7 Şubat 2012 Salı

Kırdığımız Oyuncaklar - Sunay Akın



KIRDIĞIMIZ OYUNCAKLAR
SUNAY AKIN
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Kasım 2011, 28.Baskı
182 Sayfa
AFD:
   Kırdığımız Oyuncaklar, Sunay Akın'ın okuduğum ilk kitabı; her ne kadar televizyondaki programlarını kaçırmadan izlediğim, gazete ya da dergilerde yazılarını  ya da hakkında yazılanları görünce mutlaka okuduğum bir yazar olsa da, neden bilmiyorum kitaplarıyla tanışmam biraz gecikti. Kırdığımız Oyuncaklar'ı okuduktan sonra bu gecikmeyi diğer kitaplarını da okuyarak kısa sürede telafi etmem gerektiğini düşünüyorum.

  "İş güç sahibi, evli barklı bir insansın, yakışıyor mu sana?" derler ya; siz yakıştıramazsanız da ben yakıştırıyorum,  her alışverişte oyuncak reyonunda vakit geçirmeyi de, sürpriz yumurtadan çıkacak oyuncağın heyecanını yaşamayı da... Ee böyle bir insan sevmez mi bu kitabı...

    Sunay Akın Kırdığımız Oyuncaklar'da; tarih, edebiyat ve güncel konulardan kısa kısa notlarla oluşturduğu 40 farklı hikaye ile aslında herkesin "ne kadar ünlü olsa da ya da ne kadar zalim,  bir dönemde mutlaka çocuk olduğunu " anlatmış bizlere.

  Her hikaye bizi farklı farklı zamanlara sürüklüyor. Neler yok ki bu hikayelerde; bilmediğimiz yönleriyle Nazım Hikmet, I. ve II. Dünya Savaşları, Maraş ve Sivas katliamları, kağıttan yapılan turna kuşu, Türkiye'nin ilk kumbarası, oyuncak ayıya Amerika'da neden "Teddy Bear" denildiği, Hollanda'nın Miniatürk'ü Maduradam'ın kuruluşu ve daha bir çok güzel ayrıntı.

   Gerçekten çok beğendim. Zevkle okunan ve okurken insana yeni değerler katan kitaplardan. 

Altı Çizilesi:
    "Nazım Hikmet'i Tanzanya'ya götüren uçak, Anadolu'nun üstünden geçmektedir... Nazım, sekiz bin metre yükseklikten, bulutlar arsında bir görülüp bir kaybolan memleket toprağına bakmaktadır...
    Başını bir an ayırır pencereden. Arkadaşları yüzünün gözyaşlarıyla ıslandığını görürler. Nazım Hikmet, dudaklarından şu söz döküldükten sonra, yeniden uçağın penceresine çevirir bakışlarını: 
    - Şu an bu uçağın düşmesini istiyorum!..."

   "İnsan, kitap okuma alışkanlığını aileden kazanır. Anne ve babasını evde karşılıklı oturmuş kitap okurken görmeyen bir çocuğun, öğretmen, arkadaş ya da akraba gibi üçüncü şahısların etkileriyle okuma alışkanlığını kazanması çok düşük bir olasılıktır"

Kitapta sadece bir dörtlüğü paylaşılan Nazım Hikmet şiiri:

KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
   


Kitabın Tanıtımından: 
   Yoksul olsa da bir yığın oyuncak yapardı babası, Hans Christian Andersen’e. Ayakkabı tamircisi olan babasının hünerli ellerinden çıkan bez kuklalar ve onları oynattığı sahne, Danimarkalı ünlü yazarın çocukluğunda en çok sevdiği oyuncaklar olur. Andersen, kendisini 1841 yılında İstanbul’a taşıyan geminin küpeştesinde “Züleyha” adlı altı yaşındaki bir kız çocuğuyla ahbaplık kurmayı başarır. Evet, bu bir başarıdır; çünkü Türk çocukları yabancılarla muhatap olmamaları konusunda sıkı tembihlidirler. Ama Andersen, dizlerine bile oturtur Züleyha’yı. Bu dostluğun başlangıcı ise bir oyuncaktır: “Bana oyuncağını gösterdi, her iki kulağının arkasında minicik birer kuş bulunan at biçimindeki bir su testisiydi bu; Türkçe konuşabilsem hemen bu oyuncağa dair bir masal uydurup anlatırdım ona.” 

