26 Ağustos 2014 Salı

Teklifinizle İlgilenmiyorum - Başar Başarır

 TEKLİFİNİZLE İLGİLENMİYORUM
BAŞAR BAŞARIR
Can Yayınları
Ekim 2013, 1. Baskı
180 Sayfa

AFD:
    2014 Yunus Nadi Ödülü'nü öykü dalında alan Teklifinizle İlgilenmiyorum Başar Başarır'ın okuduğum ilk kitabı.

     Başar Başarır'ın  kalemini, mizahını sevdim. Farklı farklı konular, karakterler işlemiş Başar Başarır; yeri gelmiş aldatılmış bir kadının, yeri gelmiş Türk bürokrasinin kurbanı bir ilaç mümessilinin, yeri gelmiş bir devenin hikayesini anlatmış bizlere.

   Hikayeleri okurken gerçekten keyif aldım. Bazen "şu dedelerimizden duyabileceğimiz küfürlü deyimler, atasözleri  acaba fazla mı kullanılmış?" diye düşündüğüm de oldu fakat bu durum yine de kitabı sevmeme engel teşkil etmedi. Özellikle kitaptaki ilk öykü "Seher" ve Gezi olaylarının işlendiği son öykü "Hangi Şeyler" en sevdiğim öyküler oldu.

   Keyifle okuduğum bu kitaptan sonra Başar Başarır'ın bir diğer ödüllü kitabı; 2004 Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazanan "Getirin O Günleri Yakalım Bu Öyküleri" de tabii ki okuma listeme girimiş oldu.

Altı Çizilesi:
   - Bir ilişkinin en tehlikeli dönemi üçüncü ve yedinci yıllardır. Orayı geçtin mi tamam. 
   Gene bilmiş bilmiş anlatıyor Gülten. Öğlen yemeğinde beni esir aldı. Rüzgarlı alışveriş merkezinin en havalı, en modalı mekanındayız. Pahalı saatini takmış ama sağ bileğine takmış. Çünkü sol bileğindeki saat izi halkasını gururla taşıyor. Teknede ne kadar bronzlaştığının kanıtı o. Kalkıp gitmemek için kendimi zor tutuyorum. 

   Çocuklar uyudu. Şimdi bu balkonda kendimleyim. Boşlukla aramda demirden korkuluklar. Yarı belime kadar. Sözde beni engelleyen, koruyan, korkutan korkuluklar. Bir zıplamayla tepesine çıktığım. Bir ip cambazı gibi dengemi buluyorum. Özgürlük hoşuma gidiyor. İnsanlar yükseklikten korkmaz. İçlerinde kabaran aşağıya atlama arzusundan korkar.

     Gökdelenlerin camları açılmaz. Açılsa da en fazla otuz derece. Kimse atlamasın diye aşağıya. Ama bizim balkonumuz var, biz zenginiz. Biz her yerden atlayabiliriz.

18 Ağustos 2014 Pazartesi

İki Şehrin Hikayesi - Charles Dickens

İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ
Özgün Adı: A Tale of Two Cities
CHARLES DICKENS
Çevirmen: Ümit ŞAHİN
Yıldız Yayıncılık
(Orijinal İlk Basım 1859)
192 Sayfa

AFD:
    Ortaokuldan beri düzenli olarak kitap okuyorum, hep daha da fazla okumaya çalışmama rağmen, yeterli değil. Bu yetersizlik de, Charles Dickens ve onun gibi değerli yazarların ilk defa bir kitaplarını okuduğumda gün yüzüne çıkıyor.

   İlk okuduğum Dickens kitabı, bir gazete kampanyasından aldığım ve adını ilk defa duyduğum bir yayınevinin (Yıldız Yayıncılık) bastığı İki Şehrin Hikayesi oldu. Daha önce okuduğum klasiklerde yayınevlerinin (Alter Yayınları) çevirilerinin bir kitabı nasıl okunmaz hale getirebileceğine üzülerek şahit olmuştum. Bu kitaba da şüpheyle başlamama rağmen bir kaç yerde yapılan yazım hataları dışında bir sorun yoktu diyebilirim. Tabii benim okuduğum 192 sayfalık kitabın çoğu yayınevinde 400 küsür sayfa olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerek.

