Yitik Ülke Yayınları
2012, 5. Baskı
İlk Basım: Ocak 2012
İlk Basım: Ocak 2012
396 Sayfa
AFD:
90'larda çocuk olan biri için o yılları hatırlatan her şey birbirinden değerli. Tasolar, tetrisler, sokaklarda oynanan oyunlar, çizgi filmler, müzikler... Bir 90'lar çocuğunun uzaklara dalıp düşünmesini istiyorsanız bunlardan herhangi biri hakkında bir konu açmanız yeterli. O bir tasodan yola çıkarak bütün o özgürce geçmiş çocukluğunu zihninde yaşamaya başlayacaktır. Ben'de 90'lar çocuğuyum, bu sebeple "90'lar Kitabı" bende çok özel bir yer edindi.
90'lar kitabı için bir nevi 90'lar almanağı diyebiliriz. O dönemin olayları, müzikleri, filmleri, oyunları, oyuncakları, teknolojisi en önemlisi insanların yaşama biçimi 111 farklı kalemden bizlere aktarılıyor. O dönemde çocuk olan, genç olan, aslında o dönemde yaşamış olan herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitap 90'lar Kitabı.
Evet kitapta; müzikler, filmler, oyuncaklar var dedik, peki hiç mi kötü bir şey olmadı 90'larda. Maalesef çok büyük acılar yaşandı 90'larda: Uğur Mumcu Suikastı, Sivas Katliamı, gazeteci ölümleri, Cumartesi Anneleri, 99 depremi... Bence kitabın bu kadar etkileyici olmasının sebebi de bu; bir sayfa önce tetrisimizle oynarken bir sayfa sonra hayatın acı gerçekleriyle karşılaşmak. O yıllarda, bizim tek derdimiz olan "cipsin içinden taso çıkacak mı?"yı hatırlarken, Özge Mumcu'nun da aynı yıllarda babasını haince bir saldırıda kaybetmiş olduğu gerçeği bir kez daha yüzümüze vurulacak bu kitapla. Kimimiz 90'larda sadece çocuktu, kimimiz 90'larda bir anda büyüdü. :(
Altını çizdiğim, tekrar tekrar okumak istediğim çok fazla yer var kitapta. Fakat burada özellikle Sivas Katliamı'nda babasını (Metin Altıok) kaybeden Zeynep Altıok Ataklı'nın yazısından bir bölümü paylaşmak istiyorum. 90'lara bir de bu gözden bakmak lazım. Özellikle bu yazının bu kitabın içinde olmasını gerçekten takdir ettim. Acaba 90'larda mı başladık kirlenmeye ya da sadece dünya var olduğundan beri olan kirlenme bu yıllarda mı hız aldı?
Ben 80’lerin hatta 70’lerin çocuğuyum. Benim izlediğim çizgi filmler Heidi ve Marko çocuklara merhameti, sevgiyi öğretirken 90’ların çocukları Heman'lerle, Voltran'larla şiddeti öğrendiler. Küçük Ev, Flipper gibi bir dizi izlemediler. Ben Arkadaş Kitaplar serisinden Küçük Kara Balık, Bir Şeftali Bin Şeftali, Şeker Portakalı okurken onlar internette boş chat sohbetlerini öğrendiler. Ben kâğıt bebeklerime renkli kartonları katlayarak, mecmualardan kestiğim duvar saatlerini, mobilya resimleri
yapıştırarak ev yaparken onlar Nintendo'larda Mario’ya engel atlattılar. Ben her hafta Milliyet Çocuk yolu gözlerken onlar televizyon ekranlarına mıhlandılar. Ben sokakta beş taş oynar, lastik atlarken onlar atari salonlarına hapsoldular. Gerçek olan her şey sanal bir uzaklık içinde küçülerek yok oldu. En çok da duygular, paylaşmalar. Ben bir “Berduş” kediye gönül verirken onlar her yaz okul hediyeleri olan bir başka yavruyu sokağa atarak terk ettiler. 90’ların popüler kültürü pompalana pompalana bambaşka bir kuşak oluştu. Düşünmeyen, her istediğine bin taksitli kredilerle kavuşan, her kesimden ve her yaştan çocuğun sığlığında yok oldu benim bildiğim tüm değerler. 90’larda ben yaşlandım.
