Çevirmen: Ahmet ANGIN
Can Yayınları
1982, 5. Baskı
(Orijinal İlk Basım 1946)
404 Sayfa
(Orijinal İlk Basım 1946)
404 Sayfa
AFD:
Zorba, 20. yüzyılın en önemli Yunan düşünürlerinden biri olduğu bilinen Nikos Kazancakis'in en ünlü eseri.
Zorba'da; kitap bir yazarın gözünden bize aktarılmış. Yazarımız; okuyan, düşünen, hayatı sorgulayan bir kişidir. Etrafındakiler tarafından kendine "kağıt faresi" adı takılacak kadar okuyup yazmaktadır. Yazar daha rahat düşünebilmek için çevresinden uzaklaşmak ister ve Girit'te bulunan bir linyit madenini satın alır. Onu Girit'e götürecek gemiyi beklerken, yanına biri yaklaşır ve "Beni de Girit'e götürür müsün?" der. Bu soruyu soran kişi; kitaba adını veren Alexis Zorba'dır. Yazarımız Zorba'yla bu şekilde tanışır ve onunla Girit yolculuğuna başlar.
Yazarımız Buddha'yla ilgilenmektedir, sorularının cevabını Buddha'da aramaktadır. Fakat aradığı cevaplar tesadüfen karşılaştığı Zorba'dadır. Zorba'nın yaşam felsefesi, yazarı oldukça etkiler. Zorba hiç okula gitmemesine rağmen yazarın yıllarca kitaplarda aradığı cevapları bulmuş ve iç huzura kavuşmuştur.
Acaba "Zorba"yı okuyunca aynı huzura biz de kavuşabilecek miyiz? Zorba'nın içine işleyen Hüseyin Ağa'nın sözleri bizde de bir etki bırakabilecek mi? "Aleksi" dedi, "Bak sana bir şey söyleyeceğim, küçük olduğun için anlamayacaksın, büyüyünce anlarsın. Dinle oğlum, Tanrı'yı yedi kat gökler ve yedi kat yerler almaz; ama insanın kalbi alır, onun için aklını başına topla Aleksi, hiçbir zaman insan yüreğini yaralama.'
Kitabın içeriği hakkında daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Çünkü burada yapmak istediğim kitabın bir özetini çıkarmak değil, naçizane hedefim kitabı okumayanların, kitap hakkında kısa bir bilgi alıp okumak için daha fazla heyecanlanmasını sağlayabilmek.
Uzun zaman, Zorba'nın gerçek bir kişi olup olmadığı tartışılmış, yıllar sonra Kazancakis bir röportajında Zorba'yla tanıştığını söyleyerek, Zorba'nın bir hayal ürünü olmadığını açıklamış.
“Sen neden yazıp da, bize dünyanın bütün sırlarını anlatmıyorsun Zorba?” diye sorar Patron. “Neden mi? Çünkü ben, senin dediğin o bütün sırları yaşıyordum, yazmaya vaktim yok da ondan. Bazen dünya, bazen kadın, bazen şarap, bazen santur... Onun için, şu saçmalar yumurtlayan kalemi ele alacak zamanım yok. Böylece de dünya, kâğıt farelerinin ellerine kaldı; sırları yaşayanların vakti yok; vakti olanlar ise sırları yaşayamıyorlar.”
Her ne kadar Zorba'nın yazmaya vakti olmasa da, Kazancakis herkesin karşısına bir Zorba'nın kolay çıkmayacağını bildiğinden, bu ilginç insanı tanımaktan mahrum kalmayalım diye Zorba'nın hikayesini kağıda dökmüş. Bize kalan, Zorba'nın hiç sevmediği kağıt farelerinden biri olan Kazancakis'in onu anlatan satırlarını okuyup, Zorba'yla tanışmak.
Zorba, 20. yüzyılın en önemli Yunan düşünürlerinden biri olduğu bilinen Nikos Kazancakis'in en ünlü eseri.