    İki Şehrin Hikayesi, Fransız Devrimi zamanının Paris'ini, anlatıyor. Bir yanda açlıkla, sefaletle mücadele eden halk, bir yanda lüks yaşamlarıyla asilzadeler. Ve öyle bir zaman gelir ki, asilzadeleri kocaman duvarları, kanunları onları koruyamaz olur. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan halk artık gözü dönmüşcesine kazanmak ister. Cumhuriyet kurulacak, kendilerine zulmeden asillerden intikam alınacaktır. Peki bu intikam adil bir şekilde mi alınacaktır? Hiç suçu olmayan insanlar da, gözü dönmüşcesine katledilecek midir? Suçlu ile suçsuzu kim ayırt edecektir?..

   Yıllarca hapishanede kalmış, bundan dolayı da çıldırmış Dr.Manette, Dr.Manette'nin uşaklığını yapmış Defarge ve karısı, Dr.Manette'nin sadık dostu banka müdürü Lorry, Dr Manette'nin kızı Lucie ve Lucie'nin eşi Fransız asilzadelerinden Charles Darnay'ın Paris ve Londra arasında geçen romanı; İki Şehrin Hikayesi.

     Bir devrimin yıkıcılığında yürek dağlayan hazin ve mağrur bir aşk hikayesi....

Kitabın Tanıtımından:
   Fransız Devrimi'nin kişilerin hayatında yaptığı yıkıntıları gözlemleyen, şiddetin şiddeti, nefretin de nefreti getirdiğini anlatan etkileyici bir roman.

14 Ağustos 2014 Perşembe

Muzıkacı Yanko ve Kamyonka - Henryk Sienkiewicz

MUZIKACI YANKO VE KAMYONKA
Orijinal Adı: Janko Muzykant - Lux in Tenebris Lucet
HENRYK SIENKIEWICZ
Çevirmen: Ahmet RASİM
Papersense Yayınları
Şubat 2014, 1. Baskı
(Orijinal İlk Basım 1879)
46 Sayfa

AFD:
    Muzıkacı Yanko ve Kamyonka, internet üzerinden kitap satışı sektörüne tabiri yerindeyse bomba gibi giren Babil.com 'un hediyesi olarak elimize ulaştı. Bu kitap, Babil.com'un kendi yayınevi olan Papersense Yayınları'nın ilk kitabı ve Papersense Yayınları'nın yayınlayacağı "İlk Tercümeler Dizisi"nin de bir örneği.  

    Kitabımızda; Ahmet Rasim'in çevirisiyle, Nobel ödüllü Polonyalı yazar Henryk Sienkiewicz'in Muzıkacı Yanko ve Kamyonka adlı iki kısa öyküsü var. Öykülerin dışında Henryk Sienkiewicz ve Ahmet Rasim hakkında geniş bilgi ve Henryk Sienkiewicz üzerine yazılmış S.C. de Soissons imzalı bir de deneme var. 

   Muzıkacı Yanko ve Kamyonka hediye olmasının dışında, cildiyle de gönlümde ayrı bir yere sahip oldu. Artık sadece sahaflarda gördüğümüz türden ciltli kitaplardan birinin ilk sahibi olmak güzel bir duygu. Kokusu bile farklı :) Bu güzelliklerin üstüne, Sienkiewicz'in daha önce Ateş ve Kılıç'ını okumuş ve beğenmiş olmam Muzıkacı Yanko ve Kamyonka'yı bir an önce okuma isteğimi perçinledi. Muzıkacı Yanko da Kamyonka da bir çırpıda okunan ve insanı etkisi altında bırakan hüzünlü hikayeler. 

