24 Ocak 2015 Cumartesi

Son Kahramanlar - Recep Şükrü Apuhan

SON KAHRAMANLAR
RECEP ŞÜKRÜ APUHAN
Timaş Yayınları
Nisan 2012, 8. Baskı
(İlk Basım: 2005)
208 Sayfa

AFD:
  Bazı milletlerin kendine tarih aradığı bir dünyada büyük tarihimizin çocuklarımızdan esirgenmiş olması milletimizi bütün tehlikelere açık hale getirmiştir. Liselerde okutulan tarih kitaplarında Çanakkale Zaferi'ne kaç cümle ayrıldığını gördüğümüzde birçok ağır problemin kaynağını görmüş olursunuz.
  Ne yazık ki ülkemizde "Mehmet Muzaffer'in yiğitliği, inancı, karakteri bu milletin çocuklarından esirgenmez" diyecek tek bir resmi kurum olmamıştır. En kaba taklitçilik, en açık teslimiyetçilik ve yabancı hayranlığı bu ülkenin en önemli kurumlarında kol gezerken tek bir resmi itiraz duyulmamıştır. Ülke, tarihinden koparılıp, o tarihe şan veren değerlerinden uzaklaştırılırken, doğacak tehlike hiçbir resmi kurumda gündemin bir maddesi bile olamamıştır. Bütün milletler tarihlerine, kahramanlarına, milli hatıralarına sahip çıkarken ülkemizde tarihi köklerimize bağlılık, vatan ve bayrak sevgisi küçümsenmiş, bu sevginin dalgalandığı manevi direkler aşağılanmış; yabancı kültürlere teslimiyet ve yabancı çıkarlara hizmetçilik yüceltilmiştir.

  Yukarıda alıntıladığım yazı Recep Şükrü Apuhan'ın "Son Kahramanlar" için yazdığı önsözünden bir kesit. Ne kadar da haklı değil mi Recep Bey? Tarihimize ancak son yıllarda sahip çıkmaya başladık. Yine de, ne kadar okusak az gelir şanlı tarihimize. Üç kıtaya hükmetmiş bir ceddin torunlarıyız. Tarihimiz kitaplara sığmaz.

  Neredeyse tüm dünyanın bizi ortadan kaldırmak için birleştiği o zor yıllarda, bir evden üç nesil vatan uğruna şehit olmuştur, ülkede neredeyse erkek nüfus kalmamıştır. Kimi yeni evlendiği yarinin kucağından, kimi daha göremeden yavrusunu kucağında... cepheye gitmiştir. Çoğu dönmemiş, kimi cepheye varamadan, kimi cephede ilk saldırıda, kimi cepheden cepheye koşmuş ve sonunda şehitlik mertebesine yükselmiş. Kimi adını bile bilmediği ülkelerde esir kamplarında evlerinden binlerce kilometre uzakta işkencelerle, salgın hastalıklarla ruhunu teslim etmiş. Kimi yıllar yıllar sonra dönmüş ama döndüğünde bıraktıklarını bulamamış...

   "Son Kahramanlar"da anlatılan; bu isimli, isimsiz, rütbeli, rütbesiz, Müslüman, gayrimüslim... ortak noktaları vatan olan milyonlarca şehidimizin kahramanlıklarının sadece bilinen küçücük bir kısmıdır...

17 Şubat 1855
Gözleve Muharebesi.
   Rus kuvvetleri saldırıyordu. Topçu Bölüğü neferlerinden Ispartalı Koca Halil'e bir gülle parçası isabet etti. Karnı deşilmişti. Ölmek üzere idi. Bir işaretle hemşerisini yanına çağırdı, koynundan çıkardığı bir tüfek kurşununu uzattı:
  "Hemşerim, ben ölüyorum... Babamı eski Moskof Muharebe-si'nde bu kurşun şehit etmiş... Bana arkadaşları tarafından yadigâr olarak gönderilmişti.
Bu kurşunu al... Kanımla boyanan gülle parçasını da al... 
Sağ kalırsan oğluma ver...
Ben nasıl biri iki eylemişsem o da ikiyi üç eylesin... Hakkını helal et..."
  Koca Halil din ve devletinin daima ayakta kalması için ömrünce gösterdiği fedakârlığı son nefesinde oğluna devrediyor, ondan da aynısını istiyordu.
  
