Nisan 2012, 8. Baskı
(İlk Basım: 2005)
(İlk Basım: 2005)
208 Sayfa
Yukarıda alıntıladığım yazı Recep Şükrü Apuhan'ın "Son Kahramanlar" için yazdığı önsözünden bir kesit. Ne kadar da haklı değil mi Recep Bey? Tarihimize ancak son yıllarda sahip çıkmaya başladık. Yine de, ne kadar okusak az gelir şanlı tarihimize. Üç kıtaya hükmetmiş bir ceddin torunlarıyız. Tarihimiz kitaplara sığmaz.
Neredeyse tüm dünyanın bizi ortadan kaldırmak için birleştiği o zor yıllarda, bir evden üç nesil vatan uğruna şehit olmuştur, ülkede neredeyse erkek nüfus kalmamıştır. Kimi yeni evlendiği yarinin kucağından, kimi daha göremeden yavrusunu kucağında... cepheye gitmiştir. Çoğu dönmemiş, kimi cepheye varamadan, kimi cephede ilk saldırıda, kimi cepheden cepheye koşmuş ve sonunda şehitlik mertebesine yükselmiş. Kimi adını bile bilmediği ülkelerde esir kamplarında evlerinden binlerce kilometre uzakta işkencelerle, salgın hastalıklarla ruhunu teslim etmiş. Kimi yıllar yıllar sonra dönmüş ama döndüğünde bıraktıklarını bulamamış...
"Son Kahramanlar"da anlatılan; bu isimli, isimsiz, rütbeli, rütbesiz, Müslüman, gayrimüslim... ortak noktaları vatan olan milyonlarca şehidimizin kahramanlıklarının sadece bilinen küçücük bir kısmıdır...
17 Şubat 1855
Gözleve Muharebesi.
Rus kuvvetleri saldırıyordu. Topçu Bölüğü neferlerinden Ispartalı Koca Halil'e bir gülle parçası isabet etti. Karnı deşilmişti. Ölmek üzere idi. Bir işaretle hemşerisini yanına çağırdı, koynundan çıkardığı bir tüfek kurşununu uzattı:
"Hemşerim, ben ölüyorum... Babamı eski Moskof Muharebe-si'nde bu kurşun şehit etmiş... Bana arkadaşları tarafından yadigâr olarak gönderilmişti.
Bu kurşunu al... Kanımla boyanan gülle parçasını da al...
Sağ kalırsan oğluma ver...
Ben nasıl biri iki eylemişsem o da ikiyi üç eylesin... Hakkını helal et..."
Koca Halil din ve devletinin daima ayakta kalması için ömrünce gösterdiği fedakârlığı son nefesinde oğluna devrediyor, ondan da aynısını istiyordu.
Kitabın son bölümünde yurt dışında bulunan şehitliklere yer verilmiş. Adını sanını bilmediğimiz diyarlarda şehitlerimiz yatmakta... Kitabın son bölümünü okurken şehitgazihaber.com'un derlediği listeye de göz atmamız da fayda var.
Ya Anadolu?
1911'de şehitliklerimizin belirlenmesi için girişilen hamlede görüşüne ve bilgisine başvurulanlardan biri olan Hafız Hakkı Paşa raporunda şöyle der:
"Vatanımız huduttan hududa şehitliktir!"
Kitabın Tanıtımından:
Soğanlı Dağlarında 87. Alay dan geriye kalan yalnızca Alay sancağı idi. Çanakkale de derelere daldırılan mataralara kan doluyordu. Gazze'de siperlerin önünde patlamamış mermi aradık. Felahiye de Yüzbaşı Muzaffer son sözünü bir zarfın üzerine yazdı: "Kıble ne yöndedir?" Dumlupınar da Üsteğmen Hamza dikenli telleri elleriyle parçaladı. Onlar yeryüzünün en yalnız insanlarıydılar...
Kan, ter ve gözyaşı ile örülmüş günler, binlerce şehit ve gazi.. I. Dünya Savaşı'nın ve Kurtuluş Savaşı'nın unutulmaz anları Recep Şükrü Apuhan'ın kalemiyle bugünlere taşınıyor...
