2 Kasım 2014 Pazar

Göçmüş Kediler Bahçesi - Bilge Karasu

GÖÇMÜŞ KEDİLER BAHÇESİ
BİLGE KARASU
Metis Yayınları
Nisan 2012, 10. Baskı
(İlk Basım: 1979)
230 Sayfa

AFD:
   "Göçmüş Kediler Bahçesi" için; "Okuduğum en güzel kitap", "Türk Edebiyatı'nın baş tacı""Hiç bitmesin istedim", "Edebiyatımıza yeni bir soluk getiren mükemmel bir eser" gibi klasik cümleler kurarak kolay yolu seçebilirdim. Fakat ben kitabın edebiyatımızdaki yerinden değil, kendi yaşadığım okuma serüveninden bahsetmek istiyorum.

   Bu kitap, okuduğum ilk Bilge Karasu kitabıydı ve okumaya başladığım ana kadar Bilge Karasu'nun tarzı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Birkaç yerde kitabın güzel olduğunu duyunca ismini not almış ve ilk fırsatta kitaplığımıza eklemiştim.

  Gelelim okuma serüvenime; ilk bölüm "Göçmüş Kediler Bahçesi"; güzel anlatımı olan normal bir hikaye olarak başladı, fakat birden hikaye orta yerinde bitti ve ikinci hikaye "Avından El Alan Adam" başladı, ben de okumama devam ettim. Güzel bir deniz, balık ve balıkçı hikayesiydi bu, sıçrayan bir atın birden bire ortaya çıkmasına kadar. At bir göründü kayboldu, yeniden denize döndük. Sonra tekrar ata, sonra denize, sonra... Ben "Ne kaçırdım acaba?" diyerek baştan okumaya başladım kitabı. Neyse sonradan anlamıştım bir hikayenin içinde iki hikaye anlatıldığını. "Avından El Alan Adam" adlı hikayeyi böyle atlattık derken adı sanı konulmamış bir başka bölüm çıktı ortaya. Kitabın başına tekrar dönerek bu adsız bölümün, ilk hikaye "Göçmüş Kediler Bahçesi"nin devamı olduğunu anlamış oldum. Tabii ki bu son başa dönüşüm değildi :) En az beş defa başa dönmüşümdür okurken, yine de bu sayı iyi bence, çünkü bazı bölümlerde yazarımızın anlattıklarını anlayabilmek adına aynı bölümü kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum. Bu kadar başa döndükten sonra her şeyi anladım mı peki? Kitabı kapattıktan sonra böyle bir ihtimalin olmadığını düşünüyordum. Zira doğru düşünmüşüm, Şeyma Sezer'in Göçmüş Kediler Bahçesi üzerine yaptığı analiz  bana, ilk okumamda her şeyi tam olarak çözemediğimi açıkça göstermiş oldu. Bu analizin ışığında bir süre sonra tekrar okuyacağım Göçmüş Kediler Bahçesi'ni. Bakalım bu sefer kaç defa aynı yerleri okumam gerekecek?

    En sevdiğim bölümler ise; "Avından El Alan", "Korkusuz Kirpiye Övgü" ve "Usta Beni Öldürsen E" oldu.
   
 Tavsiye eder miyim? kısmına gelirsek. Anlattıklarımdan sizi nasıl bir kitabın beklediğini hayal edebiliyor ve heyecanlanıyorsanız, evet bu kitap sizlik. Fakat benim anlattıklarım bile yeterince karışık geldiyse bence  "Göçmüş Kediler Bahçesi" biraz daha beklemeli.

   Kitabı okurken hep Haluk Levent'in "Anla" isimli şarkısının şu sözlerini aklıma geldi:
Sınav sınav içinde
Sınav benim içimde
Düşündüm aklım kaldı
Yoksulun geçiminde

Tabii ki uyarlanmış hali olarak:
Masal masal içinde
Masal benim içimde 
Düşündüm aklım kaldı
Göçmüş Kediler Bahçesinde
:)

Altı Çizilesi:
   Seninle her yere giderim,” diyordu balıkçı. “Ama hazır değilsem bir şeye, seninle bile gitsem, neye yarar?”

   Ne yalan söyleyeyim? Dedemin anlattığı masalların birinde "deniz" diye bir şey vardı. Su gibi bir şeymiş, karaların bittiği yerde başlarmış. Dünyanın ucuymuş. Dedem de görmemişti ya, dedesinden, dedesinin dedesinden kalma masallardan bilirmiş o da. Hani dedim, gider gider de bu dünyanın ucuna varır denizi görür müydüm? Çılgınlıktı bu tabii. Kimsenin görmediği şeyi ben nereden görecektim. Hem buralarda olsa, gezgincilerden işitilirdi. Çılgınlık ya, umut bu... Tabii, öyle bir şeye rastlamadım. Rastlamağı düşünmekten de vazgeçtim. Ben de torunlarıma anlatırım dedemden işittiğimi söyleyerek. Ola ki onlardan biri, onların torunlarından biri, göre onu, günün birinde, oralara ulaşa. Bilinmez...

