Çevirmen: Levent MOLLAMUSTAFAOĞLU
Metis Yayınları
Aralık 2014, 14. Basım
İlk Basım: 1974
İlk Basım: 1974
335 Sayfa
AFD:
Neredeyse her "Mutlaka Okunması Gereken Kitaplar" listesine adını görsem de, bir bilim-kurgu kitabı olduğunu düşündüğümden hep uzak durdum Mülksüzler'e. Özellikle kitaplar konusundaki beğenilerine güvendiğim arkadaşım Erman'ın sürekli okumam için Mülksüzleri önermesi, "Düşündüğün tarz bir bilim-kurgu değil, daha çok distopya- ütopya tarzı" demesi ve son olarak da "Ben tekrar okuyacağım, birlikte okuyalım" önerisiyle Mülksüzlere başladım. Teşekkür ederim Erman, sen olmasan Mülksüzler sürekli okuması ertelenen bir kitap olacaktı.
Mülksüzler Erman'ın da söylediği gibi klasik bir bilim-kurgu kitabı değil. Zaten ülkemizde de uzun yıllar bilim-kurgu kategorisine dahil edilmemiş. Bilim-kurgu ögesi olarak sadece, hikayenin bilinmeyen bir dünyada gerçekleşmesini söyleyebiliriz. Kitabın geri kalan kısmında ise, ütopik ve distopik ögelerle sistem eleştirisi yapılıyor.
Kitabımız Urras adındaki bir gezegen ve onun uydusu Anarres'te geçiyor. Urras, Dünyamıza çok benziyor. Farklı ülkelerin yer aldığı, savaşın, açlığın ve haksız zenginliğin hüküm sürdüğü yaşam tarzıyla bize çok da uzak olmayan bir gezegen. Anarres ise verimsiz topraklara sahip, üzerinde yaşayanların geçimini zar zor sağladığı bir gezegendir. Fakat Anarres'te anarşizmin en güzel örneği uygulanmaktadır. Anarşizmin ilk kuralına bağlı kalınmış, hiç bir şekilde bir devlet ya da otorite kabul edilmemiştir. Herkes doğduğundan itibaren aldığı eğitimle kendi özyönetim anlayışını kazanır. Mülkiyet yoktur her şey herkesindir ve hiç kimse hiçbir şeye sahip değildir.
Anarres, normalde insanların yaşadığı bir gezegen değildir. Urras'ta yaşanan devrim sonrası devrimin asıl yüzü Odo ve yanındakilere (Odocular) Anarres'te yaşamaları teklif edilmiştir. Odocular da Anarres'te istedikleri anarşizme kavuşmuşlardır.
Kahramanımız Shevek, Annares'te doğmuş bir fizikçidir. Shevek'in Anarres'ten ayrılıp Urras'a giden ilk kişi olması ile olaylar başlayacaktır. Bu diğer dünyayı ziyaret işine herkes olumlu bakmamaktadır. Peki Shevek Atalarının terk ettiği Urras'ta nasıl karşılanacaktır? Anarşizmden başka yönetim şekli bilmeyen Shevek, Urras'ta neler yaşayacak, neler görecektir? Peki, Anarres'e geri dönebilecek midir? Bu soruların cevabı Mülksüzlerin sayfalarında.
Unutmadan Mülksüzler'in 1975'te bilim-kurgunun en büyük iki ödülü Hugo ve Nebula'yı da aldığını söyleyeyim. Bu önemli ödülleri kazanan Mülksüzler, sıradan bir roman, bilim-kurgu ya da distopya kitabı değil. Mülksüzler kendimizi, yaşamımızı, dünyamızı yeniden sorgulamamızı sağlayacak bir başyapıt. Mülksüzler kesinlikle her okurun okuması gereken bir kitap.
Altı Çizilesi:
Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.
"Öğrencilerinin anarşist olmamalarını mı bekliyorlar?" dedi. "Gençler başka ne olabilirler ki? En alttaysan, aşağıdan yukarıya örgütlenmelisin!"
Bu öğrenciler çok iyi eğitilmişlerdi. Zekaları keskindi, her şeye hazırdılar. Çalışmadıkları zamanlarda dinleniyorlardı. Bir dizi başka zorunluluk yüzünden köreltilmiyorlar, dikkatleri dağılmıyordu. Bir gün önce görev sıraları gelip çalıştıkları için yorulup sınıfta uyuklamıyorlardı. Toplumları onları istek, kafa karışıklığı ve endişeden tamamen uzak tutuyordu.