Zorba'da; kitap bir yazarın gözünden bize aktarılmış. Yazarımız; okuyan, düşünen, hayatı sorgulayan bir kişidir. Etrafındakiler tarafından kendine "kağıt faresi" adı takılacak kadar okuyup yazmaktadır. Yazar daha rahat düşünebilmek için çevresinden uzaklaşmak ister ve Girit'te bulunan bir linyit madenini satın alır. Onu Girit'e götürecek gemiyi beklerken, yanına biri yaklaşır ve "Beni de Girit'e götürür müsün?" der. Bu soruyu soran kişi; kitaba adını veren Alexis Zorba'dır. Yazarımız Zorba'yla bu şekilde tanışır ve onunla Girit yolculuğuna başlar.
Yazarımız Buddha'yla ilgilenmektedir, sorularının cevabını Buddha'da aramaktadır. Fakat aradığı cevaplar tesadüfen karşılaştığı Zorba'dadır. Zorba'nın yaşam felsefesi, yazarı oldukça etkiler. Zorba hiç okula gitmemesine rağmen yazarın yıllarca kitaplarda aradığı cevapları bulmuş ve iç huzura kavuşmuştur.
Acaba "Zorba"yı okuyunca aynı huzura biz de kavuşabilecek miyiz? Zorba'nın içine işleyen Hüseyin Ağa'nın sözleri bizde de bir etki bırakabilecek mi? "Aleksi" dedi, "Bak sana bir şey söyleyeceğim, küçük olduğun için anlamayacaksın, büyüyünce anlarsın. Dinle oğlum, Tanrı'yı yedi kat gökler ve yedi kat yerler almaz; ama insanın kalbi alır, onun için aklını başına topla Aleksi, hiçbir zaman insan yüreğini yaralama.'
Kitabın içeriği hakkında daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Çünkü burada yapmak istediğim kitabın bir özetini çıkarmak değil, naçizane hedefim kitabı okumayanların, kitap hakkında kısa bir bilgi alıp okumak için daha fazla heyecanlanmasını sağlayabilmek.
Uzun zaman, Zorba'nın gerçek bir kişi olup olmadığı tartışılmış, yıllar sonra Kazancakis bir röportajında Zorba'yla tanıştığını söyleyerek, Zorba'nın bir hayal ürünü olmadığını açıklamış.
“Sen neden yazıp da, bize dünyanın bütün sırlarını anlatmıyorsun Zorba?” diye sorar Patron. “Neden mi? Çünkü ben, senin dediğin o bütün sırları yaşıyordum, yazmaya vaktim yok da ondan. Bazen dünya, bazen kadın, bazen şarap, bazen santur... Onun için, şu saçmalar yumurtlayan kalemi ele alacak zamanım yok. Böylece de dünya, kâğıt farelerinin ellerine kaldı; sırları yaşayanların vakti yok; vakti olanlar ise sırları yaşayamıyorlar.”
Her ne kadar Zorba'nın yazmaya vakti olmasa da, Kazancakis herkesin karşısına bir Zorba'nın kolay çıkmayacağını bildiğinden, bu ilginç insanı tanımaktan mahrum kalmayalım diye Zorba'nın hikayesini kağıda dökmüş. Bize kalan, Zorba'nın hiç sevmediği kağıt farelerinden biri olan Kazancakis'in onu anlatan satırlarını okuyup, Zorba'yla tanışmak.
Altı Çizilesi:
Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.
İnsanları rahat bırak, patron, gözlerini açma! Çünkü açarsan ne görürler? Ellerinin körünü! Onun için bırak, kapalı kalsınlar da, hayal göredursunlar!”
Sık sık benimle alay ederek öğrencim olduğunu söylersin. Ben ise, gerçek hocanın borcu ile kazancının ne olduğunu pek iyi bildiğim için bundan yararlanırım. Gerçek hoca, öğrencisinden öğrenebileceği her şeyi öğrenmeli, gençliğin ne yöne gittiğini anlamalı, o da ruhunu oraya doğru yöneltmelidir.
Hayat bir şimşektir, çabuk gel, gel ki yetişesin!
Her insanın kendi deliliği vardır; bana da öyle geliyor ki, en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır.