     Papersense Yayınları "İlk Tercümeler Dizisi" ile bu cilt formatıyla kitaplar yayınlarsa, Beyaz Kitaplık'ın en değerli raflarından biri Papersense Yayınları'ndan oluşur diye düşünüyorum. İnşallah Papersense Yayınları'nın yeni kitapları da bir an önce çıkar. 

Altı Çizilesi:
   Sevdikleri vücutları kaybedenler ömürlerini ne olursa olsun bir şeye rapt etmelidirler. Yoksa başka surette yaşayamazlar.

   Bazı insanlar, kullanılıp bir kenara atılan bir eşya gibi, bir kitabı da bitirdikten sonra bir köşeye atarlar. Fakat bazıları da kitabı ellerinden bırakmadan önce kendilerini en çok etkileyen yerlerin alını çizerler. Daha sonra bir kitabın içerisinden bir uyarıcıya ihtiyaç duyduklarında ve bir kitabın ahengini aradıklarında işaretledikleri yerlere, yani kendi düşüncelerine geri dönerler Çünkü bu hissettikleri düşünceler bir yazarca ifade edilmiştir. Aynı şekilde kendi hissiyatlarına daha güçlü ve doğal bir halde geri dönerler çünkü bu hissiyatı bir başkasının sözünde bulmuşlardır.  -S.C. de Soissons-

Kitabın Tanıtımından:
   İki hikâyelik kitap, 1905 yılında Nobel edebiyat ödülüne layık görülen meşhur Polonyalı yazar Henryk Sienkiewicz’in imzasını taşıyor. Ülkemizde 1900 yılında Ahmet Rasim çevirisiyle Osmanlıca yayınlanan bu hikâyeleri modern Türkçeye aktarırken, çevirinin aslına mümkün olabildiğince sadık kaldık. 

   Kitabımız hikayelerin yanı sıra, hem yazara hem de bu defa çevirmen kimliğiyle gördüğümüz Ahmet Rasim'e ait portreler ile 20 yüzyılın başlarında Sienkiewicz hakkında S. C. de Soissons tarafından hazırlanmış kapsamlı bir inceleme içeriyor. Kitabımız Sienkiewicz’in edebi gücüne Ahmet Rasim’in harikulâde Türkçesinden bakmayı vaat ediyor...

   Farklı alanlarda yayıncılık yapmayı hedefleyen Papersense’in dizi başlıklarından biri de, İlk Tercümeler adını taşıyor. İlk Tercümeler, 19. asırda yapılan edebi ve fikri tercümelerin dil ve harf inkılabı sonrasında doğan kuşaklarla bağını yeniden kurmayı amaçlıyor. Papersense, dönemin tercüme tercihlerini ve dilini göstermesi açısından kıymeti haiz olan ve uzun süredir Latin harflerine aktarılmayı bekleyen pek çok eseri günümüz alfabesine aktarmaya bundan sonra da devam edecektir.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Aganta Burina Burinata - Halikarnas Balıkçısı

AGANTA BURİNA BURİNATA
HALİKARNAS BALIKÇISI
(Cevat Şakir KABAAĞAÇLI)
Bilgi Yayınevi
Ağustos 2003, 11. Baskı
İlk Baskı: Mayıs 1945
208 Sayfa


AFD:
   Aganta Burina Burinata nam-ı değer Halikarnas Balıkçısı'nın okuduğum ilk kitabı oldu. İlk başta yazarımızdan kısaca bahsetmek lazım. Soyu II.Abdülhamit sadrazamı Cevat Şakir Paşa'ya dayanan Cevat Şakir Kabaağaçlı yazdığı bir öyküsünden dolayı kalebentlikle  (kale sınırlarının içerisinden çıkmama cezası) Bodrum'a sürgüne gönderilir.  Bu sürgünle, ömrünün 25 yılını geçireceği Bodrum'a aşık olur. Bu yüzden mahlas olarak da Bodrum'un antik çağdaki adı Halikarnas'ı seçer. 

