Çevirmen: İlknur ÖZDEMİR
Kırmızı Kedi Yayınları
Mart 2015, 3. Baskı
Orijinal İlk Basım: 1853
Orijinal İlk Basım: 1853
75 Sayfa
Herman Melville 1 Ağustos 1819′da New York"ta doğmuş fakir bir ailenin çocuğudur. Amerikalı bir yazardır. Ailesinin ekonomik durumu hiç de parlak değildi ve babası, ardında yüklü bir miktarda borç bırakarak öldüğünde, on üç yaşındaki Herman Melville için hayata atılma zamanı gelmişti. Çeşitli işlerde çalışarak geçen beş yıldan sonra, on sekiz yaşında İngiltere"nin Liverpool kentine giden bir gemiye ayak bastı. Gençliğinin en güzel yıllarını kabusa çeviren bu adım, Melville"in dünya edebiyatına kazandıracağı büyük romanların ana malzemesini oluşturdu. Herman Melville 22 yaşında balina avcısı oldu ama zorlu koşullara dayanamayıp birkaç arkadaşı ile gemiyi terk etti ve bir süre Typee yerlileri arasında yaşadı. Adaya gelen bir Avustralya gemisi ile yeniden denizciliğe döndüyse de denizcilik hayatı hep sorunlu geçti. Katıldığı bir isyan sonunda hüküm giydi, Tahiti civarında yeniden yerliler arasına katıldı, bir başka balina gemisi ile Hawaii'ye kadar gitti.
Herman Melville Otuzlu yaşlarında Boston"a döndüğünde, artık deniz seferleri tamamı ile çıkmıştı kafasından, başka bir işi de yoktu; yazmaya başladı. 1846′da yayınlanan ilk romanları, yerliler arasında geçen günlerine aitti. Moby Dick"i 1851′de tamamladı, ancak romanları yeterince ilgi görmedi. Herman Melville , 1866′da New York gümrüğünde müfettiş olarak çalışmaya başlayınca edebiyattan bütünüyle uzaklaştı, 1891′de öldüğünde hiç kimsenin hatırlamadığı bir yazardı o, ama öldükten sonra keşfedildiğinde bir daha hiç unutulmadı.
Herman Melville 28 eylül 1891 tarihinde hayatını sürdürdüğü topraklar olan New York City şehrinde hayata gözlerini yummuştur.
Kaynak:huzursayfasi.com
AFD:
"Katip Bartleby", "Moby Dick" ile ismine çocukluğumuzdan beri aşina olduğumuz Herman Melville'in 1853 yılında yazdığı sıradışı bir öykü.
Hikaye, Wall Street'te bulunan bir mühürdarlık (noter) bürosunda geçer. Büroda iki katip ve getir götür işlerine bakan bir genç çalışmaktadır. Aynı zamanda hikayenin anlatıcısı da olan büronun patronu, işlerin yoğun olduğunu düşündüğünden yeni bir katip almak için ilan verir. Bu iş ilanına kahramanımız, ya da anti kahramanımız Bartleby başvurur.
Bartleby işe alınır, çok da iyi çalışmaktadır. Patronunun Bartleby'in çalışma şekli hakkındaki ilk izlenimi olumludur. "İlk başta, Bartleby inanılmaz miktarda yazı yazdı. Uzun zamandır yazı yazmak için yanıp tutuşmuşçasına belgelerime saldırıyordu. Hiç durup dinlenmedi. Gece gündüz çalıştı, gün ışığında, mum ışığında da yazı yazdı." Fakat bir gün patron yazılan bir belgenin doğru kopya edildiğinden emin olmak için Bartleby'den iki belgeyi karşılaştırmasını ister ve o meşhur söz Bartleby'in ağzından dökülür: "Yapmamayı tercih ederim."