‘‘Biz büyüdük ve kirlendi dünya.”
Son olarak; 90'larda yaşayan ya da o yılları merak eden herkese kesinlikle öneririm 90'lar Kitabı sayfaları arasında kaybolmayı.
Altı Çizilesi:
Derken yağmurlar... Radyoaktif zehir serpen, toprağına ihanet eden yağmurlar... Kim bilir kaç insan o günler sırılsıklam ıslandı yağmur altında, kaç insan sevdiğine “seni seviyorum” dedi, kaç insan o gün her zamanki yağmurlar sanıp aldattı kendini, göğün rengi değişti, günler karardı, acının tohumu tutundu toprağa; sonra, yeniden yeşermeye başladı doğa, sonra yeniden yaşam. Çaylar toplanıp ambalajlandı başka bir adla, markayla ve iki misli fiyata dönüp satıldı, fındıklar poşete girip dağıtıldı okul sıralarında, sanki her şey bilinçliydi, bir ‘bakan’ elinde çay bardağını yudumlarken keyifle, bir çocuk Karadeniz’e bakıp hayal kuruyordu yarım kalacak bir hayatı için; ama yine de teşekkür ederek dünyaya, her şeye rağmen...
Zonguldaklı da olsam, babasını kömürün karasına bulanmış yüzüyle maden ocağından çıktığında tanıyamayan bir çocuk bile olsam, hâlâ düşünmeden edemiyorum...
Yerin yüzlerce metre altına inip çalışmak, “karaelmas”a kazma sallamak!..
Benim bu şaşkınlığımı maden işçisi babam duymuş olacak, suskunca yanıt veriyor:
“Çocuklarım gülsün diye dost!”
Hey!..
Korkusuz yürek, bilmezsin ki “sen yeraltındayken bizim evde gülen yok!”
...Panzerler önünden geçerek siyasal sistemleri okumaya gidiyorduk. Okuduklarımıza bakıldığında düpedüz oligarşi vardı, faşizm hayatımızın içindeydi. Yeni kurulan plazalardaki kariyer sahipleri için ana haberlerde bir kareydik, dört sene sonraki krizde işsiz kalacaklarını bilmiyorlardı, biz ise 10 sene
sonra onlar gibi olacağımızı.
...o yıllarda öğretmenin duymak istediklerini söyleyen sevgili arkadaşlarım ikiyüzlülükle tanıştıkları için mezun oldukları yıllarda da otorite neyi duymak isterse onun borazanlığını yapmaktan geri kalmadılar.
...ülkemizde, pek çok meslek grubunda olduğu gibi madencilikte de ölümle sonuçlanan kazalara “kader” olarak bakılır. 1992 yılında yaşanan bu faciada 2 maden işçisinin bedenine 1997 yılında ulaşılmıştı, ne yazık ki 17 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan faciada da madencilerimiz Engin Düzcük ve Dursun Kartal’a da 19 Ocak 2011 ’de ulaşılabildi.
1993 yılında kara bir 2 Temmuz günü işte o demin bahsettiğim eğitimsizleşme sürecinin kafalara örümcek ağlarını yerleştirdiği sürecin bir sonucu olarak ‘eyleme geçen cehalet’ benim babamı ve 34 insanı bir otele kıstırıp yaktı. 8 saat boyunca otelin önündeki gözü dönmüş kalabalıkla birlikte tüm devlet mercileri sadece izledi bu şeriatçı kalkışmayı. Elbette orada müdahale etmeyen devlet sonra bu olayın ardındaki güçleri, suçluları yakalamayacaktı. O gün orada ben sadece babamı kaybetmedim. Özlük haklarımı, ülkeme olan inancımı, hukuka olan güvenimi, geleceğimi, en önemlisi kalabalıklarımı kaybettim.
90'lar kitabı için bir nevi 90'lar almanağı diyebiliriz. O dönemin olayları, müzikleri, filmleri, oyunları, oyuncakları, teknolojisi en önemlisi insanların yaşama biçimi 111 farklı kalemden bizlere aktarılıyor. O dönemde çocuk olan, genç olan, aslında o dönemde yaşamış olan herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir kitap 90'lar Kitabı.