     Aganta Burina Burinata'nın anlamı denize açılırken kullanılan bir söz olan "serenlerin üstündeki üst ve alt yelkenleri tut" demekmiş. Bu kitaba da en çok bu isim yakışırmış zaten. 

     Kitabımız Bodrum'da doğan Mahmut'un hikayesini anlatıyor. Tüm ailesi denizci olan Mahmut doğal olarak denizci olmak istemektedir. İçinde karşı konulmaz bir deniz sevdası vardır. Fakat kaptan olan babası denizciliğin öyle dışarıdan görüldüğü gibi güllük gülistanlık olmadığını en acı şekilde öğrenmiştir. Mahmut'tan istediği tek şey ise, onun denizden uzak durmasıdır. Çünkü deniz hırçındır, deniz insanı aç, çıplak, yoksul bırakır... Babasının denizden uzak dursun diye çırak olarak yolladığı eskici de bile deniz sevdasıyla yanıp tutuşmaktadır. Günlerden bir gün babasının tüm ısrarlarına rağmen bir denizci oluverir Mahmut. Deniz sevdası başkadır ama geçim sevdası daha da başka, deniz babasının dediği gibi Mahmut'u aç, çıplak ve yoksul bırakmıştır. Denizde gemiden gemiye, limandan limana gezmekten bir aile dahi kuramamıştır. Bir gün ayağına bir fırsat gelir, toprak ağasının kızı Ayşe Mahmut'a gönlünü kaptırmıştır. Ayşe'nin babası da bu evliliği onaylamaktadır, yalnız tek şartları artık  denizden uzak durması ve topraklarla ilgilenmesidir. Mahmut zorlanarak da olsa bu teklifi kabul eder. Bence de hikaye tam da burada başlar.

    Mahmut toprak ağası olmuştur, çok sevdiği bir eşi, günün şartlarına göre mükemmel bir hayatı vardır. Fakat ilk sevgilisi denizin yüreğine bıraktığı ateş sönmüş sanılsa da kor halinde durmaktadır. Özlemle denizi anmaktadır. Peki Mahmut'un seçimi ne olacaktır? Ona acıdan başka bir şey vermeyen, asla daha fazlasını da vaat etmeyen ilk göz ağrısı deniz mi yoksa ona huzur ve refah sağlayan eşi Ayşe ve toprakları mı? 

    Halikarnas Balıkçısı'nın okuduğum ilk kitabı olduğunu söylemiştim, kitabı beğendim, diğer kitaplarını da okumak isterim.  Kitaptaki tek sıkıntı benim gibi denizcilikle, denizcilik terimleriyle ilgisi olmayanlar için özellikle ilk bölümlerde oldukça fazla denizcilik teriminin geçmesi. Tabii ki denizcilikle bu kadar iç içe olan bir kitapta bu terimlerin olması gayet normal. Ben okumamı daha da anlamlandırmak için sürekli sözlüğe müracaat ettim. 

      Milli Eğitim Bakanlığı'nın da "100 Temel Eser" arasına aldığı Aganta Burina Burinata hangi yaşta olursak olalım mutlaka okunmalı. Ee o zaman, aganta....

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Peyami Safa

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU
PEYAMİ SAFA
Alkım Yayınevi
2005, 35. Baskı
İlk Baskı: 1930
128 Sayfa

AFD:
   Bu kitabı üniversitede okurken, bir gazete kampanyasından almıştım. Muğla Üniversitesi'nde okuyordum. Muğla'da okuyanlar bilirler, kira parası ödemekten kitap almaya pek paramız kalmazdı. Bir gazete Alkım Yayınevi'nin kitaplarını vermeye başladı, hatırlıyorum da bakkal, market, bayi hepsini dolaşmıştım verilen tüm seriyi toplayabilmek için. Çoğunu da toplayabilmiştim. :)

  Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa''nın otobiyografik bir eseridir. Sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı kemik veremi hastalığı yüzünden bacağının kesilme tehlikesi oluşmuştur. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda hastalığının bu sürecini anlatmaktadır.