Bu kitap, 1914-1922 yılları arasında en çetin imtihanlardan yüzünün akı ile çıkmış bir aşkı anlatıyor. Belki o hüzne, hasrete, o mektupları kaybolan adamlara karışmak isterseniz... Belki o yalnızlığa bir son vermek istersiniz diye...
AFD:
Bazı milletlerin kendine tarih aradığı bir dünyada büyük tarihimizin çocuklarımızdan esirgenmiş olması milletimizi bütün tehlikelere açık hale getirmiştir. Liselerde okutulan tarih kitaplarında Çanakkale Zaferi'ne kaç cümle ayrıldığını gördüğümüzde birçok ağır problemin kaynağını görmüş olursunuz.
Bazı milletlerin kendine tarih aradığı bir dünyada büyük tarihimizin çocuklarımızdan esirgenmiş olması milletimizi bütün tehlikelere açık hale getirmiştir. Liselerde okutulan tarih kitaplarında Çanakkale Zaferi'ne kaç cümle ayrıldığını gördüğümüzde birçok ağır problemin kaynağını görmüş olursunuz.
Ne yazık ki ülkemizde "Mehmet Muzaffer'in yiğitliği,
inancı, karakteri bu milletin çocuklarından esirgenmez" diyecek tek bir
resmi kurum olmamıştır. En kaba taklitçilik, en açık teslimiyetçilik ve yabancı
hayranlığı bu ülkenin en önemli kurumlarında kol gezerken tek bir resmi itiraz
duyulmamıştır. Ülke, tarihinden koparılıp, o tarihe şan veren değerlerinden
uzaklaştırılırken, doğacak tehlike hiçbir resmi kurumda gündemin bir maddesi
bile olamamıştır. Bütün milletler tarihlerine, kahramanlarına, milli
hatıralarına sahip çıkarken ülkemizde tarihi köklerimize bağlılık, vatan ve
bayrak sevgisi küçümsenmiş, bu sevginin dalgalandığı manevi direkler
aşağılanmış; yabancı kültürlere teslimiyet ve yabancı çıkarlara hizmetçilik
yüceltilmiştir.
Yukarıda alıntıladığım yazı Recep Şükrü Apuhan'ın "Son Kahramanlar" için yazdığı önsözünden bir kesit. Ne kadar da haklı değil mi Recep Bey? Tarihimize ancak son yıllarda sahip çıkmaya başladık. Yine de, ne kadar okusak az gelir şanlı tarihimize. Üç kıtaya hükmetmiş bir ceddin torunlarıyız. Tarihimiz kitaplara sığmaz.
Neredeyse tüm dünyanın bizi ortadan kaldırmak için birleştiği o zor yıllarda, bir evden üç nesil vatan uğruna şehit olmuştur, ülkede neredeyse erkek nüfus kalmamıştır. Kimi yeni evlendiği yarinin kucağından, kimi daha göremeden yavrusunu kucağında... cepheye gitmiştir. Çoğu dönmemiş, kimi cepheye varamadan, kimi cephede ilk saldırıda, kimi cepheden cepheye koşmuş ve sonunda şehitlik mertebesine yükselmiş. Kimi adını bile bilmediği ülkelerde esir kamplarında evlerinden binlerce kilometre uzakta işkencelerle, salgın hastalıklarla ruhunu teslim etmiş. Kimi yıllar yıllar sonra dönmüş ama döndüğünde bıraktıklarını bulamamış...
"Son Kahramanlar"da anlatılan; bu isimli, isimsiz, rütbeli, rütbesiz, Müslüman, gayrimüslim... ortak noktaları vatan olan milyonlarca şehidimizin kahramanlıklarının sadece bilinen küçücük bir kısmıdır...
17 Şubat 1855
Gözleve Muharebesi.
Rus kuvvetleri saldırıyordu. Topçu Bölüğü neferlerinden Ispartalı Koca Halil'e bir gülle parçası isabet etti. Karnı deşilmişti. Ölmek üzere idi. Bir işaretle hemşerisini yanına çağırdı, koynundan çıkardığı bir tüfek kurşununu uzattı:
"Hemşerim, ben ölüyorum... Babamı eski Moskof Muharebe-si'nde bu kurşun şehit etmiş... Bana arkadaşları tarafından yadigâr olarak gönderilmişti.
