10 Mayıs 2013 Cuma

Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay

TEHLİKELİ OYUNLAR
OĞUZ ATAY
İletişim Yayınları
2011, 25.Baskı
480 Sayfa

AFD:
   Kitap Kardeşliği'nin Nisan ayı kitabıydı Tehlikeli Oyunlar. Tutunamayanlar'ı bitirir bitirmez almama rağmen bir türlü okumak için fırsat bulamamıştım. Kısmet Kitap Kardeşligi'nde onlarca kişiyle beraber okumakmış. Kitap Kardeşlerimizden bazıları zorla bitirirken, bazıları sayfalar bitmesin diye uğraştı ama hepimizin ortak olarak tespit ettiği bir şey vardı ki; Önsözlerden hoşlanmayan Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'ının bir önsöz faciasına uğradığı. Önsözde " "katil uşak" demenin ne manası var?" bilmiyorum. Buradan Tehlikeli Oyunlar'ı okumayı düşünenlere ilk tavsiye kitaba başlarken önsözün sadece ilk cümlesini okuyun gerisini de sonsöz olarak okuyun.

    İkinci tavsiye ise Oktay Akbal'ın gölgesinde geliyor: “Kolay okumalar, hızlı sevgiler, beğeniler, alışkanlıklardan koptuğumuz, kopabildiğimiz, rahat ve geniş zamanlarımızı güç bir kitabı çözmeye, sevmeye, ondan bir şeyler almaya, öğrenmeye ayırabildiğimiz bir gün Atay’ın romanlarını çok seveceğiz.” demiş Oktay Akbal. Kesinlikle Oğuz Atay okurken zaman ayırmalı, kendimizi tamamen cümlelere vermeliyiz diye düşünüyorum. Ben okurken çok defa geri dönmek zorunda kaldım. Dikkatimin dağıldığı zamanlarda çok cümle kaçırmışım meğer. Geri dönmesem hayatla ilgili o birbirinden mükemmel tespitlerden bazılarını kaçıracaktım.

    Oğuz Atay'ın hayata yönelik ince tespitlerini okumak, Hikmet'in gerçeklerini, albay ile geçen diyaloglarını, hayallerini veya rüyalarını anlamlandırmaya çalışmak gerçekten çok keyifliydi.

    Biz, her şeye hayret eden bir millet olduğumuz için albayım, sevinç ve şaşkınlıkla ellerimizi çırpıyoruz. Zaten biz her zaman alkışlarız. Beğensek de, beğenmesek de, oyumuzu versek de, vermesek de, her şeyi oyun sandığımız için durmadan ellerimizi çırparız.

     Hikmet BENOL; baş karakterimiz. Nasıl anlatılabilir ki? Birbirinden farklı, fakat hepsi birbirinin aynı!!! birden çok belki de hiç yok... BEN-OL soyadı bile insanı düşünmeye davet ediyor. Hikmet'in benlik arayışına bir gönderme mi yoksa Oğuz Atay'ın Hikmet'in aslında kendisini yansıttığı için mi bu soyadı? Ya da her ikisi mi? Belki de çok daha fazlası...

    Bence Oğuz Atay kesinlikle okunmalı, tabii Oktay Akbal'ın tavsiyesi ışığında...


   Not: Tehlikeli Oyunlar Seyyar Sahne oyuncuları tarafından sahneleniyormuş. Çanakkale'ye gelseler ne de güzel olurdu.  Bilgi için: http://www.seyyarsahne.com/

Severek izlediğim Leyla ile Mecnun'la Tehlikeli Oyunlar'ın buluşması.
Tehlikeli Oyunlar'ı okuyan ve etkisinde kalan bir senaristin kaleminden çıkan bir dizi nasıl güzel olmaz ki?

Altı Çizilesi:
     Ölmek istiyorum. Güzel kalmak için yapabileceğim tek hareket bu. 
     İnsan haklı olduğunu bile bile de kaçar. bu kadar haklı olduğu halde, böylesine haksız görünmeğe dayanamamıştır. kaçmakla, bir bakıma bütün dünyayı suçlamaktadır belki de. böyle bir topluluğun içinde yaşayamayacağını anladığı için kaçmaktan başka çare bulamamıştır.

   Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun?

     Herkes birden oturacak sofraya; mutfak köleliğine son verilmeden hürriyet yemeği yenmeyecek!

