10 Aralık 2014 Çarşamba

Korkma Ben Varım - Murat Menteş

KORKMA BEN VARIM
MURAT MENTEŞ
İletişim Yayınları
2012, 9. Baskı
İlk Basım: 2009
424 Sayfa

AFD:
  Yine bir Murat Menteş kitabı. Murat Menteş'le ilk romanı Dublörün Dilemması aracılığıyla tanışmış, kalemini çok beğenmiş ve "Ne yazsa okurum." diyerek diğer iki romanını da almıştım. Ruhi Mücerret de o sırada yeni çıkmış olduğundan Dublörün Dilemması'nın ardından onu okudum. Ruhi Mücerret, Dublörün Dilemması tadında olsa da ben Dublörün Dilemması'nı daha çok beğenmiştim. Korkma Ben Varım için de aynı cümleyi söyleyebilirim: "Murat Menteş yine tarzını ortaya koymuş ama bu kitap da bir Dublörün Dilemması değil". Dublörün Dilemması bütün olarak harikulade bir kitaptı. Korkma Ben Varım'da, Ruhi Mücerret'de de olduğu gibi kitabın sonunu/son bölümlerini beğenmedim. Murat Menteş aslında bu kitabında durumu tek cümleyle özetlemiş: "Ve hiçbir şey güzel bitmez."

  Peki sonu güzel değilse okumayalım mı? Öyle bir şey yok :). Sonunu beğenmedim fakat kitabı beğendim. Kitabın elimde sadece yarısı olsa da okurdum. Çünkü neredeyse kitabın her cümlesi özenilerek, üzerinde düşünülerek, emek verilerek hazırlanmış.

   Bazen hislerimize tercüman olmuş, hepimizin ortak düşüncesini kaleminin büyüsüyle bize sunmuş:
 1970'ler...20.yüzyılın en güzel yılları. Henüz tam uygarlaşmamışız. Değirmenlerle savaşta yenilmemişiz daha. Yedi kat yalnızlığa gömülmemişiz.
İnanın bana, o zamanlar aşklar ömür boyu sürerdi. Bir kız, camdan el salladı mı, havalara uçardık. Bir gülücük, mahcup, kaçamak bir bakış, bir merhaba...yavru kuşlar gibi heyecanlanırdık. En büyük hazine kalbimizdeydi. Nasıl utangaçtık; gönül verdiğimiz kişiyi incitmekten de, onun karşısında küçük düşmekten de ödümüz kopardı. Karşılıksız aşklar, ebediyen saklanan sırlara dönüşürdü. Uzaktan sevmek diye de bir şey vardı. Yoksulduk. Canımıza yapışan, kemiğimizi çürüten fukaralığın üstüne kat kat, gıcır gıcır gurur kostümleri giyerdik. Fakir, ama onurluyduk. Çünkü tarihimiz bize kudretten, zenginlikten bahsediyordu. Edebiyat, bütün hücrelerimize azim aşılıyordu. Şarkılarda daima, taptaze bir umut çınlıyordu. Felekle kapışıyor, çaresizliğe meydan okuyor, yer sofralarında yürekten şükrediyorduk.
  1970' lerde, Allah bizimleydi.
 Seyrettiğimiz filmlerdeki yetim çocukların, yoksul kızların, bahtsız annelerin, mazlum delikanlıların, yorgun babaların hallerine hüngür hüngür ağlardık.
Haysiyet, namus, vicdan gibi kelimeler tedavülden kalkmamıştı. Komşuluk ölmemişti. Komşular sağdı.
  Zayıftık, fakat güçsüz değildik.

  Bazen çok güzel çıkarımlar yapmış:
  İnsan, kendi samimiyetinin altını çizmeye kalkıştı mı, ister istemez üstünü de çiziyor. Samimiyet, mahremiyetle mukayyet olsa gerek.

  Bazen de, eğer okuduğumuz ortamda yalnız değilsek, durup dururken kahkahalar attığımız için, garip bakışlarla kaçınılmaksızın maruz kalacağımız cümleler kurmuş:
  Tırpan Ertan ve yumrukları kaşınan üç eleman bizi harcamak üzereler. Asya Mayayla beraber geçirdiğim saatleri burnumdan getirecekler. Ertan Taner okuldaki en irikıyım çocuk. Tepenize dikildiği zaman kaslı gövdesi güneş tutulmasına sebep olur. Eğiliyor. "Nasıl ölmek istersin?" Sesinde iflah olmaz bir kudurukluk titremesi var . 
  Yutkunuyorum: '' Yaşlanarak .'' 