   Ölürken bile tek dileği oğlunun vatanına kurban olmasını isteyen aslan yürekli şehitlerimizi rahmetle anmalı ve canlarını feda ettikleri vatana, bir namus borcu sorumluluğunda sahip çıkmalıyız. 

  Onlar bizim hür ve bağımsız yaşamamız için hayatlarını verdiler. Öyleyse onları unutarak yaşamak, esir yaşamaktır.
  Unuttuğumuz her şehit, düşmana teslim edilmiş bir siperdir. Vatan için ölmüş insanları unutmak, vatandan vazgeçmektir.

  Evet, vatan için şehit olmuş ceddimizi her daim hatırlamalıyız. Bu tür kitaplar da, bizim unutkan zihinlerimiz için bir terapi niteliğinde. Bu kitabı okurken kendi adıma, ne kadar az tarih kitabı okuduğumu yeniden fark etmiş oldum. Bu bizim tarihimiz, bu biziz... Mutlaka okumalı ve yeni nesillere bu şanlı tarihimizi aktarmalıyız.

  Kitabın son bölümünde yurt dışında  bulunan şehitliklere yer verilmiş. Adını sanını bilmediğimiz diyarlarda şehitlerimiz yatmakta... Kitabın son bölümünü okurken şehitgazihaber.com'un derlediği listeye de göz atmamız da fayda var.

   Ya Anadolu?
   1911'de şehitliklerimizin belirlenmesi için girişilen hamlede görüşüne ve bilgisine başvurulanlardan biri olan Hafız Hakkı Paşa raporunda şöyle der:
"Vatanımız huduttan hududa şehitliktir!"

  Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı,
  Düşün altında binlerce kefensiz yatanı...
                                      -Mehmet Akif Ersoy-


Altı Çizilesi:
  Yirmi kişi kaldıklarında Alay Komutanı Lütfü Bey, Alay sancağını öper, beyaz bir patiskaya sarar, beyazlara bürünmüş bir çavuşla karargâha gönderir. Çavuş karlar içinde yavaş yavaş sürünerek düşman saflarından geçmiş, karargâha sabah ulaşmıştır.
  87. Alay'dan kurtulan sadece Alay sancağıdır...

  "Allahüekber Dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel Allah'larına teslim olmuşlardı."  -Rus Kurmay Başkanı Pietroviç-


  Mehmetçikler birkaç dakikalık ömürleri kaldığını anladılar. Düdük çalınınca geçecekleri hücumda ölüm kesindi.
  Biri yavaş sesle yanındakine vasiyette bulundu:
  "Şehit olursam, sen de sağ kalır ve yurduma uğrarsan onlara söyle ki vatanım için hayatımı bilerek verdim. Oğlum Mehmet vatanına, milletine hayırlı bir insan olmalıdır..."

"Dedem Doğu Cephesine gitmiş, bir daha da dönmemiş."
İşte binlerce ailenin bir cümlelik hatırası...

Unutma!
Unuttuğunda affetmiş olmazsın. Aldanmış olursun...
Unuttukça yalnızlığımız azalmayacak, artacaktır...

Ben Antepliyim Şahin'im ağam
Mavzer omzuma yük
Ben yumruklarımla döğüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük
                                 -Yavuz Bülent Bakiler-

O ulu sabaha bizim küçücük sınıftan sade
İki can 29 Ahmet, 73 Mecit
Siz hiç düşündünüz mü bu yurdun her sabahına,
Kaç bin gazi düşer, kaç bin şehit?
                                 -Zeki Ömer Defne-

21 Ocak 2015 Çarşamba

Kafamda Bir Tuhaflık - Orhan Pamuk

KAFAMDA BİR TUHAFLIK
ORHAN PAMUK
Yapı Kredi Yayınları
Aralık 2014, 1. Baskı
482 Sayfa

AFD:
  "Kafamda Bir Tuhaflık" daha piyasaya çıkmadan ilgimi çekmişti. Orhan Pamuk'un altı senede bu kitabı yazması, isminin güzelliği ve tanıtım yazıları sayesinde büyük bir heyecan ve merakla okumaya başladım kitabı.

