bu kadar seven ve ikide bir kollarını boynuma saran kadın neden böyle önemsiz bir mesele için beni azarlamıştı? İyi niyetlerle iyi eserler verilemeyeceğini neden hatırlatmıştı? Neden neden neden albayım?

    En son kurulan medeniyet ekmek medeniyetidir. Bu medeniyetin sürekli oluşunu sağlamak için, ülkemizin birçok yerinde, buğday yetişir. Fakat, ülkemizde en çok yetişen, köylüdür. Köylü, bütün iklimlerde yetişir. Köylünün yetişmesi için, çok emek vermeğe ihtiyaç yoktur. Köylü bozkırda yetişir, yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir. Çabuk büyür, erken meyva verir. Kendi kendine yetişir, kendi kendine meyva verir. Biz köylüleri çok severiz. Şehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız. Satırbaşı. Ülkemizde dağ vardır, ova vardır, akarsu vardır, tepe vardır, içi taranmıs çokgenlerle gösterilen şehirler vardır, girintili çıkıntılı kıyılar vardır, çakıl parçalarına ve kuşlara benzeyen göller vardır, ağzını açmış sivri burunlu ve kuyruklu bir kurbağaya benzeyen bir iç denizimiz vardır, yeşil düzlükler ve kahverengi yükseltiler vardır. Bu görünüsüyle ülkemiz, ilk bakısta, başka ülkelere benzer. Bu bakış, kuş bakışıdır. İlkbaharda ülkemiz yeşillenir; sonbaharda, eski bir harita gibi sararır, solar. Satırbaşı. Ülkemizde tarım ürünleri yetişir. Kuru üzüm ve incir yetişir. Önce ıslak yemişler yetişir. Onları, güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemiş yetiştiririz. İngiltere ye göndeririz, onlar da bize gerçek gönderirler. Gerçek tohumları gönderirler. Biz, o gerçeklerden, kendimize göre gerçekler yetiştirmeğe çalışırız. Son yıllarda, kuru üzüm ve incirin yanısıra, köylü de göndermeğe başlamışızdır. Bu köylüleri, önce şehirlerde biraz yetiştiririz; tam olgunlaşmadan (yolda bozulmasınlar diye)başka ülkelere göndeririz. Onlar da bize döviz gönderirler. Halk müziği göndeririz; şoför plağı gönderirler, aranjman gönderirler. Azgelişmişülke göndeririz; yardım gönderirler. Zelzele, toprak kayması, sel felaketi haberleri göndeririz; çadır ve heyet gönderirler. Asker göndeririz; teşekkür gönderirler. Binzorluklayetiştirdiğimizdeğerler göndeririz; dışülkelerdeçalışanyabancılaristatistiği gönderirler. Gerçekinsanlarımızı göndeririz; bizeordanmektup gönderirler.»

   'Beyaz gömlekleri uçuşarak, insanın yüzüne bakmadan geçen doktorların peşinden koştu. Bu doktorlar hep bilinmeyen bir hasta ile, o sırada kendilerini bekleyen insanlarla ilgisi olmayan soyut bir hastalık kavramıyla uğraşıyorlardı. Bu hastalık denen mesele profesörler, doçentler, mütehassıslar, asistanlar, hemşireler, hasta bakıcılar, laborantlar, hademeler, tıp öğrenci arasında görüşülen ve insanların özellikle hastaların üstünde bir davaydı. Elinizde üstü büyülü yazılarla dolu kağıtlar onların arkasından bakakalıyordunuz. mutlu bir rastlantı sonucu yarı aralık duran bir kapıdan, bu büyücüler tarikatından olup da sizin aradığınız ve belirsiz bir süre beklemeniz gereken insanüstü beyaz yaratıklardan birini görebilirseniz, tarikat mensuplarından bir başkasıyla konuşan ve hastaların, özellikle hasta yakınlarının anlayamayacağı yabancı bir dille bir şeyler söyleyen bu dalaylama, hemen suratınıza kapıyı kapatıveriyordu. 

   Tanrılar katına çıkmanıza bir an bile izin verilmiyordu. Sevgi Hanım ve Selim Bey'in de katıldıkları hasta yakınları sınıfı, hastalar kadar, belki onlardan da çileli bir zümreydi. değil hasta yakınlarının, asistanların, asistanlar ne demek mütehassısların hatta doçentlerin bile beş metreden fazla yakınına sokulamadığı bir profesörle konuşmak ne demekti. milyonlarca insanın kurtulması için çalışan bir tıp devi olarak, zavallı bir tozun hayatı için endişelenen önemsiz molekülden başka bir şey olmayan hasta yakınlarının küçümseyici bakışlarıyla ezip geçiveriyordu. bu dev mikroskoplar, bir mikrop kadar değer vermiyorlardı. Bu şaşkın kalabalığa ; üzerinde hiçbir şey yazmadığı için arkasında neler olup bittiği belli olmayan bir kapının aralığından saydam tül gibi süzülerek kayboluyorlardı.

