9 Nisan 2014 Çarşamba

Sen Kaç Ben Onları Oyalarım - Bülent Usta

SEN KAÇ! BEN ONLARI OYALARIM
BÜLENT USTA
Trend Yayınevi
Mart 2014, 1. Baskı
278 Sayfa

AFD:
    Sen Kaç! Ben Onları Oyalarım, daha piyasaya çıkmadan yapılan tanıtımlarıyla ilgimi çekmişti. Yazarı ilk defa duyuyordum ve kitabın isminden dolayı değişik bir tarzı olduğunu düşünmüştüm. Aslında yazarımızı ben tanımasam da araştırdığımda Bülent Bey'in Devlet Tiyatrolarınca sahnelenmiş oyunların yazarı olduğunu öğrenmiş oldum. Kitabı bir an önce okumama asıl teşvik eden şey ise teşekkür yazısında Murat Menteş ismini görmem oldu. 

    Sen Kaç! Ben Onları Oyalarım tam Murat Menteş tarzında. Birbirinden ilginç, zeki ve eğlenceli karakterler, hayata dair güzel çıkarımlarla dolu bir kitap. Bazı karakterlerimizin kendi kadar isimleri de ilginç: Suçlunun başını büyümeden ezerek dünyayı kurtardığını düşünen Kahraman Ölmez. Teknolojiyle içli dışlı, zeki hackerımız Ulvi Sayar,  aslında mafya babası olan fakat alelade bir şirket yönetiyormuş gibi davranan ve ismini pırlanta dişinden alan Pırlanta ve şarkılarda yaşayan şarkılarla konuşan kurye, Mert Bilgin, Fuzuli, Baki, Nabi, Nedim, Zot vb. Kahramanlarımız içinde bunlardan daha farklı olanları da var aslında, şarjöre beşinci sırada yerleştirilmiş olan bir kurşun, günümüze kadar ulaşmış olan bir yeniçeri arkebüzü ve hedefe doğru havalanmış bir havan mermisi...

     Kitabımız eşi ve çocuğu mafya tarafından haince öldürülmüş Bay Bahattin'in iç sesiyle başlıyor. Adam ölmek, sadece ölmek istiyor. Ta ki ortaya Sunyata çıkıncaya kadar. Müşterisini kendi seçen bir şirket olan Sunyata,  Bay Bahattin'e bir intikam şansı sunuyor. Sunyata'nın kurucusu Sunya eski bir istihbaratçı, peşinde onun ölümünü isteyen insanlar varken, çok gizli bir şekilde çalışmak zorunda.

       Bay Bahattin'in intikamı alınacak mı? Sunya peşindeki kişilere yakalanmadan hayatını sürdürebilecek mi? Hayatını sürdürebilmesi için gerekli parayı kazandığı şirketi Sunyata müşterilerinin acılarını dindirebilecek mi? Tabii ki cevapların hepsi okumaktan oldukça keyif aldığım Sen Kaç Ben Oyalarım'da...

Sen Kaç Ben Onları Oyalarım için hazırladığım karakter tablosu



     Kitapta not aldığım çok yer oldu, bu da en sevdiklerimden biri;
   "Herkes bir yanılsamanın içinde. Çoğumuz, küçük bir azınlığın şekillendirdiği ve kurallarını koyduğu bir dünyada özgür olduğumuzu sanarak yaşıyoruz.
      Çok azımız bu durumun farkında.
      Ağzını açanlar yok ediliyor. Ağzını kapalı tutanlar ise donuk hayatlar yaşıyor.
      Hepimiz suyun altındayız.
   Aşık olduğumuz anlarda, güldüğümğz ya da bir sanat eserine baktığımız anlarda, suyun üstüne çıkıp ciğerlerimizi hava ile dolduruyoruz.
     Sonra tekrar suyun altına giriyoruz.
     Her an boğuluyoruz ama ölmüyoruz."
    Kendi koymadığımız hedefler için yarışıyoruz. Sınıf arkadaşlarımız, dostlarımız, ailemiz rakibimiz oluyor. Amok gibi koşuyoruz. Sanki dursak öleceğiz. Önümüzdeki havuç bizi paralize ediyor. Bu havuç bazen bir terfi, bazen lüks bir araba, bazen sosyal statü adı altında anlamsız bir ünvan olabiliyor. Ama bu, hayatımızın anlamı haline geliyor.
     En büyük depresyonlarımızı da bu suni havuçlara ulaşamayınca yaşıyoruz. Çocukken tavşan besleyen, her gece köpeğine sarılıp uyuyan, karınca yuvası yapan arkadaşlarımız, büyüdüğünde silah endüstrisinde bomba tasarlıyor. İnsanları ve doğayı yok etmek için mi? Hayır. Sadece çok iyi üniversiteleri bitirip iyi bir mühendis olduğu için o yüksek ücretli işi hak(!) ediyor. Tavşanları da hâlâ seviyor aslında.

Altı Çizilesi:
   Yaşayamayacaklarım yüzünden ölmek istiyorum.
   O sonsuz karanlığa ihtiyacım var...

   İnsanlar duvarları sınırları, belirlemek için yaparlar.
   Kurşunları da öldürmek için.

  İlk başta aleyhine olan tüm deliller, yavaş yavaş geçerliliğini yitirdi. Tacize uğrayan küçük Elif ifadesini değiştirdi. kızı sorgulayan adli tıp üyeleri ise net bir karara varamadılar. Kızın elbisesinden alınan sperm örnekleri bile sehven kayboldu. Oysa o kadar belliydi ki her şey. Mahkeme çıkışında küçük kızı izledim. Tecavüz sanığını alkışlarla karşılayan insanlar onu şaşırtmıştı, kim olsa şaşırır bu manzaraya.
  Bu ülkede tecavüz sanıklarının mahkeme çıkışı karnaval gibi olur.