  Kitabımıza; 1960'larda Beyşehir'den İstanbul'a ilk göç edenlerin yaşam hikayesi ile başlıyoruz. Kahramanımız Mevlut ise 1969'da babasının yanına, İstanbul'a, henüz daha 12 yaşındayken geliyor ve Mevlut'un İstanbul macerası başlamış oluyor.

  Kafamda Bir Tuhaflık'ta 1969-2012 yıllarının İstanbul'u anlatılıyor. İstanbul'un nasıl değiştiği, insanları nasıl değiştirdiği ve Mevlut'un bu değişimlerin arasındaki hayatta kalma mücadelesi...

  Kitabı okurken "Nasıl gidiyor?" diye soranlara verdiğim ilk cevap "Heyecanı eksik" oldu. Evet kitabımız İstanbul'un kırk yıllık serüvenini, özellikle benim gibi İstanbul'da yaşamayanlar için oldukça güzel anlatıyor. Fakat "Acaba bir sonraki sayfada ne olacak?" diyerek okuduğum bir kitap  da değildi maalesef.

  Kitabın isminin de oldukça iddialı koyulduğu kanaatindeyim. "Kafamda Bir Tuhaflık"? Mevlut'un kendisi bu cümleyi dile getirmese, bu cümlenin kitapta kim için kullanıldığını bile anlayamayacaktım. Bence Mevlut'un kafasında herhangi bir tuhaflık yok, ya da benim de kafamda bir tuhaflık var. Mevlut bana göre sadece saf bir karakter. İstanbul ve insanlar kırk yılda çok büyük değişimler yaşarken, Mevlut içindeki saflığı korumuş ve hep aynı Mevlut olarak kalmış. Aslında olmamız gereken bu iken, kafasında tuhaflık olanın Mevlut olması doğru değil. Asıl kafasında tuhaflık olanlar; gözünü para, iktidar hırsı bürümüş olanlar, nereden geldiklerini, kim olduklarını ve insanlıklarını unutanlar.


18 Ocak 2015 Pazar

Ben Bir Ağacım - Orhan Pamuk

BEN BİR AĞACIM
ORHAN PAMUK
Yapı Kredi Yayınları
Ağustos 2013, 1. Baskı
128 Sayfa

AFD:
  "Ben Bir Ağacım"  geçen sene yayınlanmasına rağmen, Orhan Pamuk'un yeni kitabı "Kafamda Bir Tuhaflık" yayınlandıktan sonra ben de okuma isteği uyandırdı. "Kafamda Bir Tuhaflık"ın tanıtım metinlerini beğenmiştim ve Mevlut'un hayat hikayesini bir an önce okumak istiyordum. "Ben Bir Ağacım"da da, Mevlut'un orta okul yıllarının anlatıldığını duyunca "Kafamda Bir Tuhaflık"tan önce bu kitabı okumalıyım diye düşündüm. Açıkçası ben "Kafamda Bir Tuhaflık"ta Mevlut'un orta okul yıllarının anlatılmadığını bu yıllara sadece "Ben Bir Ağacım"da yer verildiğini düşünmüştüm. Meğer öyle değilmiş.

  "Ben Bir Ağacım" bir seçme parçalar kitabıymış. Orhan Pamuk'un yayınladığı eserlerden seçtiği bölümlerden oluşturulmuş bir kitapmış. Ben "Ben Bir Ağacım"dan önce sadece "Kar"ı okumuştum bu sebeple "Ben Bir Ağacım"ı okumak benim için Orhan Pamuk'u tanımama yardımcı oldu. İlk başta hangi kitaplarını okumak istediğimi de belirlemiş oldum.

  "Ben Bir Ağacım" için seçme parçalar dedik ama her parça kitaptan bire bir alınmamış. Kitabın tanıtımlarında da bahsedildiği gibi; "Orhan Pamuk, diğer kitaplarından bu parçaları kitaba alırken metinlere dokundu, eski yazılarını değiştirdi, cümleler, paragraflar ekledi, başlıklar koydu. "

  Sözün Özü; Orhan Pamuk eserleri hakkında fikir sahibi olmak adına güzel bir kitap "Ben Bir Ağacım"


Kitabın Tanıtımından:
Herkes için Orhan Pamuk
"Bu kitapta, şimdiye kadar yazdığım sayfalardan, en kolay anlaşılabilir ve en güçlü olanları seçmeye çalıştım."