   Olmadı, kısmet değilmiş albayım, mutfak temizliğiyle olmuyormuş. Uyanınca boynuma sarılmıştı uykulu kollarıyla. Ben de bütün iş bundan ibaret diye sevinmiştim, esas meselelere boş vermiştim, tabakların suları bile akmadan onları kurulamıştım, beni azarlamıştı, çünkü kurulama bezleri hemen ıslanmıştı, ondan azarlamıştı, beni bu kadar seven ve ikide bir kollarını boynuma saran kadın neden böyle önemsiz bir mesele için beni azarlamıştı? İyi niyetlerle iyi eserler verilemeyeceğini neden hatırlatmıştı? Neden neden neden albayım?

    En son kurulan medeniyet ekmek medeniyetidir. Bu medeniyetin sürekli oluşunu sağlamak için, ülkemizin birçok yerinde, buğday yetişir. Fakat, ülkemizde en çok yetişen, köylüdür. Köylü, bütün iklimlerde yetişir. Köylünün yetişmesi için, çok emek vermeğe ihtiyaç yoktur. Köylü bozkırda yetişir, yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir. Çabuk büyür, erken meyva verir. Kendi kendine yetişir, kendi kendine meyva verir. Biz köylüleri çok severiz. Şehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız. Satırbaşı. Ülkemizde dağ vardır, ova vardır, akarsu vardır, tepe vardır, içi taranmıs çokgenlerle gösterilen şehirler vardır, girintili çıkıntılı kıyılar vardır, çakıl parçalarına ve kuşlara benzeyen göller vardır, ağzını açmış sivri burunlu ve kuyruklu bir kurbağaya benzeyen bir iç denizimiz vardır, yeşil düzlükler ve kahverengi yükseltiler vardır. Bu görünüsüyle ülkemiz, ilk bakısta, başka ülkelere benzer. Bu bakış, kuş bakışıdır. İlkbaharda ülkemiz yeşillenir; sonbaharda, eski bir harita gibi sararır, solar. Satırbaşı. Ülkemizde tarım ürünleri yetişir. Kuru üzüm ve incir yetişir. Önce ıslak yemişler yetişir. Onları, güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemiş yetiştiririz. İngiltere ye göndeririz, onlar da bize gerçek gönderirler. Gerçek tohumları gönderirler. Biz, o gerçeklerden, kendimize göre gerçekler yetiştirmeğe çalışırız. Son yıllarda, kuru üzüm ve incirin yanısıra, köylü de göndermeğe başlamışızdır. Bu köylüleri, önce şehirlerde biraz yetiştiririz; tam olgunlaşmadan (yolda bozulmasınlar diye)başka ülkelere göndeririz. Onlar da bize döviz gönderirler. Halk müziği göndeririz; şoför plağı gönderirler, aranjman gönderirler. Azgelişmişülke göndeririz; yardım gönderirler. Zelzele, toprak kayması, sel felaketi haberleri göndeririz; çadır ve heyet gönderirler. Asker göndeririz; teşekkür gönderirler. Binzorluklayetiştirdiğimizdeğerler göndeririz; dışülkelerdeçalışanyabancılaristatistiği gönderirler. Gerçekinsanlarımızı göndeririz; bizeordanmektup gönderirler.»

   'Beyaz gömlekleri uçuşarak, insanın yüzüne bakmadan geçen doktorların peşinden koştu. Bu doktorlar hep bilinmeyen bir hasta ile, o sırada kendilerini bekleyen insanlarla ilgisi olmayan soyut bir hastalık kavramıyla uğraşıyorlardı. Bu hastalık denen mesele profesörler, doçentler, mütehassıslar, asistanlar, hemşireler, hasta bakıcılar, laborantlar, hademeler, tıp öğrenci arasında görüşülen ve insanların özellikle hastaların üstünde bir davaydı. Elinizde üstü büyülü yazılarla dolu kağıtlar onların arkasından bakakalıyordunuz. mutlu bir rastlantı sonucu yarı aralık duran bir kapıdan, bu büyücüler tarikatından olup da sizin aradığınız ve belirsiz bir süre beklemeniz gereken insanüstü beyaz yaratıklardan birini görebilirseniz, tarikat mensuplarından bir başkasıyla konuşan ve hastaların, özellikle hasta yakınlarının anlayamayacağı yabancı bir dille bir şeyler söyleyen bu dalaylama, hemen suratınıza kapıyı kapatıveriyordu. 