Bu paragraftan itibaren kitap hakkında daha ayrıntılı bilgi vereceğimden, kitabı okumayanların bu kısmı okumamalarını tercih ederim. :)
Hikayemizin Wall Street'te geçtiğini belirtmiştik. Yani kapitalizmin kalbinde; çalışmanın esas olduğu, işini iyi yapmayanın bir anda hiç olduğu, maaş, yetki ya da yükselme adına gönüllü kölelik yapılan günümüz tabiriyle beyaz yakalıların yuvasında bir mühürdarlık bürosundayız. Büromuzda ilk başta, anlatıcımız (işveren-patron) dahil 4 kişi bulunmaktadır. Hiçbirinin ismini bilmiyoruz, patron dışındakilerin takma isimleri var. Katiplerden biri Hindi, diğeri ise Kerpeten. Büroda getir götür işlerini yapan gencin adı ise Zencefil.
Hindi; 60 yaşlarında bir İngiliz. Öğlene kadar bütün işlerini gayet normal bir şekilde yaparken. Öğleden sonra suratı bir hindi gibi kızarır ve hareketlerinde bilinmeyen bir telaş başlar. Öğleden sonra yaptığı bütün işlerde bu telaşın izleri görülür, mürekkep lekeli evraklar, gürültülü çalışma ve bitmeyen bir sinir harbi. Hindi bunu isteyerek yapmasa da öğleden sonra yaptığı tüm işler noksan, varlığı ise büro için huzursuzluk vericidir. Yine de öğleden önce büyük bir hızla yaptığı işlerden dolayı büronun vazgeçilmez bir üyesidir.
Kerpeten ise; Hindi'nin tersine sabahları asabi ve huysuz biri iken Öğleden sonra gayet normal bir çalışan olarak tüm özverisiyle çalışmaktadır. Bu iki karakter tam olarak birbirini tamamlamaktadır. Biri öğleden önce biri öğleden sonra özveriyle çalışır ve işleri yürütürler. Zencefil ise büroda her denileni yapan, hiçbir şeye itiraz etmeyen ve verilen bu işleri severek yapan 12 yaşında bir gençtir. Bu genci tamamlayan karakterimiz de sonradan işe giren Bartleby olacaktır.
Melville, bazı eksi yönleri de olsa işlerini en iyi şekilde yapan bu kişilere, hatta patrona bile bir isim vermemişken Bartleby gerçek bir isme sahiptir.
Bartleby'in, işe alındığında görülmemiş bir özveriyle çalıştığını belirtmiştim. Sonradan patronunun yazıları karşılaştırma isteğine "Yapmamayı tercih ederim" diye cevap vermiş, karakterini ortaya koymaya başlamıştı. Ben ilk "Yapmamayı tercih ederim"de Bartleby'in kendi iş tanımı dışında hiçbir şey yapmak istemediğini düşünmüştüm. Aldığı maaşı hak edecek işi, kusursuz bir şekilde yaptığından ekstra olarak bir iş yapmamak istemesi bana gayet doğru gelmiş ve bunu patrona direkt olarak söylemesini de takdir etmiştim. Fakat hikaye tahmin ettiğimden daha farklı yönde devam etti. "Yapmamayı tercih ederim" cevabı patronu oldukça şaşırtır, bir çalışanının kendisine bu şekilde tepki veremeyeceğini düşündüğünden Bartleby'in kendisini anlamadığını ya da yanlış anladığını düşünerek isteğini Bartleby'e tekrar tane tane anlatır. Aldığı cevap aynıdır. "Yapmamayı tercih ederim."
Patron aldığı "Yapmamayı tercih ederim" yanıtlarına rağmen Bartleby'i işten çıkarmaz onu anlamaya ve onunla baş etmeye çalışır. Fakat Bartleby işin dozunu kaçırmaktadır. Bir süre sonra yazı yazmamayı tercih eder. Bütün gün boş boş oturmaktadır. Diğer çalışanlar işlerini yaparken Bartleby'in boş oturması kabul edilemez. Patronun işyerine gelen arkadaşları ya da müşteriler de bu garip durum karşısında şaşırıp kalırlar. Patrona Bartleby'in işten çıkarılması adına yapılan baskı günbegün artmaktadır. Patron bir yandan Bartleby'den kurtulmak isterken bir yandan da ona karşı bir acıma duygusu beslemektedir. Bir gün Bartleby'in işyerinden hiç çıkmadığını geceleri orada kaldığını öğrenir. Tüm gün hiçbir şey yapmadan boş boş duvarları izleyen Bartleby gece de büroyu kendi evi gibi kullanmaktadır.
