3 Temmuz 2014 Perşembe

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört - George Orwell

BİN DOKUZ YÜZ SEKSEN DÖRT
Orjinal Adı: Nineteen Eighty-Four
GEORGE ORWELL
Çevirmen: Celâl ÜSTER
Can Yayınları
Nisan 2013, 39. Baskı
Orijinal İlk Basım: 1949
350 Sayfa

AFD:
   Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451 ile başladı Ütopya/Distopya okumaları serüvenim. Fahrenheit 451'i okumaktan keyif alınca; "distopyayı okudum fakat distopya, ütopyadan türetilmiş, o zaman distopyayı daha iyi anlamak için ütopyayı da okumalı" diyerek Thomas More'un Ütopya'sını okudum. Ütopya'dan öğrendim ki meğer ilk ütopik eser Platon'un Devlet'iymiş, o zaman "Onu da okumalıyım" dedim ve hemen okudum. Şimdi ise iki ütopik okumadan sonra tekrar distopyaya döndüm ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'e başladım.


    Öncelikle kitabın adı neden 1984? 1984 tarihi benim de doğum yılım olduğu için bu soruyu ayrıca merak ediyordum. Kitabımızın çevirmeni Celâl Üster bu durumu önsözde şöyle anlatmış: "Orwell başlangıçta öykünün geçtiği yıl olarak 1980'i seçmiş, kitabın tamamlanması biraz da hastalığı yüzünden uzadıkça ilkin 1980'i 1982 olarak değiştirmiş, daha sonra da 1984'te karar kılmış. Daha sonra yakın dostu, yazar Julian Symons'a "Kitabın yazımını 1948 yılında tamamladığım için, 1948'in son iki rakamının yerlerini değiştirmeye karar verdim" demiş."

    Önsözden söz açmışken; önsözün 14. sayfasına kadar olan bölüm önsöz geri kalan bölüm ise sonsöz olarak okunmalı der, naçizane tavsiyemi yaparım. Çünkü 14. sayfadan itibaren önsöz, kitabın bir özeti halini alıyor. Ben okurken bunu hissettim ve önsöz okumamı yarıda kestim. Kitabı bitirdikten sonra sonsöz olarak döndüğümde ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlamış oldum.

  George Orwell 1984'de bize bir yasaklar toplumunu sunmuş. Tüm yaşamınızın sizin elinizden alındığı bir gelecek düşünün. Yaşamınızla ilgili neredeyse tüm kararları "Parti" adı verilen bir grup alıyor. Ne giyeceğinize, neyi ne kadar yiyebileceğinize, kiminle evleneceğinize kadar herşeyi bu "Parti" üyeleri belirliyor. Geleceği istedikleri gibi şekillendirdikleri gibi geçmişi de kendi çıkarlarına göre değiştiriyorlar. Evinizin içinde bile sizi yirmi dört saat izleyen tele-ekranlar var. Karşıt bir şekilde konuşmak hatta düşünmek bile suç. Böyle bir toplumda Winston Smith adlı karakterimiz bir şeylerin yanlış olduğu kanısına varıyor. Tele-ekranlardan, insanlardan ve hatta kendinden bile gizli şekilde bu düşünceyi içinde büyütüyor. Bu düzenin "nasıl" olduğunu anlıyor ama "neden" böyle bir düzene ihtiyaç duyduğunu anlamıyor. 

    Peki Winston, düşünmenin bile suç olduğu bu dünyada bir şeylerin yanlış gittiğini nasıl kanıtlayacaktır. Kimseyle konuşmadan, elinde hiç bir belge olmadan bu düzeni değiştirebilecek midir? Kendi gibi düşünen insanlar var mıdır? Varsa bu insanlara her anlarının izlendiği bir dünyada nasıl ulaşabilecektir? Bu düzen hep böyle mi sürüp gidecektir?... Tabii ki tüm bu soruların cevabı mutlaka okunması gereken eserlerden biri olan 1984'ün sayfalarında gizli.