07.02.2012 tarihde farklı sitelerde kitabın fiyatı:
Kitapadresi: 7,00 TL
D&R: 7,49 TL
Okuoku: 7,50 TL
Kitapyurdu: 8,47 TL
İdefix: 8,50 TL

   Sunay Akın'ın Kırdığımız Oyuncaklar adlı kitabı üzerine Şebnem Atılgan ve Zerrin Yılmaz'la E Aylık Kültür ve Edebiyat Dergisi için yaptığı söyleşi:

Kitaba başlarken aldığınız ilk oyuncak neydi?
   Bir at! Berlin'de bir antikacıdan beyaz tekerlekli, önünde ipi olan bir at aldım. Bu atı satın alırken bile aklımda müze vardı.
...
   Üç bin oyuncağım var. Üç bin oyuncak! Ama ne zor işe kalkıştığımı Şebnem, sonra anlatırım... İşin içine girince, müthiş bir konu, sonsuz bir kuyu olduğunu fark ettim... Anlatamam sana... İnsanlar aya gitmeden önce, aya nasıl gidileceğinin oyuncağını yapmışlar, biliyor musun? Bu oyuncaklar 1940'lı, 50'lı yılların arabalarına benziyor. Ama, düşünsene bir düş var: Aya gidilecek. Zaten bilimin temelinde de oyuncak vardır. Bilim, oyundan çıkar... Uygarlık, bir kültür oyunudur. Tekerleğin bulunuşunu uygarlığın başlangıcı olarak gördüler, değil mi? Sorarım sana, tekerleği ilk bulan insan bir malı, bir yükü bir yerden bir yere taşımak için mi buldu? Hayır! Tekerlek bir oyuncaktı. Tası atıyordu, 'A! Yuvarlanıyor,' diyordu... Önce eğlendi... Çünkü bir oyun oynuyordu.

   Metinlerinizde oyuncağı kullandığınız gibi, metinlerinde oyuncak olan yazarları da kaleme alıyor, onların 'oyuncakların metinleri' ni de bizlerle buluşturuyorsunuz. Bu arada yazdığınız metinlerle 'oynamayı' da ihmal etmiyorsunuz.
    Tabii... Bütün kitaplarımda insanı ve hayatı anlattım. Ama kiminde Kızılderililerden yola çıkarak anlatıyorum kiminde batan gemilerden, kiminde bayraklardan, ki¬minde İstanbul'dan... Bu kez de oyuncaklardan yola çıktım...En çok zorlandığım kitap bu oldu.
   Neden zor oldu? Çünkü oyuncaklarla ilgili metinler bulmak zordu... Edebiyatta dalgıçlığı seviyorum; hiçbir zaman edebiyatın sığ sularında deve güreşi yapmadım. Denize girer ve dalarım... Edebiyata bakışım da böyledir. Başka yerlerde oyalanmak hoşuma gitmez ki benim... Dipte ne var? Bu kez de edebi metinlere daldığım zaman oyuncak çıkartabilir miyim, diye zorlandım... Oyuncak unutulur, anımsanmaz... Otobiyografilere baktığımızda, "Şöyle bir oyuncağım vardı," diye anlatan çok azdır. İste bunları bulmaya çalıştım. Bu nedenle Kırdığımız Oyuncaklar çok zamanımı aldı. Oysa çocukluk arkada görünen bir motif, fon değildir. Çocukluk, hayatın kendisidir. Bizim edebiyatımızda ise çocuk arkada bir görüntüdür sadece... Hiç bir zaman kendisi olarak ele alınmaz. İnsan çocuktur; gerisi kirlenme...


   Sunay Akın'ın eski oyuncaklara yeniden hayat verdiği İstanbul Oyuncak Müzesi İstanbul'a gittiğimizde ilk uğranılacak yerler listemize eklendi.

Adres: Ömerpaşa Cad. Dr. Zeki Zeren Sk. No: 17 Göztepe, İstanbul
Sunay Akın Hakkında: Şükrü Sunay Akın 12 Eylül 1962 tarihindeTrabzon'un Maçka ilçesinde doğdu (bu yüzden 18 yaşından beri doğum gününü kutlamamaktadır).  Lise öğrenimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Fizik Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu.