Patron tüm acıma duygusuna rağmen, Bartleby'e hakkettiğini, fazlasıyla verip işten ayrılmasını ister. Fakat Bartleby gitmez. Patron onu polise şikayet etmek yerine daha iyi bir çözüm bulur ve bürosunu taşıyarak Bartleby'den kurtulur. Ya da öyle düşünür, eski iş yerinin bulunduğu binanın sahibi Bartleby'in bürodan çıkmadığını ve Bartleby'in sorumluluğunun onda olduğu belirtene kadar. Patron dayanamaz ve Bartleby'in yanına gider ona yeniden iş teklif eder, başka iş kolları önerir ve son olarak evinde kalması için evine davet eder. Fakat aldığı cevap aynıdır: "Hiçbir değişiklik yapılmamasını tercih ederim."
Bartleby'in bu katı tavrı üzerine bina sahibi Bartleby'i polise şikayet eder ve Bartleby hapse atılır. Bartleby orada da yemek yememeyi tercih eder ve hayatı son bulur.
Kitabın sonunda Bartleby'in geçmişi hakkında bilinen tek bilgi okuyucuya aktarılmış. Bartleby Washington'da bulunan Sahipsiz Mektuplar Bürosu'nda çalışmış ve yönetim değişikliğiyle işine son verilmiştir.
Hızımı alamadım bütün kitabı anlattım :) Ben Bartleby'in Sahipsiz Mektuplar Bürosu'ndaki mektuplarla hayata tutunduğunu, kendisinin de o mektuplar gibi sahipsiz, kimsesiz olduğunu düşünüyorum. Kimsesiz Bartleby, sahipsiz mektuplarla buluşup kendine yeni bir dünya yaratmış yaşamaktayken, birden işine son verilir. Bartleby yine de varolmaya çalışır bir iş bulup hayatını devam ettirmek istemektedir. İlk başlarda her şey normal giderken, Bartleby mektupların olmayışının bıraktığı boşluğu yeni işiyle dolduramaz ve artık çalışmamayı hatta hiçbir şey yapmamayı tercih eder. Sunulan önerilerin hiçbiri ilgisini çekmemektedir, aslında yaşamak ilgisini çekmemektedir. Anlık bir intihar cesaretini kendisinde bulamadığından yavaş yavaş sonuna, amacına yaklaşan bu intihar yöntemini seçmiştir. Hapishaneye atıldığında yemek yemeyi kesmesi ise intiharını bir nebze hızlandırmış ve Bartleby hayattaki tek amacına ulaşmıştır.
Bartleby bana şu soruyu sormamı sağlıyor; günümüz dünyasında yapmamayı tercih edebilir miyiz? Patronumuzun, müdürümüzün bize verdiği bir işi yapmamayı tercih edebilir miyiz? Özel sektörde kesinlikle edemeyiz çünkü bir işveren ne olursa olsun itiraz istemediğinden bu cevabı aldığı kişiyi direkt işten çıkarır. Devlette ise müdür/yönetici o cevabı aldığı kişiye elinden geldiğince zorluk çıkartır. Çünkü o mevkiye ulaşana kadar hatta ulaştıktan sonra bile, bir üstüne kendisi haklı olsa bile itiraz etmediğinden, o mevkiye hak kazanmış ve koltuğunu korumuştur. Bu sebeple kendisine itiraz edilmesi gibi bir durumu kesinlikle kabul edemez. Herkes kendi gibi olmalıdır. Özellikle günümüzde...
Yapmamayı tercih edemiyoruz çünkü; geçimimiz sağlamalıyız, evimize ekmek götürmeli çocuklarımıza güzel bir gelecek sunmalıyız.