  Öbür tarafın işlerinin buradan ayarlandığı bir çağdaydık... İnanç simsarlığı da en karlı işti.

  Birilerinin sistemin görmezden geldiği küçük kızları koruması gerek. Elbette kurşunla değil. Gani Efendi'nin ağzından düşürmediği "ahlak"la belki. Belki de çoktan unutulmuş adaletle...

  Sosyal adalet, anlamlı iki kelimenin bir araya gelmesiyle oluşan manasız bir tanımlamadır burada.

  Üniversitede ODTÜ Fizik'i kazandım. Bir üst ya da bir alt tercihime girsem hayatım çok farklı olabilirdi. Ama bu coğrafyada bir matematik sorusu geleceğimizi belirler.

   Kendini sorgulamaların artınca yaşlanmışsın demektir.

   Aslında klasik anne figürüdür annem. Yemek yapan, ev temizleyen ve oğlunun yedikleriyle ilgilenen. Öğrencilik hayatımda ne ders çalışmama karışmıştır, ne de iş olarak neyi seçeceğime. Yemeğimi güzel yediysem mutlu olmuştur hep. Sırf bu nedenle bile çok severim annemi. Beni proje çocuk yapmadı. Psikopat ebeveynler olamadıkları şeyleri çocuklarına yaptırıp tatmin olmak ister. Bale kursundaki kızların annelerinin çoğu şişman ve satranç kursundaki çocukların babalarının çoğunun kafasının arkası düzdür zaten. Minik kelebek olamayan annelerle, sudoku bile çözemeyen babalar. Bu kuduz ebeveynler çocuklarına karışarak, ödevlerini yaparak ve onları çalışmaya zorlayarak hayatlarını karartırlar. Robot yetiştirirler. Hayatla karşılaşmamış robotlar. Hayat hep çalışmadığımız yerden sorar. O nedenle hayatla ne kadar geç yüzleşirseniz o kadar derin yaralar alırsınız. Söz konusu talihsizliklerden hasbelkader işe girenler, çalışırken odalarının kapısının her açılışında karşılarında sıcak çikolata ve kurabiye değil, daha fazla iş ve sorumluluk görüp strese girerler.


Kitabın Tanıtımından: 
Adaletin yetmediği yerde onlar vardır! 
Onlar gibi kahramanların yanında süpermen bile amatör kalır! 
Adını hiç duymadığınız topraklar için savaşır, mahallenizdeki suçu daha işlenmeden bertaraf ederler! 
Tecavüzcüyü hadım, hırsızı telef ederler! 
Gizlenirler, takip edilemezler! 
İzlerler, görünmezler!
Öldürürler, yakalanmazlar! âşık olurlar, kurşuna atlarlar! 
Ölürler ama vazgeçmezler... 
Peki, kimdir bunlar?

09 Nisan 2014 tarihinde "Sen Kaç Ben Oyalarım"ı en uygun fiyatla satan kitap satış siteleri:
İdefix 8,40 TL 
Arkadas 9,66 TL
Pandora 10,36 TL
KitapYurdu 10,50 TL
D&R 10,50 TL 
KitapDenizi 10,78 TL

Bülent Usta Hakkında:
   1974 doğumlu yazarımız, ODTÜ İktisat bölümünden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini İngiltere’de University of Leeds’ten almıştır. Basılı bir mizah kitabı olup, karikatür esprileri, hikayeler ve oyunlar yazmaktadır.

Bülent Usta Eserleri:
Rezervuar Kanişleri (Tiyatro Oyunu)
Dikenli Tel Sahnesi (Tiyatro Oyunu)
Antrikot (Tiyatro Oyunu)
Giderayak (Tiyatro Oyunu)
619 Numaralı Ceset (Tiyatro Oyunu)
Birinci Dünya (Tiyatro Oyunu)
Sen Kaç! Ben Onları Oyalarım (Kitap)

5 yorum:

  1. İlk alıntında ne güzel anlatmış hayatımızı.

    YanıtlaSil
  2. Bende Murat Menteş adını görünce çok merak etmiştim. İlk fırsatta okumayı düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman kesinlikle beğeneceksiniz diyebilirim.

      Sil
  3. Şu son alıntıyla ilgili olarak; çocuk yetiştirme mevzusunda en çok savunduğum şey 'çocukları özgür bırakın seçimlerini kendileri yapsın' cümlesinin altında yatanı ne güzel anlatmış. Çevremdeki insanları uyarmaya çalışıyorum, buna kendi abim yengem de dahil. Robot değil bu çocuklar diyorum ama kimse dinlemiyor. Ya çok salıyorlar ipin ucunu ya da çok kısa. Ortası tutturulamıyor. (kitap hakkında yorum yapacakken bu yorum çıktı, dertliyim kusura bakmayın) :)
    Velhasıl, kitabı mutlaka okuyacağım. Listeye alındı. Teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düşünceleriniz de kesinlikle haklısınız. Daha doğmadan baskı yapılmaya başlandı artık maalesef. İnsanlar çocuklarının doğumunu burçlara göre ayarlıyor. İstediği burç olabilmesi için sezeryan gününü kendi ileriye ya da geriye atanlar bile var artık. :(

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...