Neyi yapmakta özgür olduklarıysa ayrı bir sorundu. Shevek'e onların zorunluluklardan uzak tutulma özgürlüğüyle, inisiyatif kullanma özgürlüklerindeki eksiklik aynı orandaymış gibi geliyordu.
Sınav sistemi ona anlatıldığında çok şaşırmıştı; doğal öğrenme isteğini, bu bilgiyle doldurulma ve istendiğinde geri kusma dizisinden daha fazla engelleyebilecek bir şey düşünemiyordu. İlk önceleri sınav yapıp not vermeyi reddetti, ama bu, Üniversite yöneticilerinin keyfini o kadar kaçırdı ki, ev sahiplerine nezaketsizlik etmemek için isteklerine uydu. Öğrencilerinden fizikte ilgilerini çeken herhangi bir sorun hakkında bir makale yazmalarını istedi; sonra da bürokratlar formlarına ve listelerine yazacak bir şey bulabilsinler diye hepsine en yüksek notu vereceğini söyledi. Birçok öğrencinin şikayet etmek için gelmelerine şaşırdı. Onun problem hazırlamasını ve doğru soruları sormasını istiyorlardı; sorular düşünmek değil, öğrendikleri yanıtları yazmak istiyorlardı. Bazıları herkese aynı notu vermesine şiddetle karşı çıktılar. Parlak öğrencilerle aptal olanlar nasıl ayırt edileceklerdi o zaman? Çok çalışmanın ne yararı kalacaktı? Eğer rekabetçi ayrımlar olmayacaksa, hiçbir şey yapmamak daha iyiydi.
Feodal dönemde aristokratlar oğullarını üniversiteye göndererek Üniversite üzerinde üstünlük taslamaya çalışıyorlardı. Bu günlerde ise durum tersine dönmüştü: Üniversite insan üzerinde üstünlük sağlıyordu. Shevek'e gururla İeu Eun'da verilen burslar için rekabetin her yıl arttığını, bunun da kurumun gerçek demokrasisini kanıtladığını anlattılar. "Kapıya bir kilit daha asıp adına demokrasi diyorsunuz," dedi.
"Bir hırsız yaratmak için, bir sahip yaratın; suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun."
"Aslında hiç düşünmemek her zaman daha kolay. Şirin, güvenli bir hiyerarşi bulup yerleş. Değişiklik yapma -onaylanmama tehlikesine düşme- iş arkadaşlarını rahatsız etme. Yönetilmeye izin vermek her zaman en kolay şey."
"Anarres'te hiçbir şey güzel değildir, yalnız yüzler güzeldir. Diğer yüzler, erkek ve kadın yüzleri. Bizim onlardan başka bir şeyimiz yok, birbirimizden başka bir şeyimiz yok. Burada siz mücevherleri
görüyorsunuz, orada gözleri görürsünüz. Gözlerde de görkemi, insan ruhunun görkemini görürsünüz. Çünkü bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiçbir şeye sahip olmadıkları için özgürdürler. Siz sahipler ise sahiplisiniz. Hepiniz hapistesiniz. Herkes yalnız, tek başına, sahip olduğu yığınla birlikte. Hapiste yaşıyor, hapiste ölüyorsunuz. Gözlerinizde görebildiğim yalnızca bu- duvar, duvar!"
Yeterince, hatta kıtı kıtına yetecek kadar yiyecek olduğu zaman paylaşmak kolaydı. Ya olmadığı zaman? O zaman güç devreye giriyordu; güçlü olan haklı oluyordu; güç, onun aygıtı şiddet ve en büyük müttefiki, görmezden gelen göz.
Onlarla pazarlık etmeyi düşünmüştü; ancak çok saf bir anarşistin düşünebileceği bir şeydi bu. Birey
Devlet'le pazarlık edemezdi. Devlet güçten başka bir para tanımaz: Üstelik parayı da kendisi basar.
Adalet güç kullanılarak elde edilemez!
Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. Bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. Biz kardeşiz. Paylaştığımız şeylerde kardeşiz. Hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi. Biliyoruz, çünkü onu öğrenmek zorunda kaldık. Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. Uzattığınız el de boş, tıpkı benimki gibi. Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.