Çocukluk ve okul hikâyeleri ve tarihten sayfalar
Orhan Pamuk, diğer kitaplarından bu parçaları kitaba alırken metinlere dokundu, eski yazılarını değiştirdi, cümleler, paragraflar ekledi, başlıklar koydu. Pamuk'un kırk yıllık yazarlık hayatının en güzel sayfalarından yapılan bu seçme hem onun yeni ve genç okurlarının, hem de yazarın eski takipçilerinin ilgisini çekecek.

"Kitabın kalbinde, hakkında hayaller kurmaktan hoşlandığım iki konu var: Tarihin esrarlı yüzü ve çocukluk ve öğrencilik yıllarının hatıraları. Romanlarımda ve düzyazılarımda bu iki kaynağa hep geri döndüm. Her seferinde de iki konunun kafamda iç içe geçtiğini hissettim. Yani: Tarihin çocuksu yanı ile çocukluğun tarihsel yanı."

Hiç yayımlanmamış bir hikâye
Ben Bir Ağacım'da Pamuk, Osmanlı zamanının bir celladını, bir padişahın kıskançlığını anlatıyor, bir ağacı, bir resmi konuşturuyor ve kendi çocukluk, gençlik ve okul hatıralarını hikâye ediyor. Pamuk'un yeni romanı Kafamda Bir Tuhaflık'ın kahramanı Mevlut Karataş'ın ortaokul yıllarının hikâyesiyle...

14 Ocak 2015 Çarşamba

İkinci Mesih - Glenn Meade

İKİNCİ MESİH
Orjinal Adı: The Second Messiah
Çevirmen: Ali Cevat AKKOYUNLU
Turkuvaz Kitap
Nisan 2010, 1. Baskı
Orijinal İlk Basım: 2010
480 Sayfa


AFD:
 Her Glenn Meade kitabı yorumumda söylediğim gibi: "Glenn Meade, benim en sevdiğim yazarlardan biridir. Meade tarihi kurgular yazar. Fakat bu kurgular gerçeğe o kadar yakındır ki, kitabı bitirdikten sonra "Acaba okuduklarım gerçek mi?" diye düşünmeye başlarım. İkinci Mesih'te de yine aynı cümleyi kurmanın sevincini yaşıyorum.

  İkinci Mesih'te bu sefer yazarımız, Vatikan sırlarının üzerine gidiyor. Kumran'da bulunan Ölü Deniz Parşömenleri etrafında işlenen cinayetler, parşömenlerde yer alan Hristiyanlığı kökünden etkileyecek şifreli metinler ve Vatikan'ın yıllardan beri büyük bir özveriyle sakladığı sırlar... Bu sırları açıklamak isteyenler (Papa dahil) ve sırların açıklanmaması için her şeyi yapmaya kararlı kişiler arasında geçen ve soluksuz okunan bir kitap İkinci Mesih.


Kitabın Tanıtımından: 
  İsrail'de, Lut Gölü yakınlarında bulunan Ölü Deniz Parşömenleri, tarihin en müthiş gizemlerinden birini, Hz. İsa'nın kimliğinin ve varlığının ardındaki sırrı ortaya koyan bilgiler içermektedir. Parşömenleri ilk bulan arkeoloğun öldürülmesinin üzerinden yıllar geçer ve kazılar devam ederken peş peşe ölümler birbirini izler. Parşömenlerde sözü edilen İkinci Mesih'in kim olduğuna ilişkin sırrın çözülmesi dünyadaki dengeleri altüst edebilecektir. Gereğinden fazla şey bilen arkeolog Jack Cane ve Yasmin Gren'in peşine uluslararası şebekeler takılınca soluk soluğa bir kovalamaca başlar. Bir ucu Roma'ya ve Vatikan'a, Amerikalı Papa'ya, kardinallere ve din adına çevrilen entrikalara, bir ucu Kudüs'e, İsrail'in Mossad örgütüne, Suriye gizli polisine ve Lut Gölü'nde kazılar yapan arkeologlara dayanan İkinci Mesih, gerilim dolu bir roman. Daha önce Türkçede yayınlanan ve çok-satan listelerinde uzun zaman yer alan altı kitabıyla serüven meraklısı geniş bir okur kitlesi edinen Glenn Meade'in gerçek belgelere dayanarak yazdığı İkinci Mesih, yazarın izniyle ilk kez Türkiye'de ve Türkçede yayınlanıyor.