Bu kurşunu al... Kanımla boyanan gülle parçasını da al...
Sağ kalırsan oğluma ver...
Ben nasıl biri iki eylemişsem o da ikiyi üç eylesin... Hakkını helal et..."
Koca Halil din ve devletinin daima ayakta kalması için ömrünce gösterdiği fedakârlığı son nefesinde oğluna devrediyor, ondan da aynısını istiyordu.
Ölürken bile tek dileği oğlunun vatanına kurban olmasını isteyen aslan yürekli şehitlerimizi rahmetle anmalı ve canlarını feda ettikleri vatana, bir namus borcu sorumluluğunda sahip çıkmalıyız.
Onlar bizim hür ve bağımsız yaşamamız için hayatlarını verdiler. Öyleyse onları unutarak yaşamak, esir yaşamaktır.
Unuttuğumuz her şehit, düşmana teslim edilmiş bir siperdir. Vatan için ölmüş insanları unutmak, vatandan vazgeçmektir.
Evet, vatan için şehit olmuş ceddimizi her daim hatırlamalıyız. Bu tür kitaplar da, bizim unutkan zihinlerimiz için bir terapi niteliğinde. Bu kitabı okurken kendi adıma, ne kadar az tarih kitabı okuduğumu yeniden fark etmiş oldum. Bu bizim tarihimiz, bu biziz... Mutlaka okumalı ve yeni nesillere bu şanlı tarihimizi aktarmalıyız.
Kitabın son bölümünde yurt dışında bulunan şehitliklere yer verilmiş. Adını sanını bilmediğimiz diyarlarda şehitlerimiz yatmakta... Kitabın son bölümünü okurken şehitgazihaber.com'un derlediği listeye de göz atmamız da fayda var.
Ya Anadolu?
1911'de şehitliklerimizin belirlenmesi için girişilen hamlede görüşüne ve bilgisine başvurulanlardan biri olan Hafız Hakkı Paşa raporunda şöyle der:
"Vatanımız huduttan hududa şehitliktir!"
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı,
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı...
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı...
Altı Çizilesi:
Yirmi kişi kaldıklarında Alay Komutanı Lütfü Bey, Alay sancağını öper, beyaz bir patiskaya sarar, beyazlara bürünmüş bir çavuşla karargâha gönderir. Çavuş karlar içinde yavaş yavaş sürünerek düşman saflarından geçmiş, karargâha sabah ulaşmıştır.
87. Alay'dan kurtulan sadece Alay sancağıdır...
"Allahüekber Dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel Allah'larına teslim olmuşlardı." -Rus Kurmay Başkanı Pietroviç-
Mehmetçikler birkaç dakikalık ömürleri kaldığını anladılar. Düdük çalınınca geçecekleri hücumda ölüm kesindi.
Biri yavaş sesle yanındakine vasiyette bulundu:
"Şehit olursam, sen de sağ kalır ve yurduma uğrarsan onlara söyle ki vatanım için hayatımı bilerek verdim. Oğlum Mehmet vatanına, milletine hayırlı bir insan olmalıdır..."
"Dedem Doğu Cephesine gitmiş, bir daha da dönmemiş."
İşte binlerce ailenin bir cümlelik hatırası...
Unutma!
Unuttuğunda affetmiş olmazsın. Aldanmış olursun...
Unuttukça yalnızlığımız azalmayacak, artacaktır...
Ben Antepliyim Şahin'im ağam
Mavzer omzuma yük
Ben yumruklarımla döğüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük
-Yavuz Bülent Bakiler-
O ulu sabaha bizim küçücük sınıftan sade
İki can 29 Ahmet, 73 Mecit
Siz hiç düşündünüz mü bu yurdun her sabahına,
Kaç bin gazi düşer, kaç bin şehit?