   İlk şiirleri 1984’te dergilerde yayınlandı. Arkadaşlarıyla birlikte 1989’da Yeni Yaprak, 1990’da Olmaz adlı şiir dergilerini çıkardı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Müjdat Gezen Sanat Okulu'nda dersler veriyor. TRT 2 ve CNN Türk'de "Stüdyo İstanbul", "İzler", "Akşama Doğru", "5N 1K" gibi kültür sanat programları ve belgeseller hazırlayan, katkıda bulunan Sunay Akın, TV 8'de de "Gezgin Korkuluk" ve Ramazan Ayı boyunca Mahya Işıkları adlı programı hazırlayıp sundu.

   Yaşam Radyo, Radyo Kent, Best FM'de radyo programları yaptı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde öğretim görevlisi olarak ders verdi.

    Sunay Akın'ın Nebil Özgentürk ve Hıncal Uluç'la beraber sunduğu ‘Yaşamdan Dakikalar’ Cuma günü saat 21:00, Pazar günü ise saat 10:15’te SKYTURK’te..

Yayınlanmış Kitapları:
  • Bir Çift Ayakkabı
  • Çorap Kaçığı
  • Ay Hırsızı
  • Tuncay Terzihanesi
  • Kule Canbazı
  • Kırdığımız Oyuncaklar
  • Onlar Hep Oradaydı
  • İstanbul'da Bir Zürafa
  • Önce Çocuklar ve Kadınlar
  • Ayçöreği ve Denizyıldızı
  • Kız Kulesi'ndeki Kızılderili
  • Antik Acılar
  • Makiler
  • 62 Tavşanı
  • Kırılan Canlar
  • İstanbul'un Nazım Planı...
  • Kaza Süsü
  • Makiler
  • Antik Acılar
  • Küçük Asker...Küçük Asker...
  • Veşaire...Veşaire
  • Şairler Matinesi
  • Şiir Cumhuriyeti - Safa Fersal ile birlikte

9 yorum:

  1. Bu kitapta anladığım kadarıyla biraz da tarih var. Satır aralarına serpiştirilmiş Nazım var. "Hadi artık; gel, al ve oku beni. Bitsin bu hasret." dedi sanki. :)

    Bu Oyuncak Müzesi'nden hiç haberim yoktu. Adres bana uzak kalsa da mutlaka bir fırsatını bulup gitmeye çalışacağım.

    Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Evet her hikaye de tarih ve şiir içiçe.

    "Hadi artık; gel, al ve oku beni. Bitsin bu hasret." dedi sanki. :)

    :))) İyi ki bitti hasret, çok keyif aldım mutlaka diğer kitaplarını da okuyacağım.

    İstanbul'da olmanın faydaları :) Biz bakalım ne zaman görebileceğiz Oyuncak Müzesi'ni

    YanıtlaSil
  3. İnşallah en kısa zamanda görmeniz nasip olur. Tabi benim de. :)

    YanıtlaSil
  4. Doğrusu ben de Sunay Akın'ı takip etmeme rağmen hiç kitabını okumadım, kitap çok ilginç gerçekten, bende merak uyandırdı:) Sunay Akın'ın doğum günü ile ilgili ayrıntı da ilginç..:)

    YanıtlaSil
  5. Lavinia: İnşallah

    Eren: Ne kadar güzel bir duruş değil mi?

    YanıtlaSil
  6. Ben de henüz hiçbir kitabını okumadımSunay Akın'ın. Ay hırsızını almayı düşünüyordum ama bu kitapla başlamaya karar verdim yazınızı okuyunca. İçimde bir türlü büyütemediğim çocuk bu kitabı almak istiyor. Sırf oyuncaklar için. :)

    YanıtlaSil
  7. Sunay Akın'ı çok severim.Kitaplarından bir kaçını okudum,bir kez de gösterisine gitme şansım oldu...Tarihi en iyi anlatan adamdır kendisi...Bu arada takipçiniz oldum...Banada beklerim...
    www.sevdadanyazilar.blogspot.com

    YanıtlaSil
  8. Pınar Hanım inşallah okurken en az benim kadar keyif alırsınız.

    Sevda Hanım: Gerçekten de tarihi nakış nakış işlemiş kitabına.

    Blogunuza geldik bile :)

    YanıtlaSil
  9. çok iyi yazı olmuş.
    şiirlerini seviyorum.
    :)

    YanıtlaSil