10 Ocak 2015 Cumartesi

Genç Werther'in Acıları - Johann Wolfgang Von Goethe

GENÇ WERTHER'İN ACILARI
Orjinal Adı: Die Leiden Des Jungen Werther
Çevirmen: Mahmure KAHRAMAN
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Eylül 2013, 6. Baskı
Orijinal İlk Basım: 1774
126 Sayfa

AFD:
   Yıllar önce Goethe'den "Faust"u okumuştum, o zaman bulunduğum yaş itibariyle benim için zor bir okuma olmuştu. O okumamın hatırasıyla Goethe'den uzak durmuştum. Ne kadar yanlış bir yolda olduğumu geç de olsa "Genç Werther'in Acıları" ile anlamış oldum.

  "Genç Werther'in Acıları"; kahramanımız Werther'in arkadaşı Wilhelm'e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Kitabın başında Wilhelm bize böyle seslenmektedir:
  "Zavallı Werther'in hikayesi ile ilgili bulabildiğim her şeyi büyük bir titizlikle topladım ve burada size sunuyorum, bu nedenle bana müteşekkir kalacağınızı biliyorum. Onun ruhuna ve kişiliğine hayranlık ve sevgi duymaktan, yazgısına gözyaşı dökmekten kendinizi alamayacaksınız. 
  Ey güzel insan, sen de onun gibi bir tutkunun esiriysen, onun acıları sana avuntu olsun, eğer yazgından veya kendi hatandan dolayı bir arkadaş bulamıyorsan, bu küçük kitap dostun olsun."

  "Genç Werther'in Acıları", yasak bir aşkın romanı. Romanımızın kahramanı Werther, nişanlı bir kız olan Lotte'ye aşık olur. Lotte de Werther'in bu ilgisinden oldukça memnundur. Hatta Werther'e Lotte'nin de ilgisi vardır diyebiliriz. Fakat verilen sözler ve ahlaki sorumluluklar bu aşka engeldir. Werther ve Lotte'nin yasak aşkının akibetini öğrenmek için Goethe'nin en iyi kitaplarından biri olarak adlandırılan "Genç Werther'in Acıları"nı mutlaka bir an önce okumalısınız.

  Yukarıda yaptığım tanıtımda sadece kitabın bir aşk hikayesi olduğundan bahsetmişim, aslında aşk hikayesinin çok daha ötesinde bir kitap. Her türlü sınırlamaya ve sıradanlığa karşı olan Werther'in hikayesi bu. Herkesin düşündüğü ve onayladığı doğruları kendi doğrusu olarak görmeyen, göremeyen Werther'in. Kitapta çok güzel çıkarımlar var,  altını çizdiğim bölümlere göz atmanızı kesinlikle öneririm.

  "Genç Werther'in Acıları"nın yazılma serüveni ve eseri okuyan insanlar üzerinde bıraktığı etki de oldukça bahse değerdir. Goethe bu kitabını yazrken; kendisinin ve bir arkadaşının yaşadığı imkansız aşklardan ilham almıştır: Kendisi kitapta da olduğu gibi, nişanlı bir kıza (Charlotte Buff) aşık olmuştur. Bir elçilikte sekreter olarak çalışan arkadaşı Karl Wilhelm Jerusalem ise evli bir kadına aşık olmuş ve imkansız aşkı yüzünden intihar etmiştir. 

    Kitap yayınlandıktan sonra ise Almanya'da çok büyük yankı uyandırmış, "Werther Salgını" diye nitelendirilen bir akım ortaya çıkmış. Bir çok insan Werther'in mavi ceketi ve sarı pantolonunu giymeye başlamış.  Hatta intihar vakalarında da kayda değer bir artış olunca Friedrich Nicolia isimli bir yazar "Genç Werther'in Mutlulukları" adı altında mutlu sonla biten bir kitap bile kaleme almış. 

   "Genç Werther'in Acıları" bir çok filme konu olmasına rağmen, en iyi uyarlama olarak bahsedilen 2008 yapımı Werther'i izlemenizi de öneririm.