   Tanrılar katına çıkmanıza bir an bile izin verilmiyordu. Sevgi Hanım ve Selim Bey'in de katıldıkları hasta yakınları sınıfı, hastalar kadar, belki onlardan da çileli bir zümreydi. değil hasta yakınlarının, asistanların, asistanlar ne demek mütehassısların hatta doçentlerin bile beş metreden fazla yakınına sokulamadığı bir profesörle konuşmak ne demekti. milyonlarca insanın kurtulması için çalışan bir tıp devi olarak, zavallı bir tozun hayatı için endişelenen önemsiz molekülden başka bir şey olmayan hasta yakınlarının küçümseyici bakışlarıyla ezip geçiveriyordu. bu dev mikroskoplar, bir mikrop kadar değer vermiyorlardı. Bu şaşkın kalabalığa ; üzerinde hiçbir şey yazmadığı için arkasında neler olup bittiği belli olmayan bir kapının aralığından saydam tül gibi süzülerek kayboluyorlardı.

   Üzerinde tabelalar bulunan kapıların gerisinde de genellikle canlı varlık bulunmuyordu. vakit çoktu, bekleniyordu. tecrübeli hasta yakınları, üstü yazısız kapıların önünde birikiyordu. Sonra durmadan bekleniyordu. Fakat aman Allah'ım ne kadar da çok bekleniyordu. Hiç bir yere ayrılmadan bekleniyordu. bütün gözler kapıdaydı, bütün gözler kapı tokmağındaydı. Bütün gözler, kapının altından sızan ışığın kararmasını, ilahi bir gölgenin yaklaşmasını bekliyordu. fakat aman Allah'ım ne kadar da çok bekleniyordu. sonra, beklenen tanrısal gölgenin gözünde basit bir makine parçası olan -mesela bir hemşire- aynı kapıdan çok normal bir hareket yapıyormuş gibi giriyordu. ''

   Hava kararıyordu. Köşeden bir genç kızla, bir genç adam göründü kol kola. Delikanlı bir şeyler anlatıyordu, genç kızda başını sallıyordu.’’Bana kalırsa film biraz karışıktı dedi’’dedi genç adam.’’Bazı yerlerini anlamadım’’
‘’Canım’’ dedi kız,’’Sonunda çocuk ölüyor işte’’
‘’Aptal’’ dedi delikanlı.’’O kadarını biz de anladık


   Dünyada çok sevgisizlik vardı.


Kitabın Tanıtımından:

   Kişinin kendiyle savaşmasını ve yenmesini, kendini dönüştürmesinin hayati bir sorun olarak algılamaya çağıran, çarpıcı ve sarsıca bir roman. Romanın başkişisi Hikmet Benol, toplumdaki yoğun kargaşanın temelinde yatan gerçekliği araştırırken, gerçeklerle içtenlikle ilgilenmenin toplumu yönetenlerce tehlikeli görüldüğünü seziyor ve "oyun oynuyormuş gibi" ilgilenmenin ve yaşamanın yollarını araştırıyor. Ve hem "tehlikeli" hem de "oyun"la dolu bir yolda gidebileceği son noktaya kadar ilerliyor.


10 Mayıs 2013 tarihinde "Tehlikeli Oyunlar"ı en uygun fiyatla satan internet siteleri:
DR 21,49 TL 
PTTkitap 21,75 TL 
Kabalcı 21,75 TL 
Kitapokusak: 22,91 TL 
Mephisto 23,20 TL 
İdefix 23,20 TL

Oğuz Atay Hakkında:
   1934'te İnebolu'da doğdu. Ankara Maarif Koleji’ni, İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. 1960’ta İDMMA İnşaat -Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Tutunamayanlar’ı yayımlamasının (1971-1972) ardından, önemli bir tartışmanın odağına yer aldı. TRT 1970 Roman Ödülü’nü kazanan Tutunamayanlar’ı kısa bir süre sonra, 1973 yılında Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izledi. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında topladı. 1911-1967 arasında yaşamış hocası Prof. Mustafa İnan’ın hayatını romanlaştırarak Bir Bilim Adamının Romanı’nı yazdı. Oyunlarla Yaşayanlar adlı tiyatro eseri Devlet Tiyatrolarında sahnelendi. Atay 13 Aralık 1977’de, büyük projesi `Türkiye’nin Ruhu`nu yazamadan hayata gözlerini yumdu.
Kaynak: İletişim Yayınları