   Üzerinde tabelalar bulunan kapıların gerisinde de genellikle canlı varlık bulunmuyordu. vakit çoktu, bekleniyordu. tecrübeli hasta yakınları, üstü yazısız kapıların önünde birikiyordu. Sonra durmadan bekleniyordu. Fakat aman Allah'ım ne kadar da çok bekleniyordu. Hiç bir yere ayrılmadan bekleniyordu. bütün gözler kapıdaydı, bütün gözler kapı tokmağındaydı. Bütün gözler, kapının altından sızan ışığın kararmasını, ilahi bir gölgenin yaklaşmasını bekliyordu. fakat aman Allah'ım ne kadar da çok bekleniyordu. sonra, beklenen tanrısal gölgenin gözünde basit bir makine parçası olan -mesela bir hemşire- aynı kapıdan çok normal bir hareket yapıyormuş gibi giriyordu. ''

   Hava kararıyordu. Köşeden bir genç kızla, bir genç adam göründü kol kola. Delikanlı bir şeyler anlatıyordu, genç kızda başını sallıyordu.’’Bana kalırsa film biraz karışıktı dedi’’dedi genç adam.’’Bazı yerlerini anlamadım’’
‘’Canım’’ dedi kız,’’Sonunda çocuk ölüyor işte’’
‘’Aptal’’ dedi delikanlı.’’O kadarını biz de anladık


   Dünyada çok sevgisizlik vardı.

7 Mayıs 2013 Salı

Yazlıkçılar evlerini açmaya başladı



     Yazlık evi olanlar özellikle de yazlığı yakınlarda olanlar havaların güzelleşmesiyle birlikte evlerini açmaya başladı. Ama bütün bir kış kapalı kalan evleri muhakkak ki pek çok masraf beklemekte. Boya badana işleri zaten kaçınılmaz olmakta. Müstakil evlerde çatılar genellikle çok problem çıkarmakta. Bahçeli yazlık evlerin bahçe bakımı gerekmekte. Otlar temizlenecek, toprak havalandırılacak, yeni yeni çiçekler ekilecek. Müstakil havuzu olanlar ise havuz temizliği ve bakımını yaptırmak zorunda. Balkon ya da bahçe mobilyalarını da yenilemek isteyebilirsiniz. Tüm bunları yapabilmek için hem zaman, hem enerji hem de para gerekmekte. Yeni sezonda çıkan tüm masraflarınız için kara kara düşünmenize gerek yok, çok uygun faizli ihtiyaç kredisi başvurusunda bulunabilirsiniz. Çok fazla miktarda olmayan kredi talepleriniz için sadece sms atarak başvurunuzu yapabiliyorsunuz. Kefil veya evrak istenmiyor. Başvurunuz onaylandığında kimliğinizle hemen en yakın şubeye gidiyorsunuz ve paranızı çekiyorsunuz. Bu kadar kolay. Borcunuzu zamana yayarak azar azar öderken yazlık evinizin keyfini çıkarıyorsunuz.



Bu bir tanıtım yazısıdır.

2 Mayıs 2013 Perşembe

Cipcip - Onur Yalçın


CİPCİP
ONUR YALÇIN
Sokak Kitapları
Mart 2013, 1.Baskı
134 Sayfa

AFD:
         Bu kitabın adını ilk olarak Donanım Haber forumunun kitap bölümünde duymuştum. Bir arkadaş ilk kitabını yazdığını söylüyordu.  İçimden ne kadar güzel bir şey diye düşünmüştüm fakat kitabın kapağı beni maalesef itiyordu. Onur Bey'in forumda yapılan saçma sapan yorumlara bile nasıl alçak gönüllü bir şekilde cevap verdiğini okuyunca, kapağın verdiği kötü izlenim yerini meraka bıraktı. Onur Bey'in kitabını bize imzalı olarak göndermesiyle Cipcip'le olan sohbetimiz başlamış oldu.

     Kitabı okurken bir yazarın ilk deneyimi olduğunu ve Onur Bey'in severek takip ettiğim Kitap Cumhuriyetim blogunda geçen "Nasıl insan olunur?" felsefesini ve "Eğer insanların kalplerine dokunabilirsem, kaleme aldıklarım az-çok okunabilir düzeyde olursa bütün ömrümü bu yolda harcamayı düşünüyorum'' cümlesini aklımdan çıkarmadım

        Kitabın gidişatını etkilememeye dikkat ederek içeriğinden bahsedecek olursam; Küçük yaşından itibaren zorluklara göğüs germeye çalışan Ömer'in hikayesi ve bugünlerde çok nadir görülen büyük aşkı var Cipcip'te.  Yazarımız kitaplarıyla "Nasıl İnsan Olunur?" sorusuna cevap arıyor. Ben bu yönüyle Doğu Yücel'in Varolmayanlar kitabında yer alan Hayalciler'e benzettim Ömer'i. Varolmayanlar'ı okuduktan sonra kendi yaptığım ya da başkaların yaptığı her davranıştan sonra "bunu bir hayalci yapmaz" ya da "bu adam bir gerçekçi" diye düşünmeye başladım. Şimdi bu tür davranışlarda Ömer'in de aklıma geleceği kesin.