Altı Çizilesi:
  Üst sınıfın insanları,alt sınıfa karşı her zaman soğuk bir mesafe içinde, sanki yakın davransalar bir şey kaybedeceklermiş gibi; birde düşüncesizler ve başkalarına kötü niyetle takılmaktan hoşlananlar var, kibirlerini zavallı insanlara daha çok hissettirsinler diye onların seviyesine inmiş gibi davranıyorlar.
  Eşit olmadığımızı, olmayacağımızı çok iyi biliyorum, ancak saygı görmek adına alt tabaka insanlarından kendini uzak tutmak gerektiğine inanan kişi, yenilgiden korktuğu için düşmandan saklanan bir korkak kadar eleştiriyi hak eder.

  Bahçeden kopardığı bir baş lahanayı sofraya koyan insanın basit ve saf mutluluğunu kalbim hissedebiliyorsa, keyfime diyecek yoktur, çünkü o yalnızca lahanayı değil, bütün güzel günleri, onu ektiği o tatlı sabahı, suladığı o tatlı akşamları da sofraya koymuş olur, lahananın günbegün büyümesi ona haz verdiği için her şeyin tadına bir anda yeniden varır.

    Söylemek kolay, gerçekleştirmek zor.

    Bu dünyada birinin değerini anlaması o kadar da kolay bir şey değil.

  En büyük mutsuzluk , burada iğrenç insanların yanında hissedilen can sıkıntısı , aralarındaki yükselme rekabeti , bir adım öne çıksınlar diye birbirlerini gözetleyip dikkat kesilmeleri; gizlemeye hiç gerek duyulmayan çok acınacak, çok alçakça tutkular.

  Budalalar, aslında sıranın bir önemi olmadığını, ilk sırada olmanın nadiren insanı en önemli kişi kıldığını görmüyorlar! Kimi kralı nazırı, kimi nazırı da müsteşarı yönetir. Böyle olunca en önemli kişi kim? Bana kalırsa, başkalarını değerlendiren, kudretli ve kurnaz olan, yeteneklerini ve tutkularını planlarını uygulamak için devreye sokan kişidir.

  Sabahleyin güneş doğarsa, gün güzel geçecek demektir, o zaman kendi kendime şöyle demekten kendimi alamıyorum: Yine insanların birbirlerine zehir edecekleri güzel bir gün.

  Ruh sükuneti muhteşem bir şey, kendimden hoşnut olmak da aynı şekilde. Sevgili dostum, keşke çok değerli bir mücevher olan bu duygu, güzel ve paha biçilmez olduğu kadar kırılgan olmasa.

  Üzerinde zevkle yaşamak için insanın sadece biraz toprak parçasına, altında huzurla yatmak için de bundan daha azına ihtiyacı var.

  Bir de yüreğimden ziyade zekamı ve yeteneklerimi takdir ediyor, oysa o benim tek gurur vesilem, her şeyin, her yeteneğin, her mutluluğun, her acının tek başına kaynağı. Ah benim bildiklerimi herkes bilebilir, bana özgü olansa yalnızca yüreğim.




6 Ocak 2015 Salı

Çakal - Frederick Forsyth

ÇAKAL
Orijinal Adı: The Day of Jackal
FREDERICK FORSYTH
Çevirmen: Sermet PUZA
E Yayınları
Eylül 1974, 7. Baskı
(Orijinal İlk Basım 1971)
414 Sayfa

AFD:
  Frederick Forsyth'ı ve Çakal'ı, favori yazarlarımdan biri olan Glenn Meade'in hayranı olduğum kitabı Kar Kurdu sayesinde öğrenmiştim. Kar Kurdu'nun arka kapağında yazan "Glenn Meade'de bu yeni romanıyla Çakal'ın yazarı Forsyth'ın doğal mirasçısı olduğunu kanıtlıyor." cümlesinden sonra Frederick Forsyth kitapları okunacaklar listeme eklendi.

 Çakal'da olaylar 1960'lı yıllarda geçiyor. Fransa başkanı De Gaulle'yi öldürmeyi düşünen muhalifler, işi, usta bir suikastçı olan "Çakal" kod adlı bir İngiliz'e veriyor. Çakal bu operasyon için çok gizli bir şekilde tek başına hazırlanıyor. Peki muhalifler amacına ulaşacak mıdır? Yoksa Çakal Fransız polisinin amansız takibi sonrasında yakalanacak mıdır?...