Evet kitapta; müzikler, filmler, oyuncaklar var dedik, peki hiç mi kötü bir şey olmadı 90'larda. Maalesef çok büyük acılar yaşandı 90'larda: Uğur Mumcu Suikastı, Sivas Katliamı, gazeteci ölümleri, Cumartesi Anneleri, 99 depremi... Bence kitabın bu kadar etkileyici olmasının sebebi de bu; bir sayfa önce tetrisimizle oynarken bir sayfa sonra hayatın acı gerçekleriyle karşılaşmak. O yıllarda, bizim tek derdimiz olan "cipsin içinden taso çıkacak mı?"yı hatırlarken, Özge Mumcu'nun da aynı yıllarda babasını haince bir saldırıda kaybetmiş olduğu gerçeği bir kez daha yüzümüze vurulacak bu kitapla. Kimimiz 90'larda sadece çocuktu, kimimiz 90'larda bir anda büyüdü. :(
Altını çizdiğim, tekrar tekrar okumak istediğim çok fazla yer var kitapta. Fakat burada özellikle Sivas Katliamı'nda babasını (Metin Altıok) kaybeden Zeynep Altıok Ataklı'nın yazısından bir bölümü paylaşmak istiyorum. 90'lara bir de bu gözden bakmak lazım. Özellikle bu yazının bu kitabın içinde olmasını gerçekten takdir ettim. Acaba 90'larda mı başladık kirlenmeye ya da sadece dünya var olduğundan beri olan kirlenme bu yıllarda mı hız aldı?
Ben 80’lerin hatta 70’lerin çocuğuyum. Benim izlediğim çizgi filmler Heidi ve Marko çocuklara merhameti, sevgiyi öğretirken 90’ların çocukları Heman'lerle, Voltran'larla şiddeti öğrendiler. Küçük Ev, Flipper gibi bir dizi izlemediler. Ben Arkadaş Kitaplar serisinden Küçük Kara Balık, Bir Şeftali Bin Şeftali, Şeker Portakalı okurken onlar internette boş chat sohbetlerini öğrendiler. Ben kâğıt bebeklerime renkli kartonları katlayarak, mecmualardan kestiğim duvar saatlerini, mobilya resimleri
yapıştırarak ev yaparken onlar Nintendo'larda Mario’ya engel atlattılar. Ben her hafta Milliyet Çocuk yolu gözlerken onlar televizyon ekranlarına mıhlandılar. Ben sokakta beş taş oynar, lastik atlarken onlar atari salonlarına hapsoldular. Gerçek olan her şey sanal bir uzaklık içinde küçülerek yok oldu. En çok da duygular, paylaşmalar. Ben bir “Berduş” kediye gönül verirken onlar her yaz okul hediyeleri olan bir başka yavruyu sokağa atarak terk ettiler. 90’ların popüler kültürü pompalana pompalana bambaşka bir kuşak oluştu. Düşünmeyen, her istediğine bin taksitli kredilerle kavuşan, her kesimden ve her yaştan çocuğun sığlığında yok oldu benim bildiğim tüm değerler. 90’larda ben yaşlandım.
‘‘Biz büyüdük ve kirlendi dünya.”
Son olarak; 90'larda yaşayan ya da o yılları merak eden herkese kesinlikle öneririm 90'lar Kitabı sayfaları arasında kaybolmayı.
Altı Çizilesi:
Derken yağmurlar... Radyoaktif zehir serpen, toprağına ihanet eden yağmurlar... Kim bilir kaç insan o günler sırılsıklam ıslandı yağmur altında, kaç insan sevdiğine “seni seviyorum” dedi, kaç insan o gün her zamanki yağmurlar sanıp aldattı kendini, göğün rengi değişti, günler karardı, acının tohumu tutundu toprağa; sonra, yeniden yeşermeye başladı doğa, sonra yeniden yaşam. Çaylar toplanıp ambalajlandı başka bir adla, markayla ve iki misli fiyata dönüp satıldı, fındıklar poşete girip dağıtıldı okul sıralarında, sanki her şey bilinçliydi, bir ‘bakan’ elinde çay bardağını yudumlarken keyifle, bir çocuk Karadeniz’e bakıp hayal kuruyordu yarım kalacak bir hayatı için; ama yine de teşekkür ederek dünyaya, her şeye rağmen...
Zonguldaklı da olsam, babasını kömürün karasına bulanmış yüzüyle maden ocağından çıktığında tanıyamayan bir çocuk bile olsam, hâlâ düşünmeden edemiyorum...