      Yazarın ilk kitabı olduğundan bence birkaç küçük eksik var. İlk olarak; kitabın anlatıcısı, Ömer'in defterini bulduğunu söylüyor ve bizi Ömer'in defteriyle baş başa bırakıyor. Benim burada aklıma takılan kısım, Ömer'in 5 yaşında da 20 yaşında da aynı olgunlukta cümleler kurması. Bence Ömer'in yaşıyla, deneyimleriyle beraber belirli bir olgunluğa erişmesi, yazarımızın da bunu bize hissettirmesi lazımdı.

     İkinci olarak; bence gereksiz yere anlatılan bir pazar bölümü vardı. Belki yazarımız orada bize ekmeğini pazarcılık yaparak kazananların hayatını aktarmak istemiş, fakat bence bu bölüm asıl konuyla alakasız olmuş.

    Son olarak ise; bir iki yerde bölüm başı yanlışları vardı. Hani kitabın en can alıcı yerinden sonra bir es verilir ya, sayfa başına geçerken şöyle bir özümseriz ya son olayı, işte o tadı yaşatmada bir eksiklik vardı diye düşünüyorum. Tabii ki bu küçük eksiklikler kitabın okunabilirliğini bozacak seviyede değil.

    "Tavsiye eder miyim?" kısmına gelirsek; yazarımızla Ömer'in hayat felsefesi örtüştüğünden ve bu felsefe benim de hayat felsefemle aynı doğrultuda olduğundan Ömer karakterini sevdim. Kitabı okurken çok keyif aldım ve hemen bitirdim.

    Ben elimdeki kitabı bitirdikten sonra "bana bir şey kattı mı?" diye bakar "okumaktan keyif aldım mı?" ve "yazarın başka kitabını okur muyum?" diye kendime sorarım. Eğer bu soruların cevabı evet ise arkadaşlarıma tavsiye ederim. Bence Cipcip'te bu soruların cevabı evet ve ben de Cipcip'i sizlerin de okumasını tavsiye ediyorum.

Altı Çizilesi:
     Akşam yatağına yattığında gözlerini kapat ve hayallere dal. Gözünün önüne gelen ve seni mutlu eden şey, aşık olduğundur.

     Ya güzel konuş ya da sus.

Seni anlatmayan cümleler kurmak
Sana çıkmayan yollarda yürümek
Seni ısıtmayan güneşe gülmek
Saçlarını okşamayan rüzgarı tenime değdirmek
Haram olsun bana.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Nisan 2013 Çok Satan Kitaplar Listesi

  Haftanın çok satanlar listesini, kitap satışı yapan 25 farklı sitenin çok satan kitaplar listelerini harmanlayarak oluşturuyoruz. Böylece daha gerçekçi bir çok satanlar listesine ulaşmaya çalışıyoruz. Haftalık olarak güncellediğimiz listeyi aylık olarak da bir post şeklinde yayınlayarak, kalıcılığını sağlamak istedik.


   Bu ay listemizin başında Murat Menteş'in yeni kitabı Ruhi Mücerret var. 

Dublörün Dilemması ve Korkma Ben Varımın yazarı Murat Menteş'ten doludizgin bir roman daha!

Sıkı tutunun!

İstiklal Harbinin son gazisi, 100 yaşındaki millî kahraman RUHİ MÜCERRET; bir dünya starına nasıl dönüşüyor?
Zaten ecelin menzilindeyken, esrarengiz psikopat MASUM CİCİyi haklayabilecek mi?
Mabet filozofu AVNİ VAVdan daha neler öğrenecek?
NAZLI HİLALe, 70 yaş farka rağmen nasıl açılacak?
Ve son nefesinde kelime-i şahadet getirebilecek mi?
Bir gözü mavi, diğeri kahverengi avare CİVAN KAZANOVA; elden düşme ruhunu, şeytana neden satıyor?
Depremde yitirdiği SERPİL SİLAHLIPERİyi unutmayıp da ne yapacak?
Marifetli afet FUJER FUJİden kaçarken neye yakalanacak?
Kan kanseri yeğeni OZANı hangi parayla tedavi ettirecek?
Alınyazısındaki boşlukları neyle dolduracak?
İntiharın eşiğinde tetikte beklerken, kimvurduya mı gidecek?
Ziyadesiyle kahkaha ve bir nebze gözyaşı içeren bu serüvende
trenler gemilere çarpıyor.
İstiklal Savaşı, 85 yıl sonra devam ediyor.
Şakaklar matkapla deliniyor.
Uçaklar düşüyor.
Kaybedenler şampiyon oluyor.
Ölüler diriliyor.
Serseri kurşunlar uçuşuyor.
Ve reklamlar, müşterileri ele geçiriyor!

"100 yaşından küçükseniz, bu romanı mutlaka okuyun!"
Emrah Serbes



1.Ruhi Mücerret - Murat Menteş - April Yayıncılık 
2.Son Oyun - Ahmet Altan - Everest Yayınları 
3.Hasret - Canan Tan - Doğan Kitap 
4.Düğümlere Üfleyen Kadınlar - Ece Temelkuran - Everest Yayınları 
5.Efsane - İskender Pala - Kapı Yayınları  

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...