Özgürlüğümüz dışında hiçbir şeyimiz yok. Size kendi özgürlüğünüzden başka verecek bir şeyimiz yok. Bireyler arasında karşılıklı yardımlaşma dışında hiçbir yasamız yok. Hükümetimiz yok, yalnızca
özgür birlik ilkemiz var. Devletlerimiz, uluslarımız, başkanlarımız, başbakanlarımız, şeflerimiz, generallerimiz, patronlarımız, bankerlerimiz, mülk sahiplerimiz, ücretlerimiz, sadakalarımız, polislerimiz, askerlerimiz, savaşlarımız yok. Başka da pek fazla şeyimiz var sayılmaz. Biz paylaşırız, sahip olmayız. Varlıklı değiliz. Hiçbirimiz zengin değiliz. Hiçbirimiz iktidar sahibi değiliz. Eğer istediğiniz Anarres'se, aradığınız gelecek oysa, o zaman ona eli boş gelmeniz gerektiğini söylüyorum. Ona yalnız ve çıplak gelmeniz gerekiyor, tıpkı bir çocuğun dünyaya, geleceğine, hiçbir geçmişi olmadan, hiçbir malı mülkü olmadan, yaşamak için tümüyle başka insanlara dayanarak gelmesi gibi. Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır, ya da hiçbir yerde değildir.
Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.
"Öğrencilerinin anarşist olmamalarını mı bekliyorlar?" dedi. "Gençler başka ne olabilirler ki? En alttaysan, aşağıdan yukarıya örgütlenmelisin!"
Bu öğrenciler çok iyi eğitilmişlerdi. Zekaları keskindi, her şeye hazırdılar. Çalışmadıkları zamanlarda dinleniyorlardı. Bir dizi başka zorunluluk yüzünden köreltilmiyorlar, dikkatleri dağılmıyordu. Bir gün önce görev sıraları gelip çalıştıkları için yorulup sınıfta uyuklamıyorlardı. Toplumları onları istek, kafa karışıklığı ve endişeden tamamen uzak tutuyordu.
Neyi yapmakta özgür olduklarıysa ayrı bir sorundu. Shevek'e onların zorunluluklardan uzak tutulma özgürlüğüyle, inisiyatif kullanma özgürlüklerindeki eksiklik aynı orandaymış gibi geliyordu.
Sınav sistemi ona anlatıldığında çok şaşırmıştı; doğal öğrenme isteğini, bu bilgiyle doldurulma ve istendiğinde geri kusma dizisinden daha fazla engelleyebilecek bir şey düşünemiyordu. İlk önceleri sınav yapıp not vermeyi reddetti, ama bu, Üniversite yöneticilerinin keyfini o kadar kaçırdı ki, ev sahiplerine nezaketsizlik etmemek için isteklerine uydu. Öğrencilerinden fizikte ilgilerini çeken herhangi bir sorun hakkında bir makale yazmalarını istedi; sonra da bürokratlar formlarına ve listelerine yazacak bir şey bulabilsinler diye hepsine en yüksek notu vereceğini söyledi. Birçok öğrencinin şikayet etmek için gelmelerine şaşırdı. Onun problem hazırlamasını ve doğru soruları sormasını istiyorlardı; sorular düşünmek değil, öğrendikleri yanıtları yazmak istiyorlardı. Bazıları herkese aynı notu vermesine şiddetle karşı çıktılar. Parlak öğrencilerle aptal olanlar nasıl ayırt edileceklerdi o zaman? Çok çalışmanın ne yararı kalacaktı? Eğer rekabetçi ayrımlar olmayacaksa, hiçbir şey yapmamak daha iyiydi.
Feodal dönemde aristokratlar oğullarını üniversiteye göndererek Üniversite üzerinde üstünlük taslamaya çalışıyorlardı. Bu günlerde ise durum tersine dönmüştü: Üniversite insan üzerinde üstünlük sağlıyordu. Shevek'e gururla İeu Eun'da verilen burslar için rekabetin her yıl arttığını, bunun da kurumun gerçek demokrasisini kanıtladığını anlattılar. "Kapıya bir kilit daha asıp adına demokrasi diyorsunuz," dedi.
"Bir hırsız yaratmak için, bir sahip yaratın; suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun."
"Aslında hiç düşünmemek her zaman daha kolay. Şirin, güvenli bir hiyerarşi bulup yerleş. Değişiklik yapma -onaylanmama tehlikesine düşme- iş arkadaşlarını rahatsız etme. Yönetilmeye izin vermek her zaman en kolay şey."