Katip Bartleby'i mutlaka tanımanızı tercih (tavsiye) ederim.
Bartleby işe alınır, çok da iyi çalışmaktadır. Patronunun Bartleby'in çalışma şekli hakkındaki ilk izlenimi olumludur. "İlk başta, Bartleby inanılmaz miktarda yazı yazdı. Uzun zamandır yazı yazmak için yanıp tutuşmuşçasına belgelerime saldırıyordu. Hiç durup dinlenmedi. Gece gündüz çalıştı, gün ışığında, mum ışığında da yazı yazdı." Fakat bir gün patron yazılan bir belgenin doğru kopya edildiğinden emin olmak için Bartleby'den iki belgeyi karşılaştırmasını ister ve o meşhur söz Bartleby'in ağzından dökülür: "Yapmamayı tercih ederim."
Bu paragraftan itibaren kitap hakkında daha ayrıntılı bilgi vereceğimden, kitabı okumayanların bu kısmı okumamalarını tercih ederim. :)
Hikayemizin Wall Street'te geçtiğini belirtmiştik. Yani kapitalizmin kalbinde; çalışmanın esas olduğu, işini iyi yapmayanın bir anda hiç olduğu, maaş, yetki ya da yükselme adına gönüllü kölelik yapılan günümüz tabiriyle beyaz yakalıların yuvasında bir mühürdarlık bürosundayız. Büromuzda ilk başta, anlatıcımız (işveren-patron) dahil 4 kişi bulunmaktadır. Hiçbirinin ismini bilmiyoruz, patron dışındakilerin takma isimleri var. Katiplerden biri Hindi, diğeri ise Kerpeten. Büroda getir götür işlerini yapan gencin adı ise Zencefil.
Hindi; 60 yaşlarında bir İngiliz. Öğlene kadar bütün işlerini gayet normal bir şekilde yaparken. Öğleden sonra suratı bir hindi gibi kızarır ve hareketlerinde bilinmeyen bir telaş başlar. Öğleden sonra yaptığı bütün işlerde bu telaşın izleri görülür, mürekkep lekeli evraklar, gürültülü çalışma ve bitmeyen bir sinir harbi. Hindi bunu isteyerek yapmasa da öğleden sonra yaptığı tüm işler noksan, varlığı ise büro için huzursuzluk vericidir. Yine de öğleden önce büyük bir hızla yaptığı işlerden dolayı büronun vazgeçilmez bir üyesidir.
Kerpeten ise; Hindi'nin tersine sabahları asabi ve huysuz biri iken Öğleden sonra gayet normal bir çalışan olarak tüm özverisiyle çalışmaktadır. Bu iki karakter tam olarak birbirini tamamlamaktadır. Biri öğleden önce biri öğleden sonra özveriyle çalışır ve işleri yürütürler. Zencefil ise büroda her denileni yapan, hiçbir şeye itiraz etmeyen ve verilen bu işleri severek yapan 12 yaşında bir gençtir. Bu genci tamamlayan karakterimiz de sonradan işe giren Bartleby olacaktır.
Melville, bazı eksi yönleri de olsa işlerini en iyi şekilde yapan bu kişilere, hatta patrona bile bir isim vermemişken Bartleby gerçek bir isme sahiptir.
Bartleby'in, işe alındığında görülmemiş bir özveriyle çalıştığını belirtmiştim. Sonradan patronunun yazıları karşılaştırma isteğine "Yapmamayı tercih ederim" diye cevap vermiş, karakterini ortaya koymaya başlamıştı. Ben ilk "Yapmamayı tercih ederim"de Bartleby'in kendi iş tanımı dışında hiçbir şey yapmak istemediğini düşünmüştüm. Aldığı maaşı hak edecek işi, kusursuz bir şekilde yaptığından ekstra olarak bir iş yapmamak istemesi bana gayet doğru gelmiş ve bunu patrona direkt olarak söylemesini de takdir etmiştim. Fakat hikaye tahmin ettiğimden daha farklı yönde devam etti. "Yapmamayı tercih ederim" cevabı patronu oldukça şaşırtır, bir çalışanının kendisine bu şekilde tepki veremeyeceğini düşündüğünden Bartleby'in kendisini anlamadığını ya da yanlış anladığını düşünerek isteğini Bartleby'e tekrar tane tane anlatır. Aldığı cevap aynıdır. "Yapmamayı tercih ederim."