TRT Okul için hazırlanan Oğuz Atay tanıtım videosu

Oğuz Atay Kitapları:
Tutunamayanlar (1972)
Tehlikeli Oyunlar (1973)
Bir Bilim Adamının Romanı (1975)
Korkuyu Beklerken (1975)
Oyunlarla Yaşayanlar (1975)
Günlük (1987)
Eylembilim (1998)

28 yorum:

  1. Anam kitaba hiç bakamadım yaa:) Çok tatlı maşallah

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler :) Bir daha bebişli poz yok, yorumun önüne geçiyor :))

      Sil
  2. o nasıl bakış?! yirim ben onu, resmen kapak pozu vermiş!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sema ablası yeme sırasına geçmen lazım :))

      Sil
  3. Oy oyy bebiş okumaya direkt Oğuz Atay'dan mı başladı ?
    Yavız'ın yorumu bir başkadır :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk Amin Maalouf'la başladı ikinci Oğuz Atay :)

      Yavuz'un yorumu gerçekten başka, dinledikçe dinleyesim geliyor.

      Sil
  4. "Kitap kurdu olacağım ben annem babam gibi" diyor güzel bebişiniz :)

    YanıtlaSil
  5. Kitap bahane,bebiş şahanee

    Yerim ki ben onuuuuu. Maşallah,Allah saklasın.

    YanıtlaSil
  6. Ay maşallah çok tatlı, allah bağışlasınn..

    YanıtlaSil
  7. kitaptan çok bebek dikkatimi çekti:))
    maşallah
    kitap ta okunacaklar arasında.

    YanıtlaSil
  8. Ben de bugün Korkuyu Beklerken'i aldım. İlk kez Oğuz Atay okuyacağım. Ardından Korkuyu Beklerken ile devam edmek istiyorum. Önsöz hakkındaki bilgilendirme için teşekkürler. Böyle şeyler insanın hevesini söndürüyor. Bebeğiniz de pek şirin ve de pek şanslı. Kitapların içinde büyüyor. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ardından Tehlikeli Oyunlar ile devam etmek istiyorum" demek istemiştim. :)

      Sil
    2. Nasıl böyle bir hata yapıp önsözde kitabın sonunu veriyorlar anlamıyorum.
      Kitaplarla büyütmeye çalışıyor inşallah o da sever kitapları.

      Sil
  9. Merhaba. Seyyar Sahne'nin birkaç senedir sahnelediği Tehlikeli Oyunlar'ı bu sene izleme fırsatı buldum. Bu romanın nasıl oyunlaştırabileceğini aklım almıyordu. Hem Erdem Şenocak'ın nefis performansına hem de oyunlaştırılma şekline hayran kaldım. Fırsat bulursanız izlemenizi tavsiye ediyorum.

    Sevgiler
    Bahar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de sahnelendiğini öğrendiğimde sizin gibi nasıl acaba diye düşündüm. Aklında bu soru olan birinin beğenmesi bize de yol gösterir. İnşallah bir gün izleme fırsatı buluruz.

      Sil
  10. heeey nefis kitap ki.
    atay en sevdiğimdir.
    tutunamayanlar da en iyi roman bana göre.
    ikinci de, bir gün tek başına.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir Gün Tek Başına'yı hâlâ okumadım :(
      Tavsiyeniz aklımdan çıkmayacak.

      Sil
  11. Tehlikeli oyunlar güzeldi ben bayağı beğenmiştim.

    YanıtlaSil
  12. Aman Allahım bu ne tatlılık böyle:)Allah bağışlasın.Tanıtım için teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Allah her bebeği, çocuğu ailesine bağışlasın inşallah. Hayatımızın anlamları onlar bizim.

      Sil
  13. hah haaaa bu arada bebiş çok erken başlamış tehlikeli oyun oynamaya.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oğuz amcası hayatın tehlikeli oyunlarını şimdiden öğrensin, ileride bocalamasın dedi. :)

      Sil
  14. Kitabın karakterleri, özeti vs. keşke böyle şeyleri de yazsaydınız da biraz daha fazla bilgi sahibi olsaydık. Eğer yapabilirseniz, sayfanıza bunları da koymanızı rica ediyorum. T.K

    YanıtlaSil