"Anarres'te hiçbir şey güzel değildir, yalnız yüzler güzeldir. Diğer yüzler, erkek ve kadın yüzleri. Bizim onlardan başka bir şeyimiz yok, birbirimizden başka bir şeyimiz yok. Burada siz mücevherleri
görüyorsunuz, orada gözleri görürsünüz. Gözlerde de görkemi, insan ruhunun görkemini görürsünüz. Çünkü bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiçbir şeye sahip olmadıkları için özgürdürler. Siz sahipler ise sahiplisiniz. Hepiniz hapistesiniz. Herkes yalnız, tek başına, sahip olduğu yığınla birlikte. Hapiste yaşıyor, hapiste ölüyorsunuz. Gözlerinizde görebildiğim yalnızca bu- duvar, duvar!"
Yeterince, hatta kıtı kıtına yetecek kadar yiyecek olduğu zaman paylaşmak kolaydı. Ya olmadığı zaman? O zaman güç devreye giriyordu; güçlü olan haklı oluyordu; güç, onun aygıtı şiddet ve en büyük müttefiki, görmezden gelen göz.
Onlarla pazarlık etmeyi düşünmüştü; ancak çok saf bir anarşistin düşünebileceği bir şeydi bu. Birey
Devlet'le pazarlık edemezdi. Devlet güçten başka bir para tanımaz: Üstelik parayı da kendisi basar.
Adalet güç kullanılarak elde edilemez!
Bizi bir araya getiren şey, acı çekmemiz. Sevgi değil. Sevgi akla boyun eğmez, zorlandığında da nefrete dönüşür. Bizi birleştiren bağ seçilebilir bir şey değil. Biz kardeşiz. Paylaştığımız şeylerde kardeşiz. Hepimizin tek başına çekmek zorunda olduğu acıda, açlıkta, yoksullukta, umutta biliyoruz kardeşliğimizi. Biliyoruz, çünkü onu öğrenmek zorunda kaldık. Bize birbirimizden başka kimsenin yardım etmeyeceğini, eğer elimizi uzatmazsak hiçbir elin bizi kurtaramayacağını biliyoruz. Uzattığınız el de boş, tıpkı benimki gibi. Hiçbir şeyiniz yok. Hiçbir şeye sahip değilsiniz. Hiçbir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.
Özgürlüğümüz dışında hiçbir şeyimiz yok. Size kendi özgürlüğünüzden başka verecek bir şeyimiz yok. Bireyler arasında karşılıklı yardımlaşma dışında hiçbir yasamız yok. Hükümetimiz yok, yalnızca
özgür birlik ilkemiz var. Devletlerimiz, uluslarımız, başkanlarımız, başbakanlarımız, şeflerimiz, generallerimiz, patronlarımız, bankerlerimiz, mülk sahiplerimiz, ücretlerimiz, sadakalarımız, polislerimiz, askerlerimiz, savaşlarımız yok. Başka da pek fazla şeyimiz var sayılmaz. Biz paylaşırız, sahip olmayız. Varlıklı değiliz. Hiçbirimiz zengin değiliz. Hiçbirimiz iktidar sahibi değiliz. Eğer istediğiniz Anarres'se, aradığınız gelecek oysa, o zaman ona eli boş gelmeniz gerektiğini söylüyorum. Ona yalnız ve çıplak gelmeniz gerekiyor, tıpkı bir çocuğun dünyaya, geleceğine, hiçbir geçmişi olmadan, hiçbir malı mülkü olmadan, yaşamak için tümüyle başka insanlara dayanarak gelmesi gibi. Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır, ya da hiçbir yerde değildir.
Kitabın Tanıtımından:
"Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak."
"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor. İsimlerini toplumlarının kurucusu olan Odo'dan alıyorlar; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.
Ursula K. Le Guin Hakkında:
grizine.com |
Ursula Kroeber Le Guin, 1929'da Kaliforniya'da doğdu. Babası ünlü antropolog Alfred Kroeber, annesi yazar Theodora Kroeber'dir. Radcliff ve Columbia üniversitelerinde edebiyat eğitimi gördü. 1950'li yıllarda fantastik öyküler ve romanlar yazmaya başladı. 1962'de ilk bilimkurgu öyküsü yayımlandı. 1974 tarihli Mülksüzler'e kadar altı bilimkurgu romanı yazdı. Bu tarihten sonra zaman zaman bilimkurgu öyküleri yazmakla birlikte romanlarında daha ziyade yarı gerçekçi/yarı fantastik temalar işledi.