   Korkumuzu azaltmalıyız. Azaltmak için de dolaşıp gezmeli, gerçek tehlikelerle karşılaşıp bu tehlikelerden kurtulmanın yolunu bulmalıyız. Yola çıkarken, yalnız düşmanla karşılaşacağımı düşünüyordum, dostlar da çıktı karşıma. Dostu tanımak için gerekli vakti her zaman bulabilir miyiz? Ben de bilmiyorum. Yok o kadar vaktimiz....

   Artık kışlak, konar kalkar köylerde kışlamadığı, kat kat yünler, postlar giyinip at sırtında uyumadığı için, bir zamanların göçebesi, içilecek suyun ardında değildi artık; yıkanılacak, çimilecek, bakılacak suyun tadına varmıştı. Şimdi aradığı, göze değil, pınar değil, çeşmeydi, hamamdı, ırmaktı, denizdi.

   Gerçi insan, sevdiğinin büyüdüğünü ister de yaşlandığını, ölüme yaklaştığını istemez.

   Kentin sinliğinde, üzerine toprak dökülürken, "ben hangimizim, gömülen hangimiz?” diye sordum kendime, alçak duvarın üstünden o demir rengi denize bakmadan. Sorunun yanıtını bulamadım daha. 
   Kollarımda can verdi. Şimdi ardından yaşayıp gitmek neye yarar.

   Korku, örtmeye en yatkın olduğumuz kirimiz, gizlemeye en çok uğraştığımız korkumuzdur.

Kitabın Tanıtımından:

   "Oyun üzerine ne biliyorsam ondan öğrenmiştim. Ustam karşımda duruyordu. Ama oyunun oynanması üzerine bilgi vermemişti. Satranca çok benzeyen bu oyunda taşların, yani bizlerin adı, satrançtaki gibiydi, kurallar hemen hemen aynıydı. Bir iki noktada satrançtan ayrılınıyordu. O noktalırı da başkan anlatmıştı bu sabah. Ne ki, satranç oynamasını bilip bimediğimi kimse sormamıştı. Morların bilmesi gereksizdi zaten. Bir zamanlar biraz oynamış olduğum yiçin, oyunu bilmiyorum diyerek işin içinden sıyrılmağa da kalkışmamıştım. Oynamak istemiştim, başından beri, onu gördüğümden, oyuna katılıp katılmayacağımı soruşundan beri...


2 Kasım 2014 tarihinde "Göçmüş Kediler Bahçesi"ni en uygun fiyatla satan kitap satış siteleri:
Arkadaş 14,80 TL
OkuOku 14,80 TL
Kabalcı 15,00 TL
KitapElinizde 15,00 TL
İnkilap 15,00 TL 
D&R 15,00 TL

haberler.com
Bilge Karasu Hakkında:
  (1930-1995) Şişli Terakki Lisesi'nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde okudu. Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğünde, Ankara Radyosu Dış Yayınlar Bölümünde çalıştı. 1963-64'te Rockefeller Bursu'yla Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde bulundu. 1974'te Hacettepe Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. İlk yazısı 1950'de, ilk öyküsü de 1952'de Seçilmiş Hikâyeler Dergisi'nde yayımlanan Bilge Karasu, 1963 yılında D. H. Lawrence'ın The Man Who Died (Ölen Adam) kitabının çevirisiyle Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülünü, 1971'de Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanını, 1991'de Gece kitabı ile Pegasus Ödülünü ve 1994'te Ne Kitapsız Ne Kedisiz'le Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü'nü aldı. 

Bilge Karasu Eserleri:

Öykü 
Troya’da Ölüm Vardı (1963)
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı (1970)
Göçmüş Kediler Bahçesi (1980)
Kısmet Büfesi (1982)
Lağımlaranası ya da Beyoğlu
Susanlar (2008) (öykü, şiir, deneme, röportaj) Roman
Gece (1985)
Kılavuz (1990)

Deneme
Ne Kitapsız Ne Kedisiz (1994)
Narla İncire Gazel (1995)
Altı Ay Bir Güz (1996) (ölümünden sonra yayınlandı)

Radyo oyunları
Peter Pan (Radyo için oyunlaştıran Bilge Karasu) (1967), Ankara Radyosu
Sevilmek, (Ocak 1970), Ankara Radyosu
Kerem ile Kediler, (Mart 1970), Ankara Radyosu

4 yorum:

  1. Bilge Karasu henüz çözülmemiş ve hiçbir zaman çözülemeyecek bir duayen bana kalırsa. Onu okumak üzerine tezler yazılmış, araştırmalar yapılmış ama ıı ıh. "Aslında" ne anlatmaya çalıştığını sadece kendimizce yorumlayabiliriz.

    Bu arada "Gece" kitabını okumanı da şiddetle tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  2. İşte ben kendi başıma çok fazla yorumlayamadım, bir sonraki okumam da yorumlayıp daha fazla anlayabilirsem sıradaki kitabı tavsiyenize uyarak "Gece" olacak.

    YanıtlaSil
  3. Uzun zaman önce Gece'yi almış, okumaya başlamış ama devam ettirememiştim. Sen biraz daha bekle diyerek koymuştum kitaplığa, günü gelecektir elbet...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim içinde günü bir gün gelecek inşallah :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...