  "Çakal", Frederick Forsyth'ın okuduğum ilk kitabıydı. Fakat adını duymama vesile olan "Kar Kurdu"nun ben de bıraktığı etkiyi bırakamadı, hatta yaklaşamadı bile. Evet güzel bir polisiyeydi fakat "elimden düşüremedim" cümlesini bana kullandırtmayan bu kitapta bir şeyler eksik diye düşünüyorum.

Dipnot: Çakal'dan uyarlanan 1973 yılı yapımı bir film de bulunmaktadır. The Day Of The Jackal


Kitabın Tanıtımından:
  De Gaulle'ü öldürmeye hazır mısınız?" Boğuk bir sesle konuşmuştu. Ama sorusu yankılanıp odanın içini doldurmuş gibiydi. İngiliz, bakışlarını yeniden ona yöneltti, gözleri yine her türlü anlamdan yoksundu. "Evet" dedi. "Ama bu iş size çok pahalıya mal olacak"

 Hangi adla hangi ülkeden ve ne zaman geleceği bilinmeyen bir kiralık katille gizli servisler arasındaki kovalamaca bu pazarlıkla başladı.

3 Ocak 2015 Cumartesi

2014 Yılında En Çok Satan 100 Kitap

  2014 yılı boyunca tuttuğumuz veriler sayesinde hazırladığımız 2014'ün en çok satan 100 kitabını sizlere sunuyoruz.


1. Allah De Ötesini Bırak - Uğur Koşar - Destek Yayınları 
2. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları
3. Elif Gibi Sevmek - Hikmet Anıl Öztekin - Yakamoz Kitap
4. Böğürtlen Kışı - Sarah Jio - Arkadya Yayınları
5. Kayıp Sicil - Soner Yalçın - Kırmızı Kedi 









6. Deliduman - Emrah Serbes - İletişim Yayınları 
7. Bana Allah Yeter - Uğur Koşar - Destek Yayınları
8. Yaralı - Kahraman Tazeoğlu - Destek Yayınları
9. Aldatmak - Paulo Coelho - Can Yayınları
10. Ustam ve Ben - Elif Şafak - Doğan Kitap









11. Bukre - Kahraman Tazeoğlu - Destek Yayınları
12. Sabah Uykum - Ahmet Batman - Destek Yayınları
13. Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez - Can Yayınları
14. Soğuk Kahve - Ahmet Batman - Destek Yayınları
15. Son Kamelya - Sarah Jio - Arkadya Yayınları



1 Ocak 2015 Perşembe

Aralık 2014 Çok Satan Kitaplar Listesi

  Kitap satışı yapan 20 farklı sitenin çok satan kitaplar listelerini harmanlayarak oluşturduğumuz Aralık ayı listemizin başında Can Dündar'ın yeni kitabı Abim Deniz var.


ABİM DENİZ
  "Bu kitapta Deniz'in durgun, fırtınalı, eğlenceli, dalgalı hallerini ve yer yer derinliklerini bulacaksınız. Neden bugün hâlâ on binlerce çocuğun adında yaşadığını, her kesim tarafından sevilip sayıldığını, ölüm yıldönümlerinde nasıl olup da her yıl biraz daha büyüyen kalabalıklar toplandığını, her direnişte, her mitingde isminin niçin ısrarla anıldığını, neden Gezi Direnişi patladığında AKM'nin en görünür yerine onun posterinin asıldığını daha iyi anlayacaksınız."

  Bugüne kadar özenle saklanan fotoğraflar, mektuplar ve belgeler, Can Dündar'ın deneyimli gazeteciliği ve Deniz'in yıllarca sessiz kalan kardeşi Hamdi Gezmiş'in tanıklığıyla birlikte ilk defa bu kitapta gün yüzüne çıkıyor. Devrim ideali peşinde fedakârca koşturmuş bir kuşağı ve dönemin siyasi atmosferini ortaya koyan Abim Deniz Denizlerin "onurlu ve cesur" duruşlarına içten bir selam…

1. Abim Deniz - Can Yayınları - Can Dündar
2. Kafamda Bir Tuhaflık - Orhan Pamuk - Yapı Kredi Yayınları
3. Handan - Ayşe Kulin - Everest Yayınları
4. Gündüzsefası - Sarah Jio - Arkadya Yayınları
5. Bana İkimizi Anlat - Ahmet Batman - Destek Yayınları
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...