      Dokuzuncu Hariciye Koğuşu 1929 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş, ilk baskısı 1930 yılında yapılmıştır. Peyami Safa kitabın ilk basımını Nazım Hikmet'e ithaf etmiştir. Tefrika edilirken son bölümde bulunan, Nüzhet'in Berlin'den yazdığı ve roman kahramanımızın Nüzhet'e yazdığı fakat göndermediği mektuplar,  eser kitaplaştırıldığında romandan çıkarılmıştır. Neden çıkarıldı acaba?  İnternette araştırdım fakat mektupları bulamadım. :(

     Kitabı tavsiye eder miyim? kısmında söz Ahmet Hamdi Tanpınar'ın;
     "Bu sayfalarda; insan, hakiki acıyı, ıstırabı, bir gölge halinde bile olsa, seferberliğin aç İstanbul'unu buluyor."


Altı Çizilesi:
   Felaketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil, annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil zarbedilmiş olur: Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyür de büyür.

   Öyle bir yaştaydım ve öyle bir mizaçtaydım ve çocukluğumda o kadar az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan... Zavallı çocuk... 

  Hakikati seviniz, o da sizi sever; hakikati arayınız, o da sizi arar ve üstüne yalan Çin setleri gibi kalın duvarlar örsün, altında kalan hakikat bir ince iniltiyle, bir hafif rüzgâr dalgasıyla, herhangi bir küçük işaretle mevcudiyetini bildirir: "Buradayım!" der. 

  Herkes yalandan nefret eder ve yalan söyler.


1 Ağustos 2014 Cuma

Temmuz 2014 Çok Satan Kitaplar Listesi

   Kitap satışı yapan 20 farklı sitenin çok satan kitaplar listelerini harmanlayarak oluşturduğumuz Temmuz ayı listemizin başında Soner Yalçın'ın yeni kitabı Kayıp Sicil var.


KAYIP SİCİL
Erdoğan’ın Çalınan Dosyası
Tarih: 27 Aralık 2012.
İki yıl sonra evimde uyandım sabaha.
Kütüphaneye girdim; polisler darmadağın etmişti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili yazılmış kitapları bir araya getiriyordum;
kitaplar tamamdı; ama ayrıca bir defter ile bir dosya olacaktı.
Aradım… Aradım…
Yok… Bulamadım.
İyi biliyorum, dosyanın üzerine “Erdoğan’ın Sicili” yazmıştım.
Bulmalıydım; benim için çok önemliydi; bunca yılın emeği vardı.
Gözüm gibi koruyordum.
Evin her yerine baktım. Bulamadım.
Dosya ve defter kayıptı…
Sonra anladım; dosyayı ve o defteri evden biri/birileri çaldı!
Peki…
Hırsız kimdi... Niye çalmıştı?
Bilgileri- belgeleri ileride Erdoğan’a karşı kullanmak için alıp götürdüler dosyayı.
17 Aralık Operasyonu başlayınca, bekledim; “bakalım bizim dosya ve defterden de bilgiler ortaya serilecek mi” diye!
Cemaat/paralel yapı, o bilgileri Cumhurbaşkanlığı seçiminde mi kullanacaktı?
“Çıkmasını hiç bekleme, otur yaz” dedim.
“Kayıp Sicil/ Erdoğan’ın Çalınan Dosyası” kitabı böyle ortaya çıktı.



1. Kayıp Sicil - Soner Yalçın - Kırmızı Kedi
2. Deliduman - Emrah Serbes - İletişim Yayınları
3. Yaz - Kürşat Başar - Everest Yayınları
4. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları
5. Allah De Ötesini Bırak - Uğur Koşar - Destek Yayınları
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...