  Son olarak hâlâ "Murat Menteş ne yazsa okurum" diyor ve Murat Menteş ile tanışmamış olanlara "İlk başta Dublörün Dilemması ile başlayın ve kitapları sırası ile okuyun" diye tavsiyelerimi sunuyorum.

Altı Çizilesi:
  Aşk insanın sadece psikolojisini ve kimyasını değil; tarihini, müziğini, coğrafyasını, edebiyatını, fiziğini, beslenme çantasının içindekileri, hayat bilgisini de değiştiriyor.

  Herkesin üç kişiliği vardır: Ortaya çıkardığı, sahip olduğu ve sahip olduğunu sandığı.

  Başınıza yalnızca harika şeyler gelmişse, cesur olamazsınız.

  Edebiyat mırıltının ve naranın yerini tayin eder. Onlara ayar çeker. Eşya, kelimeler karşısında savunmasız, dirençsizdir. Zihnimizi edebiyat dekore eder. Kalbimiz ile beynimiz arasında işlek kanallar, tüneller, koridorlar açar. Ahlaki olgunluğun, vicdan hassasiyetinin, gönül ferahlığının imkanlarını; edebiyat sayesinde keşfederiz. Bir kumandanı, bir deliyi, anneyi, büyücüyü, talebeyi, avukatı, fahişeyi; korkağı, cömerdi, zavallıyı, kurnazı, dahiyi, tembeli, salağı... kelimelerinden tanırız. Sağlam bir edebiyat donatımı, bize insanların ruhunu sezme, insanlığımıza hakim olma, sahip çıkma gücü verir. Birbirimizi hakikaten tanımamız, sahiden anlamamız derinden kavramamız  edebiyat sayesindedir. Cehaletten, zalimlikten, hoyratlıktan, çiğlikten, zayıflıktan başka nasıl sıyrılabiliriz? Edebiyat, terbiyenin namûtenahi hulasasıdır. Görgünün vitaminidir, bizi telef olmaktan kurtaran şifalı iksirdir. Bizi, elimizdekilerden farklı bir sonsuzluğa sevk eder. Hem ağaçları, hem ormanı görmemizi sağlar. Yaprakların bakışlarını, meyvelerin soluğunu, gövdelerin çarpıntısını duyarız. Ardı arkası kesilmeyen ibret ve hikmet patlamalarının arasında yaşadığımızı fark ederiz. Harbin, sulhun, muhabbetin, dostluğun, aşkın, nefretin, emeğin, dikkatin, tedbirin, takdirin... manasının öğreniriz. Mânâ ile anlam arasındaki ayrıma temas ederiz. Anlam, bizdeki karşılıktır, mânâ ise hakikatin kendisidir. Böylece, benzer şeyler arasındaki farklar ile farklı şeyler arasındaki benzerlikleri kurcalarız. Gönlümüz neye elverir, vicdanımıza ne sığar, aklımız neye erer ? Edebiyat bilmeyen, soru soramaz, cevap bulamaz, problem çözemez.

  "Elli yaşında bir adam kendini otuzunda hissediyorsa, yirmi yılını boşa harcamış demektir."  -Muhammed Ali Clay-

  Bekar bir adam asla pişirmesi yemesinden uzun bir yemek hazırlamaz.

  Eskiden illetten kurtaran, mikroplardan koruyan bir bilim vardı. Şimdi, virüslere üniforma giydirip üstümüze salıyorlar: Biyolojik silah. Çocuklar bir kuzuyu kucaklamadan, kelebeğin peşinden koşamadan, tavşanla bakışamadan büyüyor. Gençler, bir ağacı, üzerinde meyve yoksa tanıyamıyor. Sincap, leylek, ceylan, keklik... anca ekranda görülebiliyor artık. Sıhhatin, emniyetin ve hakkaniyetin mânâsından kopmuş bilim benden uzak olsun. Irak'ta 1 milyon insan öldürüldü. Hâlâ Amerikan hapishanelerinde yüzbinlerce masum işkence görüyor, iğfal ediliyor. Bilim adamlarından çıt yok. Niye? Silah şirketlerinin, ilaç şirketlerinin, türlü çeşitli şirketlerin hizmetinde çalışıyorlar da ondan. Vahşetin, cinayetin deliliğin emrindeler!