Bir zamanlar diyorum ki: Bu Türk’tür, bu Bulgar’dır ve bu Yunan’dır. Ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış ya da bilmem neymiş… Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan , ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte… Boş versem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da tanrısı ve karşı tanrısı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceği etiz…
Sır! diye mırıldandı, büyük sır! Dünyaya özgürlüğün gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı gerekli yani? Çünkü, oturup sana işlediğimiz cinayetlerle yaptığımız alçaklıkları saysam tüylerin ürperir. Fakat sonuç ne oldu? Özgürlük! Tanrı yıldırımını atıp bizi yakacağına özgürlüğü veriyor? Hiçbir şey anlamıyorum!..
- "En çok sevdiğin yemek hangisidir babacığım?"
- "Hepsi, hepsi oğlum. şu yemek iyidir, öbürü kötüdür demek büyük günahtır."
- "Neden? Bir seçme yapamaz mıyız?"
- "Hayır efendim, yapamayız."
- "Ama neden?"
- "Çünkü aç olan başka insanlar var."
"Hayır özgür değilsin" dedi. "Senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu kadar! Senin patron, uzun ipin var, gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun.
Anlıyorsun, anlıyorsun ya, seni bu yiyecek. Anlamasaydın mutlu olurdun. Neyin eksik senin? Gençsin, paran var, aklın var, sağlamsın, iyi adamsın, Hiç bir eksiğin yok. Tanrı kahretsin yalnız bir tane var, dedik ya; delilik.
Kitap Tanıtımından:
Niye gülüyorsun öyle patron? Neden öyle bakıyorsun bana? Benim şarabım böyledir, İçimde her zaman bağıran bir şeytanım vardır. O ne derse ben onu yaparım. ne zaman boğulacak gibi olsam, bana şöyle seslenir: "Oyna Zorba!" Ben de kalkar oynarım. Böylece boğuntum geçer. Oğlum Dimitrakis öldüğü zaman da böyle kalkıp oynamıştım. Ölüsünün başında hora teptiğimi gören akrabalar, dostlar, beni yakalamak, bana engel olmak istemişlerdi. "Zorba delirdi!" diye bağırmışlardı. ama ben orada kalkıp oynamasaydım, Asıl o zaman kederimden delirecektim. Çünkü o benim ilk oğlumdu. Üç yaşındaydı ve ölmüştü. Onun yokoluşuna dayanamıyordum. Bak patron, Kalın kafalının biriyimdir ben. Sana sorduğum sorulara verdiğin o aydınca karşılıkları almıyor kafam. Ah be patron, o bana anlatmak istediklerini bir kalkıp oynayabilseydin, onları hora teperek dile getirebilseydin. Ya da patron, bütün bunları bana masal gibi anlatabilseydin, anlardım be patron, O zaman her şeyi anlardım.
Nikos Kazancakis Hakkında:
Yirminci yüzyılın en önemli Yunanlı yazar, şair ve düşünürlerinden biri olan Nikos Kazancakis, 1883 yılında Girit'te doğdu. 1906'da Atina Hukuk Okulu'ndan mezun olduktan sonra çalışmalarını Paris'te sürdüren Kazancakis, Balkan Savaşları sırasında gönüllü olarak Yunan Ordusu'na katıldı. Savaştan sonra birçok Avrupa ve Asya ülkesini dolaşarak gezi yazıları yazdı. Edebiyatın birçok alanında yapıtlar veren Nikos Kazancakis, düşünce adamı olarak Nietzsche ve Bergson'un çalışmalarıyla Hıristiyanlık, Marksizm ve Budizm'in etkisi altında kaldı. Eserlerinde bu farklı bakış açılarını sentezlemeye çalıştı.
Pratik yaşam bilgileri yazara, daha sonraları gazetecilik konusunda olsun, ticari konularda olsun, belli yetenekler kazandırdı. Bu arada, I. Dünya Savaşı sonrasında hükümetin danışma kurulunun başkanlığını yaptı, birçok yurtdışı gezilere çıktı. Bu geziler sırasındaki anılarını, daha sonraları kitap halinde toplamayı başardı.