Patron aldığı "Yapmamayı tercih ederim" yanıtlarına rağmen Bartleby'i işten çıkarmaz onu anlamaya ve onunla baş etmeye çalışır. Fakat Bartleby işin dozunu kaçırmaktadır. Bir süre sonra yazı yazmamayı tercih eder. Bütün gün boş boş oturmaktadır. Diğer çalışanlar işlerini yaparken Bartleby'in boş oturması kabul edilemez. Patronun işyerine gelen arkadaşları ya da müşteriler de bu garip durum karşısında şaşırıp kalırlar. Patrona Bartleby'in işten çıkarılması adına yapılan baskı günbegün artmaktadır. Patron bir yandan Bartleby'den kurtulmak isterken bir yandan da ona karşı bir acıma duygusu beslemektedir. Bir gün Bartleby'in işyerinden hiç çıkmadığını geceleri orada kaldığını öğrenir. Tüm gün hiçbir şey yapmadan boş boş duvarları izleyen Bartleby gece de büroyu kendi evi gibi kullanmaktadır.
Patron tüm acıma duygusuna rağmen, Bartleby'e hakkettiğini, fazlasıyla verip işten ayrılmasını ister. Fakat Bartleby gitmez. Patron onu polise şikayet etmek yerine daha iyi bir çözüm bulur ve bürosunu taşıyarak Bartleby'den kurtulur. Ya da öyle düşünür, eski iş yerinin bulunduğu binanın sahibi Bartleby'in bürodan çıkmadığını ve Bartleby'in sorumluluğunun onda olduğu belirtene kadar. Patron dayanamaz ve Bartleby'in yanına gider ona yeniden iş teklif eder, başka iş kolları önerir ve son olarak evinde kalması için evine davet eder. Fakat aldığı cevap aynıdır: "Hiçbir değişiklik yapılmamasını tercih ederim."
Bartleby'in bu katı tavrı üzerine bina sahibi Bartleby'i polise şikayet eder ve Bartleby hapse atılır. Bartleby orada da yemek yememeyi tercih eder ve hayatı son bulur.
Kitabın sonunda Bartleby'in geçmişi hakkında bilinen tek bilgi okuyucuya aktarılmış. Bartleby Washington'da bulunan Sahipsiz Mektuplar Bürosu'nda çalışmış ve yönetim değişikliğiyle işine son verilmiştir.
Hızımı alamadım bütün kitabı anlattım :) Ben Bartleby'in Sahipsiz Mektuplar Bürosu'ndaki mektuplarla hayata tutunduğunu, kendisinin de o mektuplar gibi sahipsiz, kimsesiz olduğunu düşünüyorum. Kimsesiz Bartleby, sahipsiz mektuplarla buluşup kendine yeni bir dünya yaratmış yaşamaktayken, birden işine son verilir. Bartleby yine de varolmaya çalışır bir iş bulup hayatını devam ettirmek istemektedir. İlk başlarda her şey normal giderken, Bartleby mektupların olmayışının bıraktığı boşluğu yeni işiyle dolduramaz ve artık çalışmamayı hatta hiçbir şey yapmamayı tercih eder. Sunulan önerilerin hiçbiri ilgisini çekmemektedir, aslında yaşamak ilgisini çekmemektedir. Anlık bir intihar cesaretini kendisinde bulamadığından yavaş yavaş sonuna, amacına yaklaşan bu intihar yöntemini seçmiştir. Hapishaneye atıldığında yemek yemeyi kesmesi ise intiharını bir nebze hızlandırmış ve Bartleby hayattaki tek amacına ulaşmıştır.