  Bir erkek hastanede size eşlik ediyorsa, onunla mezara kadar yola devam edebilirsiniz.

  Sahip olmadığınız niteliklerle sizi övenler, taşımadığınız kusurlarla yererler de.

 Geçmişi bilmek, insanın üstesinden gelebileceği kadar kolay bir iş değil. Bu nedenle tarihçiler kahinlere benzer. Üç çeşit tarihçi olduğu söylenir.: Yalan söyleyenler, yanılanlar, bilmeyenler. Yani tarih ile hakikat iyi geçinemez."

  İntiharı hariç tutarsak, hayatta en ciddi karar çocuk sahibi olmaktır.

  Eski şarkılar neden daha iyi? Çünkü kötüler zaten unutulur.

 Kral en büyük soytarı olmak zorunda.

  Yalanlarla bir yere gidebilirsin fakat geri dönemezsin.

  Limanlar eski ya da yeni tüm gemiler için en güvenli yerlerdir. Fakat hiçbir gemi, limanda demirlemek için yapılmamıştır.


Kitabın Tanıtımından:
"Öldürdüğüm insanlarla iyi arkadaş olacağımızı düşünmüşümdür hep."

  Dublörün Dilemması'nın yazarından komik, hızlı, şoke edici bir roman daha.Gönül İşleri Bakanlığı'nda basın müşaviri dövüş ustası Fu. Başkalarının intikamını alarak hayatını kazanan Gıcırbey. Tarih öğretmeni dilber Şebnem Şibumi. Padişah yorganları satıcısı Enver Paşa.Dul gangster Hayati Tehlike.Mr. Spock, Abdülcabbar, Ruhiye Hanım, papağan Huduni, cin Jajha, Atom Bombacıyan, Uçan Kız, Abidin Dandini, Leyla Kalahari ve diğerleri...Korkma Ben Varım'ın her sayfası sürprizlerle dolu.Aşk, dostluk, intikam, yalnızlık ve şiddetin ustaca harmanlandığı roman, olağanüstü bir enerji saçıyor. "Bu kitap karnaval sırasında başgösteren bir bombardımana benziyor."

10 Aralık 2014 tarihinde "Korkma Ben Varım"ı en uygun fiyatla satan kitap satış siteleri:
Babil 18,90 TL 
İdefix 18,90 TL
KitapElinizde 18,90 TL
İnkilap 19,71 TL
KitapAmbarı 19,71 TL
KitapSihirbazı 19,71 TL 

Murat Menteş Hakkında: 
Resim alıntıdır.
   İstanbul'da doğdu. Bisiklet tamiriyle uğraştı, ufak tefek sihirbazlık numaraları öğrendi ve amatör olarak boksla ilgilendi. Yediği yumruklar dayanılmaz bir raddeye gelince, ringlere veda edip şiir yazmaya koyuldu. Dergilerde, yayınevlerinde, gazetelerde çalıştı. Kaosa Mütevazı Bir Katkı'da (2001, Şûle Yayınları) medyanın bozucu ve yıkıcı tesirlerini konu etti; Aynalı Barikatlar'da (2003, Şûle Yayınları) ise terörün gündelik hayatlarımıza sindiğini öne sürdü.
Kaynak: iletisim.com.tr



Murat Menteş Kitapları: 
Kuzgunun Gölgesi (şiir, Yediiklim Yayınları, 1999)
Kaosa Mütevazi Bir Katkı (deneme, Şule Yayınları, 2001)
Aynalı Barikatlar (deneme, Şule Yayınları, 2003)
Dublörün Dilemması (roman, İletişim Yayınları, 2005)
Korkma Ben Varım (roman, İletişim Yayınları, 2009)
Garanti Karantina (şiir Sel Yayıncılık, 2010)
Ruhi Mücerret (roman, April Yayıncılık 2013)

1 yorum:

  1. ben de yeni okudum , şöyle bir bloglara bakıyordum ki , sizin yorumunuzla karşılaştım :D

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...