-Zeki Ömer Defne-
Yirmi kişi kaldıklarında Alay Komutanı Lütfü Bey, Alay sancağını öper, beyaz bir patiskaya sarar, beyazlara bürünmüş bir çavuşla karargâha gönderir. Çavuş karlar içinde yavaş yavaş sürünerek düşman saflarından geçmiş, karargâha sabah ulaşmıştır.
87. Alay'dan kurtulan sadece Alay sancağıdır...
"Allahüekber Dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel Allah'larına teslim olmuşlardı." -Rus Kurmay Başkanı Pietroviç-
Mehmetçikler birkaç dakikalık ömürleri kaldığını anladılar. Düdük çalınınca geçecekleri hücumda ölüm kesindi.
Biri yavaş sesle yanındakine vasiyette bulundu:
"Şehit olursam, sen de sağ kalır ve yurduma uğrarsan onlara söyle ki vatanım için hayatımı bilerek verdim. Oğlum Mehmet vatanına, milletine hayırlı bir insan olmalıdır..."
"Dedem Doğu Cephesine gitmiş, bir daha da dönmemiş."
İşte binlerce ailenin bir cümlelik hatırası...
Unutma!
Unuttuğunda affetmiş olmazsın. Aldanmış olursun...
Unuttukça yalnızlığımız azalmayacak, artacaktır...
Ben Antepliyim Şahin'im ağam
Mavzer omzuma yük
Ben yumruklarımla döğüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük
-Yavuz Bülent Bakiler-
O ulu sabaha bizim küçücük sınıftan sade
İki can 29 Ahmet, 73 Mecit
Siz hiç düşündünüz mü bu yurdun her sabahına,
Kaç bin gazi düşer, kaç bin şehit?
-Zeki Ömer Defne-
Kitabın Tanıtımından:
Soğanlı Dağlarında 87. Alay dan geriye kalan yalnızca Alay sancağı idi. Çanakkale de derelere daldırılan mataralara kan doluyordu. Gazze'de siperlerin önünde patlamamış mermi aradık. Felahiye de Yüzbaşı Muzaffer son sözünü bir zarfın üzerine yazdı: "Kıble ne yöndedir?" Dumlupınar da Üsteğmen Hamza dikenli telleri elleriyle parçaladı. Onlar yeryüzünün en yalnız insanlarıydılar...
Kan, ter ve gözyaşı ile örülmüş günler, binlerce şehit ve gazi.. I. Dünya Savaşı'nın ve Kurtuluş Savaşı'nın unutulmaz anları Recep Şükrü Apuhan'ın kalemiyle bugünlere taşınıyor...
Bu kitap, 1914-1922 yılları arasında en çetin imtihanlardan yüzünün akı ile çıkmış bir aşkı anlatıyor. Belki o hüzne, hasrete, o mektupları kaybolan adamlara karışmak isterseniz... Belki o yalnızlığa bir son vermek istersiniz diye...
1958 yılında Urfa′da doğdu. İlk ve ortaokulu İstanbul, Ankara, İzmir illerinde okudu. Lise öğrenimini Çanakkale′de, yüksek öğrenimini İstanbul′da tamamladı. İlk yazılarını mahalli gazete ve dergilerde yayınladı. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri, denemeleri, şiirleri ve araştırmaları yayınladı. Bazı gazete ve dergilerde yazı işleri ve yayın müdürlükleri yaptı. Yazar, evli ve iki çocuk babasıdır.