Kazancakis, diğer birçok yazar gibi yaşamının son yıllarında ünlendi. 1956 yılında Viyana'da Uluslararası Barış Ödülü'nü aldı. 1957 yılında Almanya'da öldükten sonra Girit'i çevreleyen Venedik surlarının kale burçlarından birinin altına gömüldü.
Kaynak: kimkimdir.gen.tr
Nikos Kazancakis'in Türkçeye Çevrilen Eserleri:
Romanlar:
1946 - Zorba (Aleksi Zorba)
1949 - Kardeş Kavgası İ Aderfofades
1953 - Kaptan Mihalis O Kapetan Mihalis
Kayalı Bahçe
1954 - Günaha Son Çağrı (O Telefteos Pirasmos)
1954 - İsa Yeniden Çarmıha Geriliyor (Khristos Ksanastavronete)
1957 - Allahın Fukarası (O Phtokhulis Tu Theu)
1957 - Bir İlyada Tercümesi (Omiru Iliada)
Şiirler:
1906 - Yılan ve Zambak (Ophis Ke Krino)
Denemeler:
1927 - Gezerken (Taksidevondas)
1927 - Çileci (Askitiki)
Anı:
1961 - El Greko'ya Mektuplar Anafora ston Greko
Oyunlar:
1928 - Odysseus (Odysseas)
1928 - Khristos (Isa)
1953 - Melissa (Melissa)
Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.
İnsanları rahat bırak, patron, gözlerini açma! Çünkü açarsan ne görürler? Ellerinin körünü! Onun için bırak, kapalı kalsınlar da, hayal göredursunlar!”
Sık sık benimle alay ederek öğrencim olduğunu söylersin. Ben ise, gerçek hocanın borcu ile kazancının ne olduğunu pek iyi bildiğim için bundan yararlanırım. Gerçek hoca, öğrencisinden öğrenebileceği her şeyi öğrenmeli, gençliğin ne yöne gittiğini anlamalı, o da ruhunu oraya doğru yöneltmelidir.
Hayat bir şimşektir, çabuk gel, gel ki yetişesin!
Her insanın kendi deliliği vardır; bana da öyle geliyor ki, en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır.
Bir zamanlar diyorum ki: Bu Türk’tür, bu Bulgar’dır ve bu Yunan’dır. Ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış ya da bilmem neymiş… Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan , ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte… Boş versem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da tanrısı ve karşı tanrısı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceği etiz…
Sır! diye mırıldandı, büyük sır! Dünyaya özgürlüğün gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı gerekli yani? Çünkü, oturup sana işlediğimiz cinayetlerle yaptığımız alçaklıkları saysam tüylerin ürperir. Fakat sonuç ne oldu? Özgürlük! Tanrı yıldırımını atıp bizi yakacağına özgürlüğü veriyor? Hiçbir şey anlamıyorum!..
- "En çok sevdiğin yemek hangisidir babacığım?"
- "Hepsi, hepsi oğlum. şu yemek iyidir, öbürü kötüdür demek büyük günahtır."
- "Neden? Bir seçme yapamaz mıyız?"
- "Hayır efendim, yapamayız."
- "Ama neden?"
- "Çünkü aç olan başka insanlar var."
"Hayır özgür değilsin" dedi. "Senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu kadar! Senin patron, uzun ipin var, gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun.
Anlıyorsun, anlıyorsun ya, seni bu yiyecek. Anlamasaydın mutlu olurdun. Neyin eksik senin? Gençsin, paran var, aklın var, sağlamsın, iyi adamsın, Hiç bir eksiğin yok. Tanrı kahretsin yalnız bir tane var, dedik ya; delilik.