Bartleby bana şu soruyu sormamı sağlıyor; günümüz dünyasında yapmamayı tercih edebilir miyiz? Patronumuzun, müdürümüzün bize verdiği bir işi yapmamayı tercih edebilir miyiz? Özel sektörde kesinlikle edemeyiz çünkü bir işveren ne olursa olsun itiraz istemediğinden bu cevabı aldığı kişiyi direkt işten çıkarır. Devlette ise müdür/yönetici o cevabı aldığı kişiye elinden geldiğince zorluk çıkartır. Çünkü o mevkiye ulaşana kadar hatta ulaştıktan sonra bile, bir üstüne kendisi haklı olsa bile itiraz etmediğinden, o mevkiye hak kazanmış ve koltuğunu korumuştur. Bu sebeple kendisine itiraz edilmesi gibi bir durumu kesinlikle kabul edemez. Herkes kendi gibi olmalıdır. Özellikle günümüzde...
Yapmamayı tercih edemiyoruz çünkü; geçimimiz sağlamalıyız, evimize ekmek götürmeli çocuklarımıza güzel bir gelecek sunmalıyız.
Katip Bartleby'i mutlaka tanımanızı tercih (tavsiye) ederim.
Altı Çizilesi:
Bartleby, varsayımların değil, tercihlerin adamıydı.
İnsanlar kıskançlık uğruna cinayet işlemişlerdir ve öfke uğruna ve nefret uğruna ve bencillik uğruna ve ruhsal gurur uğruna; ama ben hiçbir insanın yek diğerini sevme uğruna şeytani bir cinayet işlediğini duymadım. Demek ki, daha iyi bir neden bulunamıyorsa, özellikle öfkesi burnunda kişilerde, kişisel çıkar herkesi iyilikseverliğe ve hayırseverliğe yönlendirmelidir.
Gelin görün ki dar görüşlü kişilerin bitmeyen uzlaşmazlıkları, sonunda daha yüce gönüllü olanların en iyi kararlarını bile yıpratır.
İnsanlar kıskançlık uğruna cinayet işlemişlerdir ve öfke uğruna ve nefret uğruna ve bencillik uğruna ve ruhsal gurur uğruna; ama ben hiçbir insanın yek diğerini sevme uğruna şeytani bir cinayet işlediğini duymadım. Demek ki, daha iyi bir neden bulunamıyorsa, özellikle öfkesi burnunda kişilerde, kişisel çıkar herkesi iyilikseverliğe ve hayırseverliğe yönlendirmelidir.
Gelin görün ki dar görüşlü kişilerin bitmeyen uzlaşmazlıkları, sonunda daha yüce gönüllü olanların en iyi kararlarını bile yıpratır.
Kitabın Tanıtımından:
“Yapmamayı tercih ederim.”
On dokuzuncu yüzyıl ortalarında, Wall Street’teki bir hukuk bürosunda çalışan az rastlanır kişilikteki bir kâtibin ağzından çıkan ve onun hayat felsefesini dile getiren bu ünlü cümle, o günden beri tekrarlanıp duruyor.
Kâtip Bartleby, kendisine verilen görevleri yapmamayı tercih ettiğini söyleyerek çalışmanın sınırlarını pasif direnişle çizen bir öncü. İşini son derece kusursuz yapsa da günün birinde ‘çalışmamayı tercih eden’ Bartleby, hukuk bürosunun sahibi avukatın ağzından anlatılıyor. Kâtibinin inadıyla başa çıkamayan avukat, kapitalizmin kalesinde, devasa binaların duvarlarına bakan masasında, sadece çalışmayı değil yaşamayı da durduran, hiçbir işe yaramayan bu adamdan kurtulmak ister, sonunda akıl ve mantık dışı bir çözüme yönelir. Bartleby’nin hikâyesi, bireyin toplum kurallarına karşı tavrını yansıttığı kadar özgür irade ve determinizm konularına da bir pencere açıyor. Kendini dünyadan soyutlayan, özgürlüğünden taviz vermeyen Bartleby canının istemediği hiçbir şeyi yapmazken kâtibinin çalışmaması karşısında ona hem acıyan hem de öfkelenen avukatın bu direnişe gerekli tepkiyi göstermemesi şaşırtıcı ve düşündürücü.