Kaynak: Timas.com.tr
Recep Şükrü Apuhan Eserleri:
Tarih
Asla Yenilmeyeceksin & Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Derin Doğum Hikayesi
Batının Darağacında İsyan
Çanakkale 1915 - Ölüme Koşanlar
Çanakkale Geçilmez - Bir Destanın Öyküsü
Demokratik Ateş Yalama Toplantısı
Mehmetçik
Menderes 27 Mayıs'tan Yassıada Mahkemelerine
Öteki Menderes
Sen Hasan Ben Hüseyin
Son Kahramanlar - Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na
Türkiye Belgeselinden Notlar
Türklerin Tarihi - Göktürkler'den Türkiye Cumhuriyeti'ne 2500 Yıllık Savaş
Kişisel Gelişim
7 Altın Gün 70 Altın Kural
Başarı İçin Gençlere 33 İşaret
Başarı Yolunda 70 Altın Kural
Çocuklarda ve Gençlerde Ahlak ve Karakter Eğitimi
Doğru Yönetim Kesin Sonuç
Ergenlerle İletişim
Etkili Öğretmenin Temel Davranışları
Hayatın Kalbine Yürü
Hedefe Yürürken
Herşey Bana Bağlı
İnsan İlişkilerinde En Etkili Davranışlar
İnsanları Etkileme Sanatı
Kapasite Yönetimi
Kendime Engel Olmayacağım
Sevmeye Geç Kalmadın
Yüksek Yaşama Sanatı
Çocuk Kitapları
Mehmet Akif Ersoy & Özgürlük Peşinde
Meşhur Olan Fakir Çocuklar
Ömer Seyfettin Öykü Adam
Recep Şükrü Apuhan Eserleri:
Tarih
Asla Yenilmeyeceksin & Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Derin Doğum Hikayesi
Batının Darağacında İsyan
Çanakkale 1915 - Ölüme Koşanlar
Çanakkale Geçilmez - Bir Destanın Öyküsü
Demokratik Ateş Yalama Toplantısı
Mehmetçik
Menderes 27 Mayıs'tan Yassıada Mahkemelerine
Öteki Menderes
Sen Hasan Ben Hüseyin
Son Kahramanlar - Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na
Türkiye Belgeselinden Notlar
Türklerin Tarihi - Göktürkler'den Türkiye Cumhuriyeti'ne 2500 Yıllık Savaş
Kişisel Gelişim
7 Altın Gün 70 Altın Kural
Başarı İçin Gençlere 33 İşaret
Başarı Yolunda 70 Altın Kural
Çocuklarda ve Gençlerde Ahlak ve Karakter Eğitimi
Doğru Yönetim Kesin Sonuç
Ergenlerle İletişim
Etkili Öğretmenin Temel Davranışları
Hayatın Kalbine Yürü
Hedefe Yürürken
Herşey Bana Bağlı
İnsan İlişkilerinde En Etkili Davranışlar
İnsanları Etkileme Sanatı
Kapasite Yönetimi
Kendime Engel Olmayacağım
Sevmeye Geç Kalmadın
Yüksek Yaşama Sanatı
Çocuk Kitapları
Mehmet Akif Ersoy & Özgürlük Peşinde
Meşhur Olan Fakir Çocuklar
Ömer Seyfettin Öykü Adam
Çok teşekkürler!
YanıtlaSilHem yorum hem de böylesi bir kitabı tanıttığınız için.
Bir üniversite öğrencisi olarak Türk tarihinin ne kadar çarpıtıldığı konusunda hiç şüphem yok. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devam eden süreçte uygulanan ve 1980 sonrası hızını iyice arttıran 'geçmişten soyutlamalar' nedeniyle insanlar geçmişlerinden utanır hale gelmişler. Onu bir öcü gibi görüp onu öğrenmemişler. Sanki dünyada savaşan, adam öldüren tek millet Türkler tek devlette Selçuklu ve Osmanlı'ymış gibi. Ne büyük gaflet olur bu! Osmanlı özelinde Türkler büyük bir kültürdür. Avrupa'nın içlerinden Asya'ya kadar etkin olmuş bir milletin tarihinden utanıp onu yok sayması ve özel günler dahi olsa hatırlamaması ne acı! Bunu Çanakkale gibi bir şehirde okuduğum için daha da acı şekilde tecrübe ediyorum.
Uzatmayayım...
Sizlerin nezdinde yazara teşekkür ederim. Okunacaklar listeme ekleyeceğim.
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim Aykut Bey.
SilBen de Çanakkale'de yaşayan biri olarak :) diğer illere göre tarih bilinci biraz daha yüksek diyebilirim Çanakkale'de. 100 yıl önce yaşadığımız savaşın en önemli cephelerinden birinin burası olmasından dolayı tabii ki.
Okumuyoruz, merak etmiyoruz ve araştırmıyoruz maalesef. Fakat ben çok yavaş bir şekilde de olsa uyanışa geçtiğimizi hissediyorum, ya da öyle umuyorum.