   Fahrenheit 451 ile ilgili yazdığım yazıda da değinmiştim; Ütopya adının hakkını verip "olması mümkün olmayan ideal devlet"i anlatıyorsa da, distopya bana hiç o kadar da "olması mümkün değilmiş" gibi gözükmüyor. 1984'ü çok uzaklarda aramaya gerek yok. Düşüncesuçu; ülkemizde Facebook'ta, Twitter'da yazdıkları, paylaştıkları düşünceleri yüzünden sorgulanan, suçlanan insanlar var. Bir de bu eylemin toplu olarak yapıldığı zamanlarda kökten çözüm olarak bu platformları kullanıma engelleme çalışmaları var (Twitter ve Youtube yasakları). Tele-Ekranlar; Evlerimizde tele-ekranlar olmasa da biz de neredeyse her yerde izleniyoruz; Mobese kameraları her ne kadar suçların önüne geçmek için güzel bir yöntem olsa da, kimin ne için kullandığına bağlı olarak maalesef amaç değişebiliyor. Yenisöylem; Ülkemizde yıllardır anlamı:  "Başkasının malını alan, yağma, talan eden kimse, talancı, yağmacı, plaçkacı." olan Çapılcu kelimesi bir anda! en güvenilir kaynağımız olan TDK tarafından "Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı." olarak değiştirilebiliyor. Özgür ülkemiz Türkiye'de bile bu örnekler varken ve Kuzey Kore'de yaşanılanları da az çok duyuyorken hâlâ 1984'e distopik bir eser diyebilir miyiz?

  Bir eleştiri olarak; kitabın son bölümdeki Yenisöylem kuralları keşke kitabın içeriğine yedirilseymiş ya da ara bölüm olsaymış diye düşünüyorum. Kitabı Winston Smith ile bitirmek daha can alıcı gelirdi bence.  

   Son olarak da Can Yayınları'nı, en güvenilir kitapçılardan bandrollü olarak aldığımız kitaplarının bazı sayfalarında okumayı etkileyecek kadar silik yerler bulunduğu için kınıyorum. Sevgili Can Yayınları, biz paramızı tam ödüyorken siz de işinizi tam yapmalı, okuyucuya defolu ürün satmamalısınız.


Altı Çizilesi:
   Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler.

   Özgürlük iki kere iki dört eder diyebilmektedir.Buna izin verilirse arkası gelir.

  Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinde istenenin iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini de göremiyorlardı.Hiçbir şey kavrayamadıkları için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlardı...

   Kimse devrimi korumak için diktatörlük kurmaz;diktatörlük kurmak için devrim yapar.

   Bilinen tarih boyunca, olasılıkla Neolitik Çağ'ın sona ermesinden bu yana, dünyada üç tür insan olagelmiştir: Yüksek, Orta ve Aşağı. Bunlar kendi içlerinde de pek çok alt bölüme ayrılmışlar, sayısız ad taşımışlar, sayıları ve birbirlerine karşı tutumları çağdan çağa değişmiş, ama toplumun temel yapısı hiçbir zaman değişmemiştir. Olağanüstü ayaklanmalar ve kesin görünen değişimlerden sonra bile, tıpkı ne kadar hızlı döndürülürse döndürülsün dönme ekseni doğrultusunda hep aynı kalan bir jiroskop gibi, aynı düzen hep kendini yeniden dayatmıştır.
  Bu üç kesmin amaçları asla uzlaştırılamaz. Yüksek kesimin amacı, bulunduğu yeri korumaktır. Orta kesimin amacı, Yüksek kesimle yer değiştirmektir. Aşağı kesimin amacı ise tüm ayrımları ortadan kaldırmak ve tüm insanların eşit olacağı bir toplum yaratmaktır...
  Yüksek kesimin kendini koruyamadığı dönemlerde, özgürlük ve adalet uğruna savaşıyor görünerek Aşağı kesimi de yanına alan Orta Kesim tarafından devrilmiştir. Ne var ki Orta Kesim hedefine ulaşır ulaşmaz, Aşağı kesimi eski kölelik konumuna geri gönderir ve kendisi Yüksek kesim konumuna geçer. Çok geçmeden öteki kesimlerin birinden kopan ya da her ikisinden de kopan yeni bir Orta kesim ortaya çıkar ve savaşım yeniden başlar.

  Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez.



Kitap Tanıtımından:
   Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

   George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır. 

  Can Yayınları, bu "bütün zamanların kitabını" Celâl Üster'in özenli çevirisiyle okura sunmaktan kıvanç duyuyor.

03.07.2014 tarihinde farklı sitelerde "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört"ü en uygun fiyatla satan kitap satış siteleri:
Arkadaş 17,25 TL
İnkilap 17,50 TL
KitapStore 17,50 TL
KitapZen 17,50 TL
PTTKitap 17,50 TL 
OkuOku 18,25 TL 

1000kitap.com
George Orwell Hakkında:
   1903'te Hindistan'ın Bengal eyaletinin Montihari kentinde doğdu. Asıl adı Eric Arthur Blair'dir. Ailesiyle birlikte İngiltere'ye döndükten sonra, öğrenimini Eton Collega'da tamamladı. Gerçek adı Eric Arthur olan Orwell, üniversite bursu kazanamayınca Burma'ya (Birmanya) gitti. 1922-1927 yılları arasında Hindistan İmparatorluk Polisi olarak görev yaptı. Ancak, İmparatorluk yönetiminin iç yüzünü görünce istifa etti. 

   1950'de yayınladığı Bir Fili Vurmak adlı kitabı, sömürge memurlarının tutum ve davranışlarını eleştiren makalelerinin derlemesidir . Avrupa'ya döndükten sonra İngiltere ve Fransa'da yaşayan Orwell, çağdaş pek çok yazar gibi gazeteci olarak İspanya İç Savaşı'na katıldı ve Franco'cular tarafından vurularak ağır yaralandı. Orwell

   İngiltere'nin Almanya ile savaşmasına karşı olduğu halde, II. Dünya Savaşı'nda Yurt Muhafızları birliğinde görev aldı. Bu arada BBC Observer ve Tribune için muhabirlik yaptı. Savaşın sonlarına doğru yazdığı Hayvan Çiftliği, Stalin rejimine karşı sert bir taşlamadır. 

   Orwell'in en çok tanınan yapıtlarından biri olan 1984, bilimkurgu türünün klasiklerinden biri olmanın yanı sıra, geleceği karanlık olan, gerçeklerin, doğruların saptırıldığı, konuşma özgürlüğünün yok edildiği modern dünyayı protesto eden bir romandır. Burma Günleri, Orwell'in Burma'daki İngiliz sömürgeciliğini dile getiren ilk kitabıdır. Orwell 1950'de Londra'da öldü.

George Orwell Eserleri:
Paris ve Londra'da Beş Parasız (1933)
Burma Günleri (1934)
Papazın Kızı (1935)
Zambak Solmasın (1936)
Wigan İskelesi Yolu (1937)
Katalonya'ya Selam (1938)
Daralma (1939)
Hayvan Çiftliği (1945)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1949)

5 yorum:

  1. çok duydum hiç okuyamadım bu kitabı satan yerleri verdiğin için teşekkürler:))

    YanıtlaSil
  2. Bin Dokuz Yuz Seksen Dördü cok merak edoyorum gecen D&R da elim gitti de cok fazla kitap aldığım için almadim ama Hayvan Çiftliğini aldım ikisini de okuyacağım da bakalım ne zaman sıra gelecek

    YanıtlaSil
  3. ben okudum biraz sıkıcı ama içinden çıkaracağımız alacağımız ders çok. ben bazı mevzuları ülkemize benzetmekten kendimi alamadım ve ne kadar ileri görüşlü adammış dedim açıkçası.

    YanıtlaSil
  4. george orwell'ın hayvan çiftliği ve 1984'ünü okudum...ikisi de birbirinden kıymetli gerçekten ve 1984 bence çok yerinde bir tahmin olmuş...ben savaşların bile anlaşmalı olduğuna inanıyorum artık..örgütler planlı kurulup birilerinin üstüne salınıyor,sonra onları durdurmak için başka örgütler kuruluyor..insanlar kandırılıyor diye düşünüyorum..güzel bir yazı olmuş tebrik ederim ...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...