Yerin yüzlerce metre altına inip çalışmak, “karaelmas”a kazma sallamak!..
Benim bu şaşkınlığımı maden işçisi babam duymuş olacak, suskunca yanıt veriyor:
“Çocuklarım gülsün diye dost!”
Hey!..
Korkusuz yürek, bilmezsin ki “sen yeraltındayken bizim evde gülen yok!”
...Panzerler önünden geçerek siyasal sistemleri okumaya gidiyorduk. Okuduklarımıza bakıldığında düpedüz oligarşi vardı, faşizm hayatımızın içindeydi. Yeni kurulan plazalardaki kariyer sahipleri için ana haberlerde bir kareydik, dört sene sonraki krizde işsiz kalacaklarını bilmiyorlardı, biz ise 10 sene
sonra onlar gibi olacağımızı.
...o yıllarda öğretmenin duymak istediklerini söyleyen sevgili arkadaşlarım ikiyüzlülükle tanıştıkları için mezun oldukları yıllarda da otorite neyi duymak isterse onun borazanlığını yapmaktan geri kalmadılar.
...ülkemizde, pek çok meslek grubunda olduğu gibi madencilikte de ölümle sonuçlanan kazalara “kader” olarak bakılır. 1992 yılında yaşanan bu faciada 2 maden işçisinin bedenine 1997 yılında ulaşılmıştı, ne yazık ki 17 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan faciada da madencilerimiz Engin Düzcük ve Dursun Kartal’a da 19 Ocak 2011 ’de ulaşılabildi.
1993 yılında kara bir 2 Temmuz günü işte o demin bahsettiğim eğitimsizleşme sürecinin kafalara örümcek ağlarını yerleştirdiği sürecin bir sonucu olarak ‘eyleme geçen cehalet’ benim babamı ve 34 insanı bir otele kıstırıp yaktı. 8 saat boyunca otelin önündeki gözü dönmüş kalabalıkla birlikte tüm devlet mercileri sadece izledi bu şeriatçı kalkışmayı. Elbette orada müdahale etmeyen devlet sonra bu olayın ardındaki güçleri, suçluları yakalamayacaktı. O gün orada ben sadece babamı kaybetmedim. Özlük haklarımı, ülkeme olan inancımı, hukuka olan güvenimi, geleceğimi, en önemlisi kalabalıklarımı kaybettim.
"Çocuk musun?"
"Artık kazık kadar oldun!"
"Bu yaşa geldin, hâlâ çocuk gibisin!"
Ah ne güzel şey bunları duymak. Demek ki şanslıyız ve doğru yoldayız, içimizdeki çocuk buralarda bir yerde...
Kadir Aydemir'in hazırladığı "80'lerde Çocuk Olmak" kitabının bir devamı olarak hazırlanan bu kitap yakın Türkiye tarihine ışık tutan bir kaynak kitap değil. Bir ansiklopedi değil. Bu, bizim kitabımız, bizim düşlerimiz ve yaşadıklarımız, yani çevrenizde gördüğünüz tüm üniversiteli/mezun ya da işsiz gençlerin, hayalleri yarım yamalak, 20'li 30'lu yaşlarda, orta yaşa yaklaşan insanların, kayıp kuşakların, hep çocuk kalanların kitabı... Bugünün insanının kitabı.
111 yazar bir araya geldik ve dev bir "Yitik Ülke" projesi olan "90'lar Kitabı"nda buluştuk. 90'lar sinemasından TV kültürüne, sokaktaki hayattan toplumsal mücadeleye, dershane yıllarından üniversiteye giriş macerasına, solcu ağabeylerle tanışmaktan 1 Mayıs'lara, imam hatipte okumaktan ilk aşklara, 90'larda yaşamımızı etkileyen ünlü insanlara, müzik kültüründen giyim kuşama ve 90'ların ev yaşamına dek, neredeyse her konuda samimi bir dille "kendimizi" yazdık. Sahi, neydi bu 90'lar, 80'lerin ardından Türkiye ve bizler nasıl-neden böyle hızla değiştik? Bu renkli yılların akıllarda bıraktığı tüm sorular ve "dürüst" cevapları bu kitapta saklı kalacak... Çünkü her sayfada bizimle birlikte "sen de varsın"...