Kısa hikâye, deneme, şiir, çocuk kitapları ve roman türlerinde eserler veren Le Guin'in aldığı çok sayıda edebiyat ödülü arasında Ulusal Kitap Ödülü, beş kez Hugo ve beş kez Nebula Ödülü, Kafka Ödülü ve PEN/Malamud Ödülü bulunuyor. Le Guin halen Portland, Oregon'da yaşıyor.
Kaynak: metiskitap.com
Ursula K. Le Guin'in Türkçeye Çevrilmiş Eserleri :
Öteki Rüzgar (The Other Wind), 2004
Yerdeniz Öyküleri (Tales from Earthsea), 2001
Tehanu (Tehanu), Ocak 1996
En Uzak Sahil (The Farthest Shore), Temmuz 1995
Atuan Mezarları (The Tombs of Atuan), Nisan 1995
Yerdeniz Büyücüsü (Wizard of Earthsea), Eylül 1994
Marifetler (Gifts), Metis, 2006
Sesler (Voices), Metis, Şubat 2008
Güçler (Powers), Metis, 2010
Uçuştan Uçuşa (Changing Planes) Metis, 2004
Başka Bir Yer,K Kitaplığı, 2002
Hep Yuvaya Dönmek (Always Coming Home), Ayrıntı, 2002
Bağışlanmanın Dört Yolu (Four Ways to Forgiveness), Metis, 2001
Kadınlar Rüyalar Ejderhalar (Makaleler), Metis, 1999
Dünyaya Orman Denir (The Word for World Is Forest), Metis, Eylül 1996
Rocannon’un Dünyası (Rocannon's World), Metis, 1995
Her Yerden Çok Uzakta (Very Far Away from Anywhere Else), İmge Kitabevi, 1995
Başlama Yeri (The Beginning Place), İletişim Yayınları, Haziran 1995
Balıkçıl Gözü (The Eye of the Heron), Metis, Haziran 1995
Hayaller Şehri (City of Illusions), (Yeni baskısı Yanılsamalar Kenti adıyla yapılmıştır), İmge Kitabevi, 1994
Karanlığın Sol Eli (The Left Hand of Darkness), Ayrıntı Yayınları, Ekim 1993
Atmacanın Türküsü (Wizard of Earthsea ve The Tombs of Atuan bir kitapta toplanmış), Ne Yayınları, Ekim 1992
Gülün Günlüğü (The Wind’s Twelve Quarters ve The Compass Rose’dan alınan öyküler), Ayrıntı Yayınları, Mart 1992
Mülksüzler (The Dispossessed: An Ambiguous Utopia), Metis, Ocak 1990
Sürgün Gezegeni (Planet of Exile), İthaki, Ağustos 1999
Kanatlı Kediler Masalı-1 Dört Yavru , Günışığı kitaplığı , Mayıs 2008
Kanatlı Kediler Masalı-2 Yuvaya Dönüş , Günışığı kitaplığı , Mayıs 2008
Kanatlı Kediler Masalı-3 Yeni Arkadaş , Günışığı kitaplığı , Mayıs 2008
Kanatlı Kediler Masalı-4 Kentte Tek Başına , Günışığı kitaplığı , Mayıs 2008
İçdeniz Balıkçısı (A Fisherman Of the Inland Sea), Metis, 2007
Lavinia, Metis, 2009
Malafrena, Metis, Temmuz 2013
Dünyanın Doğum Günü (The Birthday of the World And Other Stories), Metis, Eylül 2005
Söylediğiniz gibi her listede, her kitap önerisinde karşılaşılan bir kitaptı bu ve tabi ki benimde hep ertelediğim bir kitap aynı zamanda. Şimdilik kitaplığımdaki okunmayı beklerken biriken kitapları okuyorum. Bir sonraki kitap alışverişimde listede kesinlikle Mülksüzler de olacak. :)
YanıtlaSilLe Guin, okumak için aklımda tuttuğum yazarlardan. Ama öyle hemen sepete ekleyemiyorum, biraz ağırdan alıyorum, nedendir bilmiyorum.
YanıtlaSilArtık beklediğim tavsiye geldi, okunacaklar listesinin başlarına çekmeli :)