Kitap Tanıtımından:
Niye gülüyorsun öyle patron? Neden öyle bakıyorsun bana? Benim şarabım böyledir, İçimde her zaman bağıran bir şeytanım vardır. O ne derse ben onu yaparım. ne zaman boğulacak gibi olsam, bana şöyle seslenir: "Oyna Zorba!" Ben de kalkar oynarım. Böylece boğuntum geçer. Oğlum Dimitrakis öldüğü zaman da böyle kalkıp oynamıştım. Ölüsünün başında hora teptiğimi gören akrabalar, dostlar, beni yakalamak, bana engel olmak istemişlerdi. "Zorba delirdi!" diye bağırmışlardı. ama ben orada kalkıp oynamasaydım, Asıl o zaman kederimden delirecektim. Çünkü o benim ilk oğlumdu. Üç yaşındaydı ve ölmüştü. Onun yokoluşuna dayanamıyordum. Bak patron, Kalın kafalının biriyimdir ben. Sana sorduğum sorulara verdiğin o aydınca karşılıkları almıyor kafam. Ah be patron, o bana anlatmak istediklerini bir kalkıp oynayabilseydin, onları hora teperek dile getirebilseydin. Ya da patron, bütün bunları bana masal gibi anlatabilseydin, anlardım be patron, O zaman her şeyi anlardım.
lgr.co.uk |
Yirminci yüzyılın en önemli Yunanlı yazar, şair ve düşünürlerinden biri olan Nikos Kazancakis, 1883 yılında Girit'te doğdu. 1906'da Atina Hukuk Okulu'ndan mezun olduktan sonra çalışmalarını Paris'te sürdüren Kazancakis, Balkan Savaşları sırasında gönüllü olarak Yunan Ordusu'na katıldı. Savaştan sonra birçok Avrupa ve Asya ülkesini dolaşarak gezi yazıları yazdı. Edebiyatın birçok alanında yapıtlar veren Nikos Kazancakis, düşünce adamı olarak Nietzsche ve Bergson'un çalışmalarıyla Hıristiyanlık, Marksizm ve Budizm'in etkisi altında kaldı. Eserlerinde bu farklı bakış açılarını sentezlemeye çalıştı.
Pratik yaşam bilgileri yazara, daha sonraları gazetecilik konusunda olsun, ticari konularda olsun, belli yetenekler kazandırdı. Bu arada, I. Dünya Savaşı sonrasında hükümetin danışma kurulunun başkanlığını yaptı, birçok yurtdışı gezilere çıktı. Bu geziler sırasındaki anılarını, daha sonraları kitap halinde toplamayı başardı.
Kazancakis, diğer birçok yazar gibi yaşamının son yıllarında ünlendi. 1956 yılında Viyana'da Uluslararası Barış Ödülü'nü aldı. 1957 yılında Almanya'da öldükten sonra Girit'i çevreleyen Venedik surlarının kale burçlarından birinin altına gömüldü.
Kaynak: kimkimdir.gen.tr
Nikos Kazancakis'in Türkçeye Çevrilen Eserleri:
Romanlar:
1946 - Zorba (Aleksi Zorba)
1949 - Kardeş Kavgası İ Aderfofades
1953 - Kaptan Mihalis O Kapetan Mihalis
Kayalı Bahçe
1954 - Günaha Son Çağrı (O Telefteos Pirasmos)
1954 - İsa Yeniden Çarmıha Geriliyor (Khristos Ksanastavronete)
1957 - Allahın Fukarası (O Phtokhulis Tu Theu)
1957 - Bir İlyada Tercümesi (Omiru Iliada)
Şiirler:
1906 - Yılan ve Zambak (Ophis Ke Krino)
Denemeler:
1927 - Gezerken (Taksidevondas)
1927 - Çileci (Askitiki)
Anı:
1961 - El Greko'ya Mektuplar Anafora ston Greko
Oyunlar:
1928 - Odysseus (Odysseas)
1928 - Khristos (Isa)
1953 - Melissa (Melissa)
açıklamaya çok teşekkürler... :) merak ediyorum bu kitabı.
YanıtlaSilÇok güzel bir kitap gerçekten, merak edilmeyecek gibi değil.
SilKazancakis'in Allahın Garibi'ni 12 yıl önce okumuşum; çok beğenmiştim. Zorba da zaten malum bir eser, tanıtımınız da güzel olmuş:)
YanıtlaSilBeğenmenize çok sevindim, sevgiler.
Sil