"90'lar Kitabı"ndaki herkes yüzlerce konuya farklı bir gözle bakıyor. Herkes kendi 90'larını, mutluluğunu, hatıralarını ve acılarını yazdı. Kitap adeta "anı defterimiz" gibi bir şey oldu.
Elinizdeki kitap 90'lar için bir dönüş bileti. "90'lar Kitabı - Çocuk mu Genç mi?" adını verdiğimiz neşeli ve düşündürücü zaman yolculuğumuza davetlisiniz.
İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Üniversitede bir süre İşletme, daha sonra Halkla İlişkiler eğitimi aldı. Şiirleri Varlık, Kitap-lık, Şiir Oku, No, Dize, Özgür Edebiyat, Akatalpa, Mor Taka, Ada gibi dergilerde ve çeşitli şiir yıllıklarında yayımlandı. Cumhuriyet Kitap, Virgül ve Radikal Kitap dergileri başta olmak üzere pek çok dergide röportaj ve kitap eleştiri yazılarına rastlandı. 1997 yılında Başka şiir dergisini çıkarttı. 2000 yılında Yitik Ülke şiir-edebiyat dergisini kurdu. 2006 yılında Yitik Ülke Yayınları'nın kurucusu ve editörü oldu. Şiirleri ve öyküleri Almanca, Rusça, İngilizce, Fransızca, Ermenice, Azerice, Bulgarca, Japonca gibi dünya dillerine çevrildi. Yazarın "Aşksız Gölgeler" adlı kısa öykü kitabı 2013'te Almanya'da Binooki Yayınları tarafından "Lieblose Schatten" adıyla Almancaya çevrilerek yayımlandı. Şiirin yanında öyküler, düz yazılar da yazmaktadır. Yazar, aynı zamanda İstanbul'da gazetecilik ve editörlük yapmaktadır.
Kaynak:Wikipedia
Kaynak:Wikipedia
Kadir Aydemir Kitapları:
Şiir:
Sessizliğin Bekçisi, Haiku, Hera Şiir Kitaplığı, 2002
Dikenler Sarayı, Şiir, Eti Yayınları, 2003
Rüzgârla Saklı, Şiir, Yitik Ülke Yayınları, 2007
Soğuk Yazgı, Şiir, Yitik Ülke Yayınları, 2014
Şiir:
Sessizliğin Bekçisi, Haiku, Hera Şiir Kitaplığı, 2002
Dikenler Sarayı, Şiir, Eti Yayınları, 2003
Rüzgârla Saklı, Şiir, Yitik Ülke Yayınları, 2007
Soğuk Yazgı, Şiir, Yitik Ülke Yayınları, 2014
Öykü:
Aşksız Gölgeler, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2007
Sonsuz Unutuş, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2012
Mutsuz Aşk Vardır, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2014
Derleyeni Olduğu Kitaplar:
Ekşi Öyküler, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2007
Cunda Öyküleri, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2007
Bozcaada Öyküleri, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2010
Olimpos Öyküleri, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2010
80'lerde Çocuk Olmak, anlatı, Yitik Ülke Yayınları, 2010
90'lar Kitabı Çocuk mu Genç mi?, Anlatı, Yitik Ülke Yayınları, 2012
Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı, Yitik Ülke Yayınları, 2012
Yitik Öykü, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2014
Cunda Öyküleri, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2007
Bozcaada Öyküleri, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2010
Olimpos Öyküleri, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2010
80'lerde Çocuk Olmak, anlatı, Yitik Ülke Yayınları, 2010
90'lar Kitabı Çocuk mu Genç mi?, Anlatı, Yitik Ülke Yayınları, 2012
Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı, Yitik Ülke Yayınları, 2012
Yitik Öykü, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 2014
Blogunuzu keşfettiğimde ilk dikkatimi çeken kitap bu oldu diyebilirim.
YanıtlaSilDirekt listeme ekledim! Yorumunuz için teşekkürler!
İyi okumalar diliyorum!
Not: Çanakkale'de yaşıyor olmanız da çok güzel.
Kendi şehrimden manzaralar gördükçe de mutlu oluyorum. :)
Merhaba Nuri Bey,
Sil90'larda yaşamışsanız, kitabı siz de mutlaka beğeneceksiniz.