Kafka’dan Albert Camus’ye kadar önemli yazarlara esin kaynağı olan Kâtip Bartleby, absürd edebiyatın öncülerinden ve Amerikan edebiyatının kült yapıtlarından.
“Bartleby, paravanın arkasında oturduğu yerden son derece yumuşak, ama kararlı bir sesle, ‘Yapmamayı tercih ederim,’ dediğinde yaşadığım şaşkınlığı, yo, dehşeti bir düşünün.”
On dokuzuncu yüzyıl ortalarında, Wall Street’teki bir hukuk bürosunda çalışan az rastlanır kişilikteki bir kâtibin ağzından çıkan ve onun hayat felsefesini dile getiren bu ünlü cümle, o günden beri tekrarlanıp duruyor.
Kâtip Bartleby, kendisine verilen görevleri yapmamayı tercih ettiğini söyleyerek çalışmanın sınırlarını pasif direnişle çizen bir öncü. İşini son derece kusursuz yapsa da günün birinde ‘çalışmamayı tercih eden’ Bartleby, hukuk bürosunun sahibi avukatın ağzından anlatılıyor. Kâtibinin inadıyla başa çıkamayan avukat, kapitalizmin kalesinde, devasa binaların duvarlarına bakan masasında, sadece çalışmayı değil yaşamayı da durduran, hiçbir işe yaramayan bu adamdan kurtulmak ister, sonunda akıl ve mantık dışı bir çözüme yönelir. Bartleby’nin hikâyesi, bireyin toplum kurallarına karşı tavrını yansıttığı kadar özgür irade ve determinizm konularına da bir pencere açıyor. Kendini dünyadan soyutlayan, özgürlüğünden taviz vermeyen Bartleby canının istemediği hiçbir şeyi yapmazken kâtibinin çalışmaması karşısında ona hem acıyan hem de öfkelenen avukatın bu direnişe gerekli tepkiyi göstermemesi şaşırtıcı ve düşündürücü.
Kafka’dan Albert Camus’ye kadar önemli yazarlara esin kaynağı olan Kâtip Bartleby, absürd edebiyatın öncülerinden ve Amerikan edebiyatının kült yapıtlarından.
“Bartleby, paravanın arkasında oturduğu yerden son derece yumuşak, ama kararlı bir sesle, ‘Yapmamayı tercih ederim,’ dediğinde yaşadığım şaşkınlığı, yo, dehşeti bir düşünün.”
Herman Melville Hakkında:
wikipedia.org |
Herman Melville Otuzlu yaşlarında Boston"a döndüğünde, artık deniz seferleri tamamı ile çıkmıştı kafasından, başka bir işi de yoktu; yazmaya başladı. 1846′da yayınlanan ilk romanları, yerliler arasında geçen günlerine aitti. Moby Dick"i 1851′de tamamladı, ancak romanları yeterince ilgi görmedi. Herman Melville , 1866′da New York gümrüğünde müfettiş olarak çalışmaya başlayınca edebiyattan bütünüyle uzaklaştı, 1891′de öldüğünde hiç kimsenin hatırlamadığı bir yazardı o, ama öldükten sonra keşfedildiğinde bir daha hiç unutulmadı.
Herman Melville 28 eylül 1891 tarihinde hayatını sürdürdüğü topraklar olan New York City şehrinde hayata gözlerini yummuştur.
Kaynak:huzursayfasi.com
Böyle kitapların yanında böyle çantalar verilmesini çok seviyorum yaa :) Kapağıyla da ilgimi çekti kitap :)
YanıtlaSilAslında çantayı Kitapyurdu Timaş Yayınları kampanyasından almıştık. Keşke her kitapla birlikte